Bu ülkenin en derin yarası bazen açlık değildir, yoksulluk değildir, hatta adaletsizlik bile değildir.
Bu ülkenin en derin yarası, eksiltilen vicdanlardır.
Çünkü insan, önce içindeki sesle var olur. İçindeki ses sustuğunda, dışarıdan gelen hiçbir gürültünün önemi kalmaz. Bir toplumun vicdanı eksildiğinde ise sessizlik büyür; o sessizlikte çocukların açlığı, yaşlıların yalnızlığı, sokak hayvanlarının çaresizliği, emeği çalınan insanların öfkesi duyulmaz hâle gelir.
Bugün etrafımıza baktığımızda çok şeyin eksildiğini görüyoruz;
ama en tehlikelisi, en onarılması güç olanı vicdanın eksilişidir.
Bir çocuk aç yatağa girerken rakam konuşmak kolaydır, ama o çocuğun gözlerindeki boşluğu görmek yürek ister.
Bir işçi emeğinin karşılığını alamadığında “piyasa şartı” demek basittir, ama alın terine hürmet etmek erdem ister.
Bir hayvan sokakta aç susuz dolaştığında “bizlik değil” demek kolaydır, ama merhamet etmek insanlık ister.
Yaşlı bir anneye, babaya “devlet baksın” deyip yanından geçip gitmek sıradanlaşmıştır; oysa bir el tutmak, bir kapı çalmak, bir sandalye çekmek kadar büyük bir imtihan yoktur.
Vicdan eksildikçe toplum mekanikleşiyor.
İnsanlar birbirine bakmıyor, birbirinin acısına dokunmuyor.
Sanki herkes kendi küçük dünyasında bir yarışa sokulmuş, hızla koşuyor ama nereye vardığını bilmeden…
Oysa unutmamak gerekir:
Bir toplumun gerçek gücü tankıyla, tüfeğiyle, ekonomisiyle ölçülmez.
Bir toplumun gerçek gücü vicdan kapasitesi ile ölçülür.
Biri düştüğünde kaç kişi kaldırıyor?
Bir çocuk ağladığında kaç kişi duyuyor?
Bir sokak hayvanı acı çektiğinde kaç kişi koşuyor?
Bir komşu kapısını çalamadığında kaç kişi fark ediyor?
İşte asıl mesele bu.
Eksilen vicdanlar yüzünden, olan biten her kötülük normalleşiyor.
Kötülük normalleştiğinde de iyilik bir “marifet” gibi sunuluyor.
Oysa vicdanı tam olan insan için iyilik bir marifet değil, doğal bir haldir.
Bugün ihtiyacımız olan şey dev projeler, büyük vaatler, kalabalık mitingler değil;
bugün ihtiyacımız olan şey, kalbin içindeki küçük ama güçlü lambanın yeniden yanmasıdır.
Çünkü vicdan tamamlandığında toplum tamamlanır.
İnsan tamamlanır.
Yaşamın tüm dengesi yerine oturur.
Son söz şu olsun:
Eksiltilen vicdanlar tamamlanmadıkça, büyüyen hiçbir şey gerçekten büyümüş sayılmaz.
Ama bir kişinin vicdanı bile yerine gelse, bir şehrin kaderi değişebilir.
