Asıl tehlike dışarıda değil; içeride “bizdenmiş gibi görünen” ama gerçekte kendi çıkarının peşinde koşanlardır. O gün geldiğinde kimse “bizi kim sattı?” diye sormasın. Cevap çok basit olacak: İt kadar olamayanlar.
Bir çobanın iti, eti sever. Doğası böyledir; kokusunu alır, ister, bilir. Ama o et emanettir. Aç kalsa bile koyuna saldırmaz; çünkü görev bilinci açlıktan ağır basar. İti değerli kılan, dişini neye geçirebileceği değil, neye geçirmeyeceğini bilmesidir.
Asıl Sorun: İt Kadar Olamayanlar
Bugün mesele “it” olmak değil; mesele, “it kadar olamayanlar”ın teşkilatlara, kurumlara, topluluklara sızmasıdır. Bunlar ne vefa bilir, ne aidiyet, ne de emeğe saygı… Tek düşündükleri kendi çıkarlarıdır. İnsanları menfaat için bir araç olarak görürler. Gerektiğinde omurgasızları satın alır, üç kuruşluk kazanç uğruna koca bir topluluğun güvenini satarlar. Koruyucu gibi görünürler ama aslında pay peşindedirler. Gündüz dost yüzü takınır, gece çakallar gibi post değiştirirler. Yeminleri vardır ama hepsi kendi kursaklarınadır; davaya, halka, ülkeye asla değil.
Çürümeyi İçeriden Başlatırlar
İt kadar olamayanlar, teşkilatı büyütmez, içeriden çürütür. Bir koltuk, bir unvan, bir tabela uğruna davasını satar; ardına bile bakmadan yoluna devam eder. Onların derdi partinin geleceği değil, halkın geleceği hiç değil… Tek dertleri kendi ikballeri, kendi cepleri, kendi egolarıdır. İşte bu yüzden bir teşkilatın, bir topluluğun çöküşü çoğu zaman dışarıdan değil, içeriden başlar.
Mandalı İçeriden Kaldıranlar
Unutmayalım: Sadakatin, disiplinin ve vicdanın hüküm sürdüğü yerde ite güvenilir. Ama emaneti “it kadar” bile koruyamayan ellerde, en büyük tehlike dışarıdan değil, içeriden gelir. O gün geldiğinde çakal kapıya bile uğramaz; çünkü kapıyı içeriden tutanlar çoktan mandalı kaldırmıştır.
Cevap Tokat Gibi
Ve o gün geldiğinde kimse “bizi kim sattı?” diye sormasın. Cevap tokat gibi çarpacaktır: İt kadar olamayanlar!
Önce Kendine Bakmak
Toplumun sağlıklı bir düzene kavuşması ise önce kendine bakmakla başlar. Herkes, hangi birliğin içinde olduğunu ve oraya ne kattığını sorgulamak zorundadır. Aksi halde geriye ne güven kalır, ne adalet, ne umut… Sadece it kadar olamayanların saltanatı kalır.