Çanakkale Haber

Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

Palyaço

                                 Adam  zar zor ilerleyen,  silecekleri de dahil tüm aksamı  gürültülerle devinen hurdasıyla , eski, tarihi ve  taş yapı bir çarşının bitmesiyle başlayan , denize ikinci sıra uzayıp giden caddede park yeri arıyordu. İkinci sıra dediysem de, kendince güzelliklerini fark ettiğinizde şehrin denize  komşu tüm caddelerinden keyifli  bir caddeydi. Hayatın akışını araç trafiğinde öldürse de, kaldırımlardaki yaya coşkusunu kesinlikle yavaşlatamayan bir yağmur yağıyordu. Yağmurdan girdikleri dükkan tenteleri altında farkında olmadan korunan ve  alışverişlerini sürdüren güzel, şık giyimli, yok yok böyle demek yeterli olmaz- bir sulu boya resimde kasıtlı yan yana getirilmiş renkler gibi- giyinmiş demeliyiz; çünkü caddenin resim mi gerçek mi olduğundan bu caddenin içinde giderken çizgi mi insan mı olduğunuzdan emin olmak zordu. Adam bu caddenin güzel kadınları lüks arabalarıyla, tılsımlı vitrinleriyle büyülü resminde değil,  bu ağır ve paspal ticari arabasıyla ancak eğitici çocuk resimleri ya da boyama kitaplarındaki resimlerde yer alması gerektiğini düşündü.                                 Tıklım tıklım dolu yol kenarlarına bakarak, açık belediye otoparklarının ‘dolu ‘ işareti yapan görevlilerini izleyerek , kendilerine kırmızı yandığı halde caddeyi çaprazlayan ıslak elbiseli gençlerin arasından bu uzun yolda ve sıkışmış trafikte  ilerliyorlarken  trafik birden tamamen durdu. Camdan önündeki arabaların da önünü görmek için kafasını çıkardı adam. Bazı arabalar kornaya basmaya, bazıları basıp çekmeye başladı. Bazı şoförlerse ilk kornaya basma hareketinde rahatlatmaya çalıştıkları sinirlerini ard arda ve sebebini bilmeden kornaya basarak devam ettirdiler. Ellerinde pankartlar  olan,  üyelerinin çoğu kadın  bir gurup, caddenin ortasından sloganlar atarak  yavaşça geçiyordu. Tekerlekli sandalyeli bir kadın da elinde pankartıyla gurubun en arkasındaydı. Karşıdan karşıya geçip yüzleri trafiğe doğru dönünce adam pankartları görebildi. Yakın zamanlarda öldürülen kadınlar, kadın cinayetleri ve kadına karşı pankartlar taşıdıklarını, öldürülen kadınların resimlerini tuttuklarını gördü. “ kadına şiddetin iyi hali mi olur?”, “ ben senin namusun değilim” yazan son iki pankartı ve ölmüş oldukları en tebessümlü resimleri  taşındığından anlaşılan ve bu yürüyüşten sonra sadece yakınlarınca hatırlanacak  siyah beyaz iki kadın fotoğrafını da gördüğünde artık yaklaşık elli kişilik gurup tekrar görüş alanından çıktı. İlginç bir şekilde hiç polis ya da güvenlik önlemi yoktu, demek ki önemsenecek bir şey değildi bu yürüyüş. Trafik tekrar açılırken  elinde mendil ,  yabancı uyruklu bir çocuk çaresizce  hala hareket edememiş arka sıralardaki arabaların camlarına koşuyordu.  Adam neden burada olduğunu hatırladı  tekrar, park yeri bulacaktı. Aslında dura dura ilerleyebiliyordu ama demek ki bu caddenin bir yerinde tam olarak durabilmek başka bir kesime aitti.                                Trafik tam açıldı derken vitesleri değiştirip üç yüz metre gitmişti ki, önündeki arabaların fren lambalarının yandığını gördü. O da yavaşladı ve kafasını kaldırıp caddenin en başına bakınca  kırmızı ışığa takıldıklarını anladı. Gökkuşağındaki tüm renklerden yapılmış şemsiyesi elinde, üzerinde de rengarenk  palyaço kıyafetli  biri arabasına  gülerek yaklaştı. Adam yaklaşan palyaçonun bol kıyafetlerinden ve boyalı yüzünden ötürü anlayamadığı cinsiyetini ‘merhaba’ deyişindeki sevecenlikte ve uzun kirpiklerinde fark etti.  Bu merhabayı, bu palyaço kıyafetli kızı, kendi şehrinde de gördüğünü anımsadı.Bu karşılaşmanın kızda bir şaşkınlık yaratıp yaratmadığını boyalı yüzünün mimiklerini saklamasından ötürü çözemedi.                            “merhaba ne haber ya sen burada ne yapıyorsun” dedi, şaşkınlığı  hesap sorduğunu anlamasına  engel olmuştu.  Bu büyük şehirde  kendi  taşralarındaki kadar rahat, ışıklarda palyaço kıyafeti ile şeker satıp harçlık çıkarmasının uygun olmadığını düşündü. Tüm bu fikir akışını kızın “teyzem burada teyzeme geldim akşam da boş durmıyım para kazanıyım dedim küçük kentteki gibi ışıklara çıktım” deyişi böldü. “Okul tatil galiba?”, “yo hafta sonu için geldim sıkıldım biraz küçük yer sizin memleket sıcak bir havası var ama çabuk bayıyor”, “evet kolay gelsin iyi bakalım kendine dikkat et” dedi adam söyleyemediği  neyden ve kimden kendine dikkat etmesi gerektiğini anlatamadığı bir resmiyetin içine girdiler. Adam beş lira uzatıp  kızın elinde duran lolipoplardan biriyle değiştirdi parayı. Sonra birden kornalar çalmaya başladı yeşil ışığı fark etmeyen sürücü için. Trafik tekrar aktı. Adam durmaktan park etmekten çok buradan uzaklaşmayı düşündü hızlanırken….    
Ekleme Tarihi: 22 Kasım 2015 - Pazar
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER

Palyaço

                                 Adam  zar zor ilerleyen,  silecekleri de dahil tüm aksamı  gürültülerle devinen hurdasıyla , eski, tarihi ve  taş yapı bir çarşının bitmesiyle başlayan , denize ikinci sıra uzayıp giden caddede park yeri arıyordu. İkinci sıra dediysem de, kendince güzelliklerini fark ettiğinizde şehrin denize  komşu tüm caddelerinden keyifli  bir caddeydi. Hayatın akışını araç trafiğinde öldürse de, kaldırımlardaki yaya coşkusunu kesinlikle yavaşlatamayan bir yağmur yağıyordu. Yağmurdan girdikleri dükkan tenteleri altında farkında olmadan korunan ve  alışverişlerini sürdüren güzel, şık giyimli, yok yok böyle demek yeterli olmaz- bir sulu boya resimde kasıtlı yan yana getirilmiş renkler gibi- giyinmiş demeliyiz; çünkü caddenin resim mi gerçek mi olduğundan bu caddenin içinde giderken çizgi mi insan mı olduğunuzdan emin olmak zordu. Adam bu caddenin güzel kadınları lüks arabalarıyla, tılsımlı vitrinleriyle büyülü resminde değil,  bu ağır ve paspal ticari arabasıyla ancak eğitici çocuk resimleri ya da boyama kitaplarındaki resimlerde yer alması gerektiğini düşündü.

                                Tıklım tıklım dolu yol kenarlarına bakarak, açık belediye otoparklarının ‘dolu ‘ işareti yapan görevlilerini izleyerek , kendilerine kırmızı yandığı halde caddeyi çaprazlayan ıslak elbiseli gençlerin arasından bu uzun yolda ve sıkışmış trafikte  ilerliyorlarken  trafik birden tamamen durdu. Camdan önündeki arabaların da önünü görmek için kafasını çıkardı adam. Bazı arabalar kornaya basmaya, bazıları basıp çekmeye başladı. Bazı şoförlerse ilk kornaya basma hareketinde rahatlatmaya çalıştıkları sinirlerini ard arda ve sebebini bilmeden kornaya basarak devam ettirdiler. Ellerinde pankartlar  olan,  üyelerinin çoğu kadın  bir gurup, caddenin ortasından sloganlar atarak  yavaşça geçiyordu. Tekerlekli sandalyeli bir kadın da elinde pankartıyla gurubun en arkasındaydı. Karşıdan karşıya geçip yüzleri trafiğe doğru dönünce adam pankartları görebildi. Yakın zamanlarda öldürülen kadınlar, kadın cinayetleri ve kadına karşı pankartlar taşıdıklarını, öldürülen kadınların resimlerini tuttuklarını gördü. “ kadına şiddetin iyi hali mi olur?”, “ ben senin namusun değilim” yazan son iki pankartı ve ölmüş oldukları en tebessümlü resimleri  taşındığından anlaşılan ve bu yürüyüşten sonra sadece yakınlarınca hatırlanacak  siyah beyaz iki kadın fotoğrafını da gördüğünde artık yaklaşık elli kişilik gurup tekrar görüş alanından çıktı. İlginç bir şekilde hiç polis ya da güvenlik önlemi yoktu, demek ki önemsenecek bir şey değildi bu yürüyüş. Trafik tekrar açılırken  elinde mendil ,  yabancı uyruklu bir çocuk çaresizce  hala hareket edememiş arka sıralardaki arabaların camlarına koşuyordu.  Adam neden burada olduğunu hatırladı  tekrar, park yeri bulacaktı. Aslında dura dura ilerleyebiliyordu ama demek ki bu caddenin bir yerinde tam olarak durabilmek başka bir kesime aitti.

                               Trafik tam açıldı derken vitesleri değiştirip üç yüz metre gitmişti ki, önündeki arabaların fren lambalarının yandığını gördü. O da yavaşladı ve kafasını kaldırıp caddenin en başına bakınca  kırmızı ışığa takıldıklarını anladı. Gökkuşağındaki tüm renklerden yapılmış şemsiyesi elinde, üzerinde de rengarenk  palyaço kıyafetli  biri arabasına  gülerek yaklaştı. Adam yaklaşan palyaçonun bol kıyafetlerinden ve boyalı yüzünden ötürü anlayamadığı cinsiyetini ‘merhaba’ deyişindeki sevecenlikte ve uzun kirpiklerinde fark etti.  Bu merhabayı, bu palyaço kıyafetli kızı, kendi şehrinde de gördüğünü anımsadı.Bu karşılaşmanın kızda bir şaşkınlık yaratıp yaratmadığını boyalı yüzünün mimiklerini saklamasından ötürü çözemedi.

                           “merhaba ne haber ya sen burada ne yapıyorsun” dedi, şaşkınlığı  hesap sorduğunu anlamasına  engel olmuştu.  Bu büyük şehirde  kendi  taşralarındaki kadar rahat, ışıklarda palyaço kıyafeti ile şeker satıp harçlık çıkarmasının uygun olmadığını düşündü. Tüm bu fikir akışını kızın “teyzem burada teyzeme geldim akşam da boş durmıyım para kazanıyım dedim küçük kentteki gibi ışıklara çıktım” deyişi böldü.

“Okul tatil galiba?”, “yo hafta sonu için geldim sıkıldım biraz küçük yer sizin memleket sıcak bir havası var ama çabuk bayıyor”, “evet kolay gelsin iyi bakalım kendine dikkat et” dedi adam söyleyemediği  neyden ve kimden kendine dikkat etmesi gerektiğini anlatamadığı bir resmiyetin içine girdiler. Adam beş lira uzatıp  kızın elinde duran lolipoplardan biriyle değiştirdi parayı. Sonra birden kornalar çalmaya başladı yeşil ışığı fark etmeyen sürücü için. Trafik tekrar aktı. Adam durmaktan park etmekten çok buradan uzaklaşmayı düşündü hızlanırken….

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.