Çanakkale Haber

Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

Çanakkale'de Kara Kız

Sevdiğin yerden, büyüdüğün topraktan kopamamak nedir, şehre bu gelişimde anladım. Anladığımı fark etmemse , tamamen başka bir hikayenin hatırasından geldi. Park ettik. Çimenlik kalesinin oradaki hamama arabayı bırakırken. Sonra Şakir'in orada bir dost sohbet. Sonra deniz, boğaz, gemiler...Sonra Çanakkale işte....Kordondan karşıdaki şehitliğe, bir enerji kanalı gibi uzanan. Gemiler akupunktur noktalarındaki iğneler  değil mi bu kanalı uyaran? Ve sürekli canlı, sürekli dinç tutan.             Değişti diye, değişiyor diye üzülmedim aslında. Hangimiz değişmedik ki? Değişmek ayrı. Başkalaşmak ayrı.  Hala başka gelmedi gözüme. Kim bilir nasıl geliyor başkalarının gözüne. Bir ara kütüphanenin önünde bisikletten düşüp asfalta yapışan çocuğun dizine baktım; o gün yeni asfalt vardı ve otuz senedir hala siyah bir dövme dizinde. Güldüm. Oteller var. Yapılmışlar yapılanlar, yapılacağı duyurulanlar. Lüks oteller. Büyük duvarları olan oteller. Kuşları kedileri köpekleri aslında en önemlisi insanları korkutabilecek oteller . Bir bez örtüyü sahile serip pikniğe gelmeleri yasaklayan oteller .Değişti diye üzülmüyorum ama yol kenarı piknikçilerini özledim.Rusyada havuz yıkılmış kefaller Kepezden geçiyor diye zıpkınlarla kendimizi boğaza attığımız çocukluğumuz. Vuramadım hiç. Sazlık sahilin beş bin yıldızlı otellerle doluyor şimdi. Ben de yaşlanıyorum ha. Üzüldüm mü yok üzülmedim. Ama o koca kefallerin ‘bizi vuramazsın diyen gözlerini özledim. Bu arada Kepez Mavi bayrak almış. Nasıl sevindim.               Bizim eve giderken Kepez e gelmeden alışveriş merkezleri.100 yıl sonra da eski Çanakkale gruplarında bu fotonlar olacak. Nasıl şimdi saat kulesinin ilk hali varsa. Aaa diyecekler yazık. Bu ne böyle alışveriş merkezi mi. Üzülmüyorum.            Çok az kaldım  bu kez. Gerçi tüm kalmalar az bu şehire.Bir faninin tüm kalmaları az bu şehirde evet. Boşuna mı tanrılar yerleşti bu dağlara.             İşte tüm bunları bana yazdıran da şu hatıra oldu. Kepezde yol üzerinde bahçeli bir evde. Bahçe kapısı ahşap. İçinde damı var.Yol üstünde. Küçük bir siyah anne köpek yaşardı. Ev izbe gibiydi. Bazen birileri var bazen sanki sadece köpek kalırdı. Hemen bahçelerin dibinde bilirsiniz. Nereyi dediğimi.  Yoldan geçerken durur yemek verirdik. Bizden başkalarının da verdiğini pek çok kez görmüştüm. Akıllı bir kızdı. Hangi arabanın duracağını yemek vereceğini tanırdı. Bir ara karnı büyümeye başladı o kara kızın. Daha sık uğramaya başladı herkes yanına. Öyle ki sürekli dolu mama ve su kapları olurdu bahçe kapısının önünde. Sonra doğurdu. Bir sürü kara encik. Kendisinin minyatürleri...Onlara da çok iyi baktı kara kız.Ama her gelişte azalıyordu yavrular. Ölmediler sahiplenildi diye umuyorum. Bilmem belki kendimi kandırıyorum. En son bir ana bir kız kaldılar. Ve o kara kız o tahta bahçe kapısının önünde büyüdü. Orayı evi biliyordu. Annesinin aynısı olmuştu. Bazen yolun biraz aşağısında bazen yukarısında ama oralardaydı işte hep. Sonra bir ara anne de hepten  kayboldu.Ama o kara kız sanki annesinin yerine geçmişti. Ben annenin de öldüğünü düşünmedim. Çünkü anne gitmezden önce evdeki ara ara hissedilen yaşam izleri vardı. Annenin gidişiyle beraber o izler de silindi. Diyorum ki evin sahipleri hepten taşındı. Bu kızı buraya bıraktılar. Gerçekten de öyle olduğunu ev yıkılıp yeri bir şantiye olunca anladık.         Bu kara kız inşaat boyunca doğup büyüdüğü bu arazide bekçilik yaptı. Yaklaşık iki sene. Biz de çok iyi arkadaştık artık. Yanına otururdum.Konusurduk.Nasıl köpekler  konuşmaz mı???        Eskisi kadar mutlu değildi. Bu lüks apartman sanki onun doğup büyüdüğü Yer değildi. Hep bunları söyledi bana.          O yaz kepez bahçelere mevsimlik işçiler gelmeye başlamıştı. Bizim kara kız da açıkça istenmediği lüks apartmanın bahçesinden yavaşça yolun karşısındaki bu çadır evlere taşındı. Doğup büyüdüğüne daha çok benzeyen evlere. Gene uğradım, gene konuştuk. Her değişim gibi o da kendi fırtınasında uçuşurken umutla dinginleşmenin hayalini kuruyordu. Mevsimlik işçiler o yaz sonu giderken kara kız da artık evi olmayan bu toprakları bırakmıştı. Bunu bana bile söylemedi tabi.  O   kış onu hiç görmeyince anladım. Doğduğu büyüdüğü gibi olan başka yerlere gitmek üzere ayrılmıştı....
Ekleme Tarihi: 12 Haziran 2016 - Pazar
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER

Çanakkale'de Kara Kız

Sevdiğin yerden, büyüdüğün topraktan kopamamak nedir, şehre bu gelişimde anladım. Anladığımı fark etmemse , tamamen başka bir hikayenin hatırasından geldi. Park ettik. Çimenlik kalesinin oradaki hamama arabayı bırakırken. Sonra Şakir'in orada bir dost sohbet. Sonra deniz, boğaz, gemiler...Sonra Çanakkale işte....Kordondan karşıdaki şehitliğe, bir enerji kanalı gibi uzanan. Gemiler akupunktur noktalarındaki iğneler  değil mi bu kanalı uyaran? Ve sürekli canlı, sürekli dinç tutan.

            Değişti diye, değişiyor diye üzülmedim aslında. Hangimiz değişmedik ki? Değişmek ayrı. Başkalaşmak ayrı.  Hala başka gelmedi gözüme. Kim bilir nasıl geliyor başkalarının gözüne. Bir ara kütüphanenin önünde bisikletten düşüp asfalta yapışan çocuğun dizine baktım; o gün yeni asfalt vardı ve otuz senedir hala siyah bir dövme dizinde. Güldüm. Oteller var. Yapılmışlar yapılanlar, yapılacağı duyurulanlar. Lüks oteller. Büyük duvarları olan oteller. Kuşları kedileri köpekleri aslında en önemlisi insanları korkutabilecek oteller . Bir bez örtüyü sahile serip pikniğe gelmeleri yasaklayan oteller .Değişti diye üzülmüyorum ama yol kenarı piknikçilerini özledim.Rusyada havuz yıkılmış kefaller Kepezden geçiyor diye zıpkınlarla kendimizi boğaza attığımız çocukluğumuz. Vuramadım hiç. Sazlık sahilin beş bin yıldızlı otellerle doluyor şimdi. Ben de yaşlanıyorum ha. Üzüldüm mü yok üzülmedim. Ama o koca kefallerin ‘bizi vuramazsın diyen gözlerini özledim. Bu arada Kepez Mavi bayrak almış. Nasıl sevindim.

              Bizim eve giderken Kepez e gelmeden alışveriş merkezleri.100 yıl sonra da eski Çanakkale gruplarında bu fotonlar olacak. Nasıl şimdi saat kulesinin ilk hali varsa. Aaa diyecekler yazık. Bu ne böyle alışveriş merkezi mi. Üzülmüyorum.

           Çok az kaldım  bu kez. Gerçi tüm kalmalar az bu şehire.Bir faninin tüm kalmaları az bu şehirde evet. Boşuna mı tanrılar yerleşti bu dağlara.

            İşte tüm bunları bana yazdıran da şu hatıra oldu. Kepezde yol üzerinde bahçeli bir evde. Bahçe kapısı ahşap. İçinde damı var.Yol üstünde. Küçük bir siyah anne köpek yaşardı. Ev izbe gibiydi. Bazen birileri var bazen sanki sadece köpek kalırdı. Hemen bahçelerin dibinde bilirsiniz. Nereyi dediğimi.  Yoldan geçerken durur yemek verirdik. Bizden başkalarının da verdiğini pek çok kez görmüştüm. Akıllı bir kızdı. Hangi arabanın duracağını yemek vereceğini tanırdı. Bir ara karnı büyümeye başladı o kara kızın. Daha sık uğramaya başladı herkes yanına. Öyle ki sürekli dolu mama ve su kapları olurdu bahçe kapısının önünde. Sonra doğurdu. Bir sürü kara encik. Kendisinin minyatürleri...Onlara da çok iyi baktı kara kız.Ama her gelişte azalıyordu yavrular. Ölmediler sahiplenildi diye umuyorum. Bilmem belki kendimi kandırıyorum. En son bir ana bir kız kaldılar. Ve o kara kız o tahta bahçe kapısının önünde büyüdü. Orayı evi biliyordu. Annesinin aynısı olmuştu. Bazen yolun biraz aşağısında bazen yukarısında ama oralardaydı işte hep. Sonra bir ara anne de hepten  kayboldu.Ama o kara kız sanki annesinin yerine geçmişti. Ben annenin de öldüğünü düşünmedim. Çünkü

anne gitmezden önce evdeki ara ara hissedilen yaşam izleri vardı. Annenin gidişiyle beraber o izler de silindi. Diyorum ki evin sahipleri hepten taşındı. Bu kızı buraya bıraktılar. Gerçekten de öyle olduğunu ev yıkılıp yeri bir şantiye olunca anladık.

        Bu kara kız inşaat boyunca doğup büyüdüğü bu arazide bekçilik yaptı. Yaklaşık iki sene. Biz de çok iyi arkadaştık artık. Yanına otururdum.Konusurduk.Nasıl köpekler  konuşmaz mı???

       Eskisi kadar mutlu değildi. Bu lüks apartman sanki onun doğup büyüdüğü

Yer değildi. Hep bunları söyledi bana.

 

       O yaz kepez bahçelere mevsimlik işçiler gelmeye başlamıştı. Bizim kara kız da açıkça istenmediği lüks apartmanın bahçesinden yavaşça yolun karşısındaki bu çadır evlere taşındı. Doğup büyüdüğüne daha çok benzeyen evlere. Gene uğradım, gene konuştuk. Her değişim gibi o da kendi fırtınasında uçuşurken umutla dinginleşmenin hayalini kuruyordu. Mevsimlik işçiler o yaz sonu giderken kara kız da artık evi olmayan bu toprakları bırakmıştı. Bunu bana bile söylemedi tabi.  O   kış onu hiç görmeyince anladım. Doğduğu büyüdüğü gibi olan başka yerlere gitmek üzere ayrılmıştı....

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.