Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
Köşe Yazarı
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER
 

ÇANAKKALE DEVLET HASTANESİNDE 10 GÜN VE FİNLANDİYA SAĞLIK SİSTEMİNDEN FARKLARI

Geçen salı sabahı babam Hasan Tütüncüler’e, oğlumun Fin okulundaki dans dersi videosunu attığımda “Neden bizim okullarımızda daha çok branş öğretmenimiz yok, neden beden eğitimi öğretmenlerimiz her branşta yetkinleştikleri hâlde sadece dans, sadece atletizm, sadece voleybol, sadece basket derslerine giren öğretmenler olarak okullara atanmıyor da yıllarca atama bekliyorlar ve marketlerde kasiyerlik yapıyorlar?” diye üzülüyordum. Son 25 yılda ülkemizde spor tesislerine ve antrenörlüklere yapılan büyük yatırımlarla sadece futbolda değil, dünyada her alandaki sporda inanılmaz büyük başarılarımız gelmeye başladı. Keşke çocuklarımız da okul hayatında daha çeşitli beden eğitimi sınıflarına kavuşsa diye aklımdan geçiyordu. Kalite olarak öğretmenlerimiz her açıdan mükemmel donanımlı oldukları hâlde iş imkânlarındaki aksaklıklar yüzünden öğrencileriyle daha fazla buluşamıyorlardı. Aklımdan bunlar geçerken telefon çaldı. Telefondaki “babam” yazısını görünce babamın Alp’in dans videosu için aradığını düşündüm. Ama telefonu açtığımda Serpil Hanım titreyen bir sesle “Akın...” diyordu. Göğsümde bir yırtılma hissiyle başlayan korku tüm vücuduma yayıldığında her şey boş bir uğultu hâline gelmişti. Babamın durumunu sorarken aynı anda Serpil Hanım “Akın, baban kalp krizi geçiriyor, yoğun bakıma alındı” dedi. Ağlamaya başlamasıyla daha da korktum, kötü haberi yumuşatarak söylediğini düşündüm. Sonunda beni babamın hayatta olduğuna inandırdı. Telefonu kapatıp hemen uçak bileti bakmaya başladım. En erken bilet yarınaydı. 6 saat tren, 4 saat uçak ve 7 saat otobüs yolculuğuyla ancak 40 saat sonra Çanakkale’de olabilecektim. Çocukluğumdan beri her gün en az 10 km koşan, akşamları yemek yerine sadece domates ve salata yiyen, sağlığına çok dikkat eden dağ gibi babamın kalbi yorulmuştu. Bütün çocukluğum ve babamla olan anılarım bir film şeridi gibi zihnime hücum etmeye başladı: Çamlıca Askeri Hastanesi’nin bahçesinden Cumhuriyet İlkokulu çıkışına, elime yapılan ameliyattan geniz eti ameliyatıma, ritim bozukluğuyla acile gittiğimde başucumda belirmesine… Şimdi babam zor durumdaydı ama ben yanında değildim. Durumu hakkında tıbbi bilgileri anlamak istiyordum. Biraz sonra Genel Yoğun Bakım’dan Dr. Levent Uğur’la konuştum. Babamın durumu ve yapılacaklar hakkında bilgi verdi. Covid döneminde gecesi gündüzü hastane olan Levent Hoca o kadar tecrübeli, bilgili ve sürece hâkimdi ki, oldukça rahatlamıştım. Ardından Kardiyolog Ufuk Öztürk, babamın yorulmuş kalbinde neler olduğunu anlattı. Kafasındakileri öyle net aktarıyordu ki soracak soru bile kalmamıştı. “Durumu stabilleşsin, yarın anjiyoya alacağım Hasan abiyi ama dopplerine bakılırsa stentle açılmayabilir, by-pass’a gidebilir.” dedi. Yani babama iki usta el dakikalar içinde müdahale etmişti bile. Şimdi aklınıza “doktor olduğu için ayrıcalık görmüştür” düşüncesi geliyorsa hemen dünyanın en mutlu ve gelişmiş ülkelerinden biri olarak bilinen Finlandiya’dan bahsedeyim. Finlandiya’da muayene olmak için çalıştığım hastanenin iş sağlığı biriminden 15 gün sonrasına randevu alabilmiştim. Gecenin bir yarısı diş ağrısıyla gittiğim diş hastanesinde bana kanal yapmışlardı ama 10 gün içinde aynı diş yüzünden 3 farklı doktora daha gitmek zorunda kalmıştım. Üstelik sağlık güvencem olmasına rağmen hizmetlerin çoğu ücretliydi. İki gün sonra Türk bir enfeksiyon uzmanı arkadaşım köprücük kemiğini kırdı. 4 gece acilde yatırıldı ama “ortopedist yok” denildiği için imza atıp ayrıldı, filmlerini Türkiye’deki meslektaşlarına gönderdi. Yani durum “doktor olmakla” ilgili değildi. Türkiye’deki sağlık sisteminin gücü ve temposu ile ilgiliydi. Buradan hem Ufuk Hoca’ya hem Levent Hoca’ya hem de ekiplerine tekrar sonsuz teşekkürler. Ayrıca sürekli babamın yanında olan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gökhan Söğüt’e ve desteğini hiç esirgemeyen Başhekim Op. Dr. Hasan Keser’e de teşekkür ederim. Ertesi sabah, yoldayken Ufuk Hoca anjiyoda damarların açılmadığını söylemek için aradı. Durumu iyi anlıyordum. Böyle anlarda hastaların çoğu “neden açmıyorsunuz?” diye gereksiz tartışmalara giriyor. Oysa her tıbbi kararda olduğu gibi burada da faydasından çok zarar verecek bir işlemi uygulamamak, en doğru karardı. Ülkemizde sağlık okuryazarlığının düşük olması nedeniyle doktorlar ve hemşireler sürekli şiddete, baskıya ve tartışmalara maruz kalıyorlar. Burada anlaşılması gereken nokta şudur: Doktorunuz bir ilacı yazmıyorsa, bir girişimden kaçınıyorsa veya bir tedaviyi onaylamıyorsa bu keyfî değildir; en az 10 yıllık eğitim ve tecrübenin sonucudur. 40 saat sonra Çanakkale Devlet Hastanesi’ne ulaştığımda babamın by-pass hazırlıkları için yatırıldığı KVC servisine geçtim. Çanakkale Devlet Hastanesinin sadece doktorları ve hemşireleri değil, fiziksel şartlarıyla bile Finlandiya’daki hastanelerden daha iyi olduğunu fark ettim. Bizim asıl sorunumuz; çok kolay ve çok kaliteli sağlık hizmetine ulaşmamız ve bunun kıymetini bilmememizdi. Finlandiya’da geçirdiğim iki yıl bunu anlamama yetmişti. Doktorlarımızın inanılmaz yoğun çalışma temposu ise onların yaşam enerjilerini tüketiyordu. Ameliyatı yapacak olan Op. Dr. Engin Gürcü ve Op. Dr. Buğra Destan hocalarla tanıştığımda İngilizlerin cerrahlara neden “Sir” ünvanı verdiğini ve Avrupa’da cerrahların neden “Tanrı’nın yeryüzündeki elleri” diye anıldığını daha iyi anladım. Kadın doğum asistanlığımda, cerrahi branşlar içinde KVC’nin ne kadar zor, stresli ve riskli bir alan olduğunu görmüştüm. Ameliyat öncesi süreç için servise yatırıldık. 4 günlük hazırlık döneminin ardından babam ameliyata alındı. Kendimizi Tanrı’nın yeryüzündeki ellerine bıraktık. 4 saat sonra ameliyathane kapısından güzel haber geldi. Harika bir ekip harika bir ameliyat gerçekleştirmişti. KVC servisinin uykusuz, fedakâr hemşireleri, kat sorumluları, destek hizmetleri… Hepsi sadece bize değil, 36 yataklı servis boyunca tüm hastalara aynı özveriyle koşuyordu. 4 günlük post-op izlemin ardından Cuma vizitinde Op. Dr. Engin Gürcü “Yarın taburcu olabilir” dedi. Hastanede geçen 10 gün boyunca babamın yeniden aramıza dönebilmesi için hastanenin her birimi ve her çalışanı elinden gelenin fazlasını yaptı. Dönüp baktığımda sevilmenin ve dayanışmanın nasıl büyük bir güç olduğunu bir kez daha anladım. Ülkemizdeki sağlık ve eğitim çalışanları başta olmak üzere tüm emekçilerin daha iyi koşullarda yaşayıp çalıştığı yarınlar umuduyla… Tek tek adını anamadığım tüm dostlara sonsuz teşekkürler.  
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2025 -Pazar

ÇANAKKALE DEVLET HASTANESİNDE 10 GÜN VE FİNLANDİYA SAĞLIK SİSTEMİNDEN FARKLARI

Geçen salı sabahı babam Hasan Tütüncüler’e, oğlumun Fin okulundaki dans dersi videosunu attığımda “Neden bizim okullarımızda daha çok branş öğretmenimiz yok, neden beden eğitimi öğretmenlerimiz her branşta yetkinleştikleri hâlde sadece dans, sadece atletizm, sadece voleybol, sadece basket derslerine giren öğretmenler olarak okullara atanmıyor da yıllarca atama bekliyorlar ve marketlerde kasiyerlik yapıyorlar?” diye üzülüyordum.

Son 25 yılda ülkemizde spor tesislerine ve antrenörlüklere yapılan büyük yatırımlarla sadece futbolda değil, dünyada her alandaki sporda inanılmaz büyük başarılarımız gelmeye başladı. Keşke çocuklarımız da okul hayatında daha çeşitli beden eğitimi sınıflarına kavuşsa diye aklımdan geçiyordu. Kalite olarak öğretmenlerimiz her açıdan mükemmel donanımlı oldukları hâlde iş imkânlarındaki aksaklıklar yüzünden öğrencileriyle daha fazla buluşamıyorlardı.

Aklımdan bunlar geçerken telefon çaldı. Telefondaki “babam” yazısını görünce babamın Alp’in dans videosu için aradığını düşündüm. Ama telefonu açtığımda Serpil Hanım titreyen bir sesle “Akın...” diyordu. Göğsümde bir yırtılma hissiyle başlayan korku tüm vücuduma yayıldığında her şey boş bir uğultu hâline gelmişti.

Babamın durumunu sorarken aynı anda Serpil Hanım “Akın, baban kalp krizi geçiriyor, yoğun bakıma alındı” dedi. Ağlamaya başlamasıyla daha da korktum, kötü haberi yumuşatarak söylediğini düşündüm. Sonunda beni babamın hayatta olduğuna inandırdı.

Telefonu kapatıp hemen uçak bileti bakmaya başladım. En erken bilet yarınaydı. 6 saat tren, 4 saat uçak ve 7 saat otobüs yolculuğuyla ancak 40 saat sonra Çanakkale’de olabilecektim.

Çocukluğumdan beri her gün en az 10 km koşan, akşamları yemek yerine sadece domates ve salata yiyen, sağlığına çok dikkat eden dağ gibi babamın kalbi yorulmuştu. Bütün çocukluğum ve babamla olan anılarım bir film şeridi gibi zihnime hücum etmeye başladı: Çamlıca Askeri Hastanesi’nin bahçesinden Cumhuriyet İlkokulu çıkışına, elime yapılan ameliyattan geniz eti ameliyatıma, ritim bozukluğuyla acile gittiğimde başucumda belirmesine…

Şimdi babam zor durumdaydı ama ben yanında değildim. Durumu hakkında tıbbi bilgileri anlamak istiyordum. Biraz sonra Genel Yoğun Bakım’dan Dr. Levent Uğur’la konuştum. Babamın durumu ve yapılacaklar hakkında bilgi verdi. Covid döneminde gecesi gündüzü hastane olan Levent Hoca o kadar tecrübeli, bilgili ve sürece hâkimdi ki, oldukça rahatlamıştım.

Ardından Kardiyolog Ufuk Öztürk, babamın yorulmuş kalbinde neler olduğunu anlattı. Kafasındakileri öyle net aktarıyordu ki soracak soru bile kalmamıştı. “Durumu stabilleşsin, yarın anjiyoya alacağım Hasan abiyi ama dopplerine bakılırsa stentle açılmayabilir, by-pass’a gidebilir.” dedi. Yani babama iki usta el dakikalar içinde müdahale etmişti bile.

Şimdi aklınıza “doktor olduğu için ayrıcalık görmüştür” düşüncesi geliyorsa hemen dünyanın en mutlu ve gelişmiş ülkelerinden biri olarak bilinen Finlandiya’dan bahsedeyim.

Finlandiya’da muayene olmak için çalıştığım hastanenin iş sağlığı biriminden 15 gün sonrasına randevu alabilmiştim. Gecenin bir yarısı diş ağrısıyla gittiğim diş hastanesinde bana kanal yapmışlardı ama 10 gün içinde aynı diş yüzünden 3 farklı doktora daha gitmek zorunda kalmıştım. Üstelik sağlık güvencem olmasına rağmen hizmetlerin çoğu ücretliydi.

İki gün sonra Türk bir enfeksiyon uzmanı arkadaşım köprücük kemiğini kırdı. 4 gece acilde yatırıldı ama “ortopedist yok” denildiği için imza atıp ayrıldı, filmlerini Türkiye’deki meslektaşlarına gönderdi.

Yani durum “doktor olmakla” ilgili değildi. Türkiye’deki sağlık sisteminin gücü ve temposu ile ilgiliydi.

Buradan hem Ufuk Hoca’ya hem Levent Hoca’ya hem de ekiplerine tekrar sonsuz teşekkürler. Ayrıca sürekli babamın yanında olan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gökhan Söğüt’e ve desteğini hiç esirgemeyen Başhekim Op. Dr. Hasan Keser’e de teşekkür ederim.

Ertesi sabah, yoldayken Ufuk Hoca anjiyoda damarların açılmadığını söylemek için aradı. Durumu iyi anlıyordum. Böyle anlarda hastaların çoğu “neden açmıyorsunuz?” diye gereksiz tartışmalara giriyor.

Oysa her tıbbi kararda olduğu gibi burada da faydasından çok zarar verecek bir işlemi uygulamamak, en doğru karardı. Ülkemizde sağlık okuryazarlığının düşük olması nedeniyle doktorlar ve hemşireler sürekli şiddete, baskıya ve tartışmalara maruz kalıyorlar.

Burada anlaşılması gereken nokta şudur:
Doktorunuz bir ilacı yazmıyorsa, bir girişimden kaçınıyorsa veya bir tedaviyi onaylamıyorsa bu keyfî değildir; en az 10 yıllık eğitim ve tecrübenin sonucudur.

40 saat sonra Çanakkale Devlet Hastanesi’ne ulaştığımda babamın by-pass hazırlıkları için yatırıldığı KVC servisine geçtim. Çanakkale Devlet Hastanesinin sadece doktorları ve hemşireleri değil, fiziksel şartlarıyla bile Finlandiya’daki hastanelerden daha iyi olduğunu fark ettim.

Bizim asıl sorunumuz; çok kolay ve çok kaliteli sağlık hizmetine ulaşmamız ve bunun kıymetini bilmememizdi. Finlandiya’da geçirdiğim iki yıl bunu anlamama yetmişti. Doktorlarımızın inanılmaz yoğun çalışma temposu ise onların yaşam enerjilerini tüketiyordu.

Ameliyatı yapacak olan Op. Dr. Engin Gürcü ve Op. Dr. Buğra Destan hocalarla tanıştığımda İngilizlerin cerrahlara neden “Sir” ünvanı verdiğini ve Avrupa’da cerrahların neden “Tanrı’nın yeryüzündeki elleri” diye anıldığını daha iyi anladım.

Kadın doğum asistanlığımda, cerrahi branşlar içinde KVC’nin ne kadar zor, stresli ve riskli bir alan olduğunu görmüştüm. Ameliyat öncesi süreç için servise yatırıldık. 4 günlük hazırlık döneminin ardından babam ameliyata alındı.

Kendimizi Tanrı’nın yeryüzündeki ellerine bıraktık. 4 saat sonra ameliyathane kapısından güzel haber geldi. Harika bir ekip harika bir ameliyat gerçekleştirmişti.

KVC servisinin uykusuz, fedakâr hemşireleri, kat sorumluları, destek hizmetleri… Hepsi sadece bize değil, 36 yataklı servis boyunca tüm hastalara aynı özveriyle koşuyordu.

4 günlük post-op izlemin ardından Cuma vizitinde Op. Dr. Engin Gürcü “Yarın taburcu olabilir” dedi.

Hastanede geçen 10 gün boyunca babamın yeniden aramıza dönebilmesi için hastanenin her birimi ve her çalışanı elinden gelenin fazlasını yaptı. Dönüp baktığımda sevilmenin ve dayanışmanın nasıl büyük bir güç olduğunu bir kez daha anladım.

Ülkemizdeki sağlık ve eğitim çalışanları başta olmak üzere tüm emekçilerin daha iyi koşullarda yaşayıp çalıştığı yarınlar umuduyla…
Tek tek adını anamadığım tüm dostlara sonsuz teşekkürler.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Murat Kamil IŞIK
(23.11.2025 23:51 - #319)
Değerli Hasan hocama şifalar dilerim güzel kardeşim. Yanında olman ona ayrı bir güç vermiştir. Nice sağlıklı yıllarınız olsun güzel ailenle huzur içinde.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.