Çanakkale Haber

Murat CEVAHİR
Köşe Yazarı
Murat CEVAHİR
 

Neoconların Minyatür Osmanlısı

Türkiye’nin başına siyasal İslam’ı da Fetullah sapığını da musallat edenler, ABD’li Neoconlardır. Graham Füller, George Friedman, Erik Prince gibi isimler hep Neocon’dur. Graham Füller, CIA’nın tüm Ortadoğu’dan sorumlu şefiydi. George Friedman, 15 Temmuz yorumlarıyla gündeme gelen Stratfor’un kurucusudur. Bizim yeni Osmanlıcıların “Bakın ABD bizden korkuyor! Gelecekte üç kıtaya hükmedeceğiz!” filan derken ifadelerini kaynak aldığı şahıstır. Fakat Friedman korktuğu için, ciddi olarak yeni Osmanlı politikası güttüğü için, tahmini değil “amacı” olan geleceğe dair yorumlar yapmaktadır. Erik Prince, daha önce de yazdığım Blackwater şirketinin kurucusudur. Irak başta olmak üzere birçok ülkede ABD’nin yasayla koruma altına aldığı elemanları vasıtasıyla yasa dışı işlerden sorumludur. Graham Füller, ılımlı İslam’ı (Sonradan ılımlı sol iktidarıyla da gündeme gelmiştir.) istiyor. George Friedman yeni Osmanlı’yı istiyor. Peki Erik Prince ne iş yapıyor? Suriye’de TSK tarafından imha edilen hedeflerde ölen ABD’li, İrlandalı, Britanyalı puştlar var ya… İşte onların çoğunun efendisidir. O zaman bu fanatik Haçlı şövalyesi diğer iki zatın karşısında mıdır? Hayır… Gül gibi geçinip gider bu arkadaşlar. Ilımlı İslam, yeni Osmanlı filan hikayedir. İstedikleri ılımlı İslam, dinler arası diyalogtan başka bir şey değildi. Yeni Osmanlı da daha önce bahsettiğim minyatür Osmanlı’dır. Yeni Osmanlı’yı, yani Neoconların minyatür Osmanlı’sını kısaca özet geçeyim. Yunanlıları İzmir’i işgal etmeye çağıran Wilson (ABD), Lloyd George (İngiltere) ve Clemenceau (Fransa) idi. Bu üç şahıs, Türkiye’nin işgal edildiği yıllarda Türk vatanında simgesel bir hilafet istiyordu. Onlara göre Türkiye işgal edilince Türk’e küçük bir toprak parçası bırakılacak, halife, İstanbul’da simgesel olarak (Vatikan usulü) hüküm sürecekti. Deli popcorn’un iddia ettiği gibi bu kan emici devletlerin laik Türkiye, laik cumhuriyet gibi bir amacı yoktu. “Batılı gibi giyinme” meselesine ilerleyen zamanlarda değineceğim. Kan emicilerin planı, 1919’da Samsun’a ayak basan Türk ruhuyla sekteye uğramıştır. “Bitmiştir” demiyorum, zira Batı, ne Sevr’den ne de hilafeti kullanma sevdasından vazgeçmiş değildir. Daha önce de yazdığım sözde halife Mirza Mensur, bunun binlerce örneğinden biridir. Ayrıca pek sayın Cumhurbaşkanı “Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler.” demişse de, Batı, hiçbir zaman Sevr’den vazgeçmemiştir. Sevr, 50.yıldönümü Paris’te akademisyenlerin, politikacıların, sanatçıların katılımıyla kutlanmış bir zihniyettir. Lozan’ı beğenmeyen çoğu kişinin fikir dedesi, Sevr’e razı olup Lozan’ı beğenmeyen vatan düşmanları idi. Yoksa Lozan Türk milliyetçileri için elbette son nokta değildir. Türkçüler henüz son noktayı koymamıştır. Misak-ı milli için de, Turan için de son derece inançlı ve azimliyiz. 21.yy’da öne sürülen yeni Osmanlı, bir minyatürden başka bir şey değildir. Namazını bazen Şam’da, bazen Kudüs’te kılacağını ateşli bir şekilde basına duyuran siyasetçi bugün kimlerle kavga halindedir? Eski yol arkadaşlarıyla mı? Haçlılarla mı? Dün Şam’a, Kudüs’e, Mekke’ye, Medine’ye plaka veren hezeyan sahipleri, bugün Türkiye’yi korumaktan aciz kalıyor. Çünkü ülkeye sızdırılmış en büyük siyonist virüs, düne kadar dizinin dibinden ayrılmadıkları Fetullah idi. Devlet kurumlarında meydana gelen hemen tüm zaaflar, cemaatin zombileri sebebiyledir. Kısacası minyatür Osmanlı, memlekete deli gibi Arap, Kürt, Rum, Ermeni göç ettirilen; siyasilerin hamasi ve akıl dışı nutuklarıyla sınırlı, her türlü azınlığın devletin tepesine çöreklendiği, Türk’ü silme projesinin ta kendisidir. Gerçek Osmanlı ile de önemli ölçüde ilgisi yoktur. Bağlantılı olduğu tek nokta devşirmelerdir. Yeni Osmanlıcıların “Geri döndük!”, “Geliyoruz!”, “Allahu ekber! Ümmet diriliyor!” diye gaza geldiği olay budur. Osmanlı hasta adam idi, öldü. Siz kendini yeni İsa sananların uşaklığını yapmaya utanmıyor musunuz? Fesle, kıytırık kıyafetle, akıl dışı konuşmalarla meydana çıkan ruh hastalarından olsa olsa ümmetin şaklabanı olur. Bakın… Yeni Osmanlıcıların bir kısmını da kısaca tanıtayım: Abdülkadir Aksu: Arnavut-Kürt melezidir. Dedesi, Osmanlı tarafından sürgüne gönderilmiş Arnavut Osman Ağa’dır. Arnavut Osman Ağa, Diyarbakır’da Kürt Cemil Paşa’nın kızıyla evlenmiştir. 29 Kasım 2010 tarihinde açıklanan Wikileaks belgelerinde “05ANKARA3199” diye kodlanan kişidir. Beyaz Saray’ın doğrulamak durumunda kaldığı belgede Aksu, genç kızlara düşkün bir eroin kaçakçısı olarak geçmektedir. Oğlunun da mafya lideri olduğu yazılmıştır. Osmanlı… Öyle mi? Osmanlı’ya baş kaldıranların torunlarıyla mı Osmanlı kurmayı düşünüyorsunuz? Öyleyse ülkenin bugünkü haline şaşmamak lazım. Abdülkadir Aksu’nun tek meziyeti belgede yazanlar değil elbette. Oğuzhan Asiltürk’le beraber cemaatin devlet içinde kadrolaşmasını yürütmüş ilk isimdir. AKP döneminde ortaya atılan “devletle hesaplaşma” hezeyanlarını hatırlıyorsunuz. Birçok cinayet ve hatta terör operasyonu kapsamında leşi alınan hainler yüzünden devlet suçlanıyordu. Hatta o kadar ileri gidilmişti ki arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan kemikler bile faili meçhul satılıyordu. Ama bakın size Aksu’nun bakanlık yaptığı dönemlerde meydana gelen cinayetleri aktarayım: 46. ve 47. Hükümetlerde Turgut Özal ve Yıldırım Akbulut tarafından İçişleri Bakanı olarak görevlendirilen Aksu, çok talihsiz (?) olacak ki Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu Prof. Dr. Muammer Aksoy evinin önünde suikasta uğruyor ve hayatını kaybediyor. (31 Ocak 1990) Sadece 1,5 ay geçiyor… 7 Mart 1990’da Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, arabasının içinde öldürülüyor. Emekli Yarbay Ata Burcu, TİKKO’nun üstleneceği bir suikast sonrası hayatını kaybediyor. (9 Ocak 1991) Emekli Korgeneral Hulusi Sayın (30 Ocak 1991), emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk (7 Nisan 1991), emekli Korgeneral İsmail Selen (23 Mayıs 1991), Adana Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz (23 Mayıs’ta saldırıya uğramış, 27 Mayıs’ta şehit olmuştur), emekli MİT Müsteşarı Orgeneral Adnan Ersöz (13 Ekim 1991), SHP Milletvekili Erol Güngör’ün oğlu Mustafa Güngör (24 Haziran 1991), Abdülkadir Aksu görevden suikast sonucu hayatını kaybedenler… Abdülkadir Aksu, 58.Hükümet döneminde İngilizlerin “özel gençlere” verdiği bursla yetişmiş Abdullah Gül tarafından tekrar İçişleri Bakanı olarak görevlendirildi. Aksu’nun talihsizliği (!) yine tekerrür etmiş olacak ki göreve geldikten sadece 1,5 ay sonra, 18 Aralık 2002 tarihinde, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu şehit edildi. Aksu, cemaatin devlet içinde kadrolarını ilk yapılandıranlardan; Hablemitoğlu da ilk olarak çözüp deşifre edenlerdendir. Ve bugün ABDülkadir Aksu, bir köşede rahatlıkla pala bıyığını sıvazlamakta, bilhassa “kriptocu” muhabbetlerini keyifle dinlemektedir. Duyguları kullanılan birçok tertemiz Türk genci de bu gibileri yeni Osmanlı sanmaktadır. Bülent Arınç: Ağlaya ağlaya cemaati Kozmik odaya sokan adamdır. Menemen isyanı sırasında millete “Ben Mehdi’yim.” diyen Giritli Derviş Hüsnü’nün torunudur. Manisa’da “Hüsnüyadis” dendi mi, millet kinlenir. Manisa’yı Yunan’a satan haindir Hüsnüyadis. Ancak çoğu kişi o Hüsnüyadis’in Mehdi Hüsnü olduğunu bilmez; dolayısıyla Arınç Manisa’da milletvekilliği de yapmıştır. Böyle biri neden, hangi maksatla, hangi mesajı vermek için Manisa’dan vekil yapılır? Sarıkamış’taki şehitleri anmaya İngiliz bayraklı montuyla gelen bakanlar var. Mide kaldırmıyor artık bu tarz hareketleri… Arınç’ı daha ne anlatayım? AKP’ye oy veren vatandaş da sevmez. Kendisini hayalini kurduğu gibi dağda görürsem şaşırmam. Ali Haydar Kaytan denen hainle karakterleri de uyuşuyor. Birlikte uçan sineğe, zıplayan kurbağa duygulanıp ağlarlar. Canları sıkılmaz. Cüneyt Zapsu: AKP’nin kurucu üyelerindendir. Bedirhanlar sülalesine mensuptur. Şeyh Sait isyanının iki numaralı adamı Abdürrahim Zapsu, bu şahsın dedesidir. Abdürrahim Zapsu, “Kürdistan’da Kürt’ten başka millet yoktur.” diyen haindir, ki bir noktada haklıdır: Hayal aleminde ancak hayalperestler yaşar. Burhan Kuzu’nun sosyal medya mesajına Fatih Tezcan’dan gelen tepkiyi hatırladınız mı? Kuzu da geri adım atmıştı hani… (Doğrusu geri adıma değil de mesajına şaşırmıştım.) Şeyh Sait neden bu çevrede kahramandır, onu da fark etmiş oldunuz. Din filan hikaye… Kendisinin AKP içinde ne görev gördüğünü, bilmeyen varsa, mutlaka araştırsın… *** Daha birçok isim… Dengir Mir Mehmet Fırat filan da vardı, ayrılık ayağına yerini genç isimlere devretti. Mesela Yasin Aktay… Türk ırkının olmadığını iddia eden şahıs… Başka ne diyordu? “Dersim’i de biz hatırlarız. Zilan’ı da, Newala qasabayı da, Ermeni soykırımını da ve asla bunu yapanları aklamayız.” Sayın Cumhurbaşkanı’nın en ünlü sözüdür: “Sen kimsin ya?” Medyanın, basının “Yezidi var, Kürt var, Çingene var, Ermeni var.” diye şirinlik yaptığı zamanları hatırladınız mı? O vekillerden biridir, Ermeni Garo Paylan… O da sözde soykırıma inanan muhteremlerdendir. “Siz HDP gibi hayır, diyorsunuz.” diyen fikir kezbanları sözde soykırım konusunda yan yana gelenlere baksın. *** Sonuç olarak… Minyatür Osmanlı’ya çok az kaldı. Yalnız bu sefer geçmişe doğru gittiğimiz için, doğal olarak 1910’lardayız. Mecliste Çingene çalıyor, Kürt oynuyor, Ermeni soykırım diyor vesaire… Bir de Abdülhamit var: Demokratik biçimde meclisi feshetmeye çalışıyor. Daha ne olsun? Mis gibi Osmanlı işte… Neoconların Osmanlı’sı…  
Ekleme Tarihi: 16 Ocak 2017 - Pazartesi
Murat CEVAHİR

Neoconların Minyatür Osmanlısı

Türkiye’nin başına siyasal İslam’ı da Fetullah sapığını da musallat edenler, ABD’li Neoconlardır. Graham Füller, George Friedman, Erik Prince gibi isimler hep Neocon’dur. Graham Füller, CIA’nın tüm Ortadoğu’dan sorumlu şefiydi. George Friedman, 15 Temmuz yorumlarıyla gündeme gelen Stratfor’un kurucusudur. Bizim yeni Osmanlıcıların “Bakın ABD bizden korkuyor! Gelecekte üç kıtaya hükmedeceğiz!” filan derken ifadelerini kaynak aldığı şahıstır. Fakat Friedman korktuğu için, ciddi olarak yeni Osmanlı politikası güttüğü için, tahmini değil “amacı” olan geleceğe dair yorumlar yapmaktadır. Erik Prince, daha önce de yazdığım Blackwater şirketinin kurucusudur. Irak başta olmak üzere birçok ülkede ABD’nin yasayla koruma altına aldığı elemanları vasıtasıyla yasa dışı işlerden sorumludur.

Graham Füller, ılımlı İslam’ı (Sonradan ılımlı sol iktidarıyla da gündeme gelmiştir.) istiyor. George Friedman yeni Osmanlı’yı istiyor. Peki Erik Prince ne iş yapıyor? Suriye’de TSK tarafından imha edilen hedeflerde ölen ABD’li, İrlandalı, Britanyalı puştlar var ya… İşte onların çoğunun efendisidir. O zaman bu fanatik Haçlı şövalyesi diğer iki zatın karşısında mıdır? Hayır… Gül gibi geçinip gider bu arkadaşlar. Ilımlı İslam, yeni Osmanlı filan hikayedir. İstedikleri ılımlı İslam, dinler arası diyalogtan başka bir şey değildi. Yeni Osmanlı da daha önce bahsettiğim minyatür Osmanlı’dır.

Yeni Osmanlı’yı, yani Neoconların minyatür Osmanlı’sını kısaca özet geçeyim.

Yunanlıları İzmir’i işgal etmeye çağıran Wilson (ABD), Lloyd George (İngiltere) ve Clemenceau (Fransa) idi. Bu üç şahıs, Türkiye’nin işgal edildiği yıllarda Türk vatanında simgesel bir hilafet istiyordu. Onlara göre Türkiye işgal edilince Türk’e küçük bir toprak parçası bırakılacak, halife, İstanbul’da simgesel olarak (Vatikan usulü) hüküm sürecekti. Deli popcorn’un iddia ettiği gibi bu kan emici devletlerin laik Türkiye, laik cumhuriyet gibi bir amacı yoktu. “Batılı gibi giyinme” meselesine ilerleyen zamanlarda değineceğim.

Kan emicilerin planı, 1919’da Samsun’a ayak basan Türk ruhuyla sekteye uğramıştır. “Bitmiştir” demiyorum, zira Batı, ne Sevr’den ne de hilafeti kullanma sevdasından vazgeçmiş değildir. Daha önce de yazdığım sözde halife Mirza Mensur, bunun binlerce örneğinden biridir. Ayrıca pek sayın Cumhurbaşkanı “Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler.” demişse de, Batı, hiçbir zaman Sevr’den vazgeçmemiştir. Sevr, 50.yıldönümü Paris’te akademisyenlerin, politikacıların, sanatçıların katılımıyla kutlanmış bir zihniyettir. Lozan’ı beğenmeyen çoğu kişinin fikir dedesi, Sevr’e razı olup Lozan’ı beğenmeyen vatan düşmanları idi. Yoksa Lozan Türk milliyetçileri için elbette son nokta değildir. Türkçüler henüz son noktayı koymamıştır. Misak-ı milli için de, Turan için de son derece inançlı ve azimliyiz.

21.yy’da öne sürülen yeni Osmanlı, bir minyatürden başka bir şey değildir. Namazını bazen Şam’da, bazen Kudüs’te kılacağını ateşli bir şekilde basına duyuran siyasetçi bugün kimlerle kavga halindedir? Eski yol arkadaşlarıyla mı? Haçlılarla mı? Dün Şam’a, Kudüs’e, Mekke’ye, Medine’ye plaka veren hezeyan sahipleri, bugün Türkiye’yi korumaktan aciz kalıyor. Çünkü ülkeye sızdırılmış en büyük siyonist virüs, düne kadar dizinin dibinden ayrılmadıkları Fetullah idi. Devlet kurumlarında meydana gelen hemen tüm zaaflar, cemaatin zombileri sebebiyledir.

Kısacası minyatür Osmanlı, memlekete deli gibi Arap, Kürt, Rum, Ermeni göç ettirilen; siyasilerin hamasi ve akıl dışı nutuklarıyla sınırlı, her türlü azınlığın devletin tepesine çöreklendiği, Türk’ü silme projesinin ta kendisidir. Gerçek Osmanlı ile de önemli ölçüde ilgisi yoktur. Bağlantılı olduğu tek nokta devşirmelerdir. Yeni Osmanlıcıların “Geri döndük!”, “Geliyoruz!”, “Allahu ekber! Ümmet diriliyor!” diye gaza geldiği olay budur. Osmanlı hasta adam idi, öldü. Siz kendini yeni İsa sananların uşaklığını yapmaya utanmıyor musunuz?

Fesle, kıytırık kıyafetle, akıl dışı konuşmalarla meydana çıkan ruh hastalarından olsa olsa ümmetin şaklabanı olur.

Bakın… Yeni Osmanlıcıların bir kısmını da kısaca tanıtayım:

Abdülkadir Aksu: Arnavut-Kürt melezidir. Dedesi, Osmanlı tarafından sürgüne gönderilmiş Arnavut Osman Ağa’dır. Arnavut Osman Ağa, Diyarbakır’da Kürt Cemil Paşa’nın kızıyla evlenmiştir. 29 Kasım 2010 tarihinde açıklanan Wikileaks belgelerinde “05ANKARA3199” diye kodlanan kişidir. Beyaz Saray’ın doğrulamak durumunda kaldığı belgede Aksu, genç kızlara düşkün bir eroin kaçakçısı olarak geçmektedir. Oğlunun da mafya lideri olduğu yazılmıştır.

Osmanlı… Öyle mi? Osmanlı’ya baş kaldıranların torunlarıyla mı Osmanlı kurmayı düşünüyorsunuz? Öyleyse ülkenin bugünkü haline şaşmamak lazım.

Abdülkadir Aksu’nun tek meziyeti belgede yazanlar değil elbette. Oğuzhan Asiltürk’le beraber cemaatin devlet içinde kadrolaşmasını yürütmüş ilk isimdir. AKP döneminde ortaya atılan “devletle hesaplaşma” hezeyanlarını hatırlıyorsunuz. Birçok cinayet ve hatta terör operasyonu kapsamında leşi alınan hainler yüzünden devlet suçlanıyordu. Hatta o kadar ileri gidilmişti ki arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan kemikler bile faili meçhul satılıyordu. Ama bakın size Aksu’nun bakanlık yaptığı dönemlerde meydana gelen cinayetleri aktarayım:

46. ve 47. Hükümetlerde Turgut Özal ve Yıldırım Akbulut tarafından İçişleri Bakanı olarak görevlendirilen Aksu, çok talihsiz (?) olacak ki Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu Prof. Dr. Muammer Aksoy evinin önünde suikasta uğruyor ve hayatını kaybediyor. (31 Ocak 1990)

Sadece 1,5 ay geçiyor… 7 Mart 1990’da Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, arabasının içinde öldürülüyor.

Emekli Yarbay Ata Burcu, TİKKO’nun üstleneceği bir suikast sonrası hayatını kaybediyor. (9 Ocak 1991)

Emekli Korgeneral Hulusi Sayın (30 Ocak 1991), emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk (7 Nisan 1991), emekli Korgeneral İsmail Selen (23 Mayıs 1991), Adana Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz (23 Mayıs’ta saldırıya uğramış, 27 Mayıs’ta şehit olmuştur), emekli MİT Müsteşarı Orgeneral Adnan Ersöz (13 Ekim 1991), SHP Milletvekili Erol Güngör’ün oğlu Mustafa Güngör (24 Haziran 1991), Abdülkadir Aksu görevden suikast sonucu hayatını kaybedenler…

Abdülkadir Aksu, 58.Hükümet döneminde İngilizlerin “özel gençlere” verdiği bursla yetişmiş Abdullah Gül tarafından tekrar İçişleri Bakanı olarak görevlendirildi. Aksu’nun talihsizliği (!) yine tekerrür etmiş olacak ki göreve geldikten sadece 1,5 ay sonra, 18 Aralık 2002 tarihinde, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu şehit edildi. Aksu, cemaatin devlet içinde kadrolarını ilk yapılandıranlardan; Hablemitoğlu da ilk olarak çözüp deşifre edenlerdendir.

Ve bugün ABDülkadir Aksu, bir köşede rahatlıkla pala bıyığını sıvazlamakta, bilhassa “kriptocu” muhabbetlerini keyifle dinlemektedir. Duyguları kullanılan birçok tertemiz Türk genci de bu gibileri yeni Osmanlı sanmaktadır.

Bülent Arınç: Ağlaya ağlaya cemaati Kozmik odaya sokan adamdır. Menemen isyanı sırasında millete “Ben Mehdi’yim.” diyen Giritli Derviş Hüsnü’nün torunudur. Manisa’da “Hüsnüyadis” dendi mi, millet kinlenir. Manisa’yı Yunan’a satan haindir Hüsnüyadis. Ancak çoğu kişi o Hüsnüyadis’in Mehdi Hüsnü olduğunu bilmez; dolayısıyla Arınç Manisa’da milletvekilliği de yapmıştır. Böyle biri neden, hangi maksatla, hangi mesajı vermek için Manisa’dan vekil yapılır? Sarıkamış’taki şehitleri anmaya İngiliz bayraklı montuyla gelen bakanlar var. Mide kaldırmıyor artık bu tarz hareketleri…

Arınç’ı daha ne anlatayım? AKP’ye oy veren vatandaş da sevmez. Kendisini hayalini kurduğu gibi dağda görürsem şaşırmam. Ali Haydar Kaytan denen hainle karakterleri de uyuşuyor. Birlikte uçan sineğe, zıplayan kurbağa duygulanıp ağlarlar. Canları sıkılmaz.

Cüneyt Zapsu: AKP’nin kurucu üyelerindendir. Bedirhanlar sülalesine mensuptur. Şeyh Sait isyanının iki numaralı adamı Abdürrahim Zapsu, bu şahsın dedesidir. Abdürrahim Zapsu, “Kürdistan’da Kürt’ten başka millet yoktur.” diyen haindir, ki bir noktada haklıdır: Hayal aleminde ancak hayalperestler yaşar.

Burhan Kuzu’nun sosyal medya mesajına Fatih Tezcan’dan gelen tepkiyi hatırladınız mı? Kuzu da geri adım atmıştı hani… (Doğrusu geri adıma değil de mesajına şaşırmıştım.) Şeyh Sait neden bu çevrede kahramandır, onu da fark etmiş oldunuz. Din filan hikaye…

Kendisinin AKP içinde ne görev gördüğünü, bilmeyen varsa, mutlaka araştırsın…

***

Daha birçok isim… Dengir Mir Mehmet Fırat filan da vardı, ayrılık ayağına yerini genç isimlere devretti.

Mesela Yasin Aktay… Türk ırkının olmadığını iddia eden şahıs… Başka ne diyordu? “Dersim’i de biz hatırlarız. Zilan’ı da, Newala qasabayı da, Ermeni soykırımını da ve asla bunu yapanları aklamayız.”

Sayın Cumhurbaşkanı’nın en ünlü sözüdür: “Sen kimsin ya?”

Medyanın, basının “Yezidi var, Kürt var, Çingene var, Ermeni var.” diye şirinlik yaptığı zamanları hatırladınız mı? O vekillerden biridir, Ermeni Garo Paylan… O da sözde soykırıma inanan muhteremlerdendir.

“Siz HDP gibi hayır, diyorsunuz.” diyen fikir kezbanları sözde soykırım konusunda yan yana gelenlere baksın.

***

Sonuç olarak…

Minyatür Osmanlı’ya çok az kaldı. Yalnız bu sefer geçmişe doğru gittiğimiz için, doğal olarak 1910’lardayız. Mecliste Çingene çalıyor, Kürt oynuyor, Ermeni soykırım diyor vesaire… Bir de Abdülhamit var: Demokratik biçimde meclisi feshetmeye çalışıyor. Daha ne olsun? Mis gibi Osmanlı işte…

Neoconların Osmanlı’sı…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

04
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.