Çanakkale Haber

Murat CEVAHİR
Köşe Yazarı
Murat CEVAHİR
 

İSLAMCILIK VE KÜRTÇÜLÜĞE KARŞI TÜRKÇÜLÜK

Kimi fikirler karşı reaksiyon olarak ortaya çıkar. Kimileri de tarihin başlangıcından bu yana çeşitli şekillerde yaşar ve gün şartlarına göre öne çıktığı zamanlar olur. Türkçülük fikri de gün şartlarında yeniden yükselmeye başlamış ve son yıllarda bu içtimai mezhebe inananların sayısında artık gözlenmiştir. Tarihte Türkçülüğün yükseldiği devirlere bakılırsa, Türkçülüğün muhakkak bir fikre karşı olarak öne çıktığı görülür. Türk soyu; savaşçı, uygar ve yardımsever oluşunu ve bu özelliklerin tümünü birden başka hiçbir kavmin bir arada taşıyamadığını gördüğü günden beri Türkçülük düşüncesini taşımaya başlamıştır. Fakat bu düşünce kimi dönem etkisini yitirmiş, kimi dönem de güç kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nin millet anlayışının ortak noktası, Müslüman olmaktı. Devlet bünyesinde yaşayanlar Türkler ve gayrı Türkler olarak değil; Müslümanlar ve gayrimüslimler olarak ayrılıyordu. Sınırların küçülmesi ve Anadolu’ya doğru gerilemesi Türkçülük akımının çıkmasına yol açtı. Türkçülüğün Osmanlı’da ilk olarak öne çıktığı dönem, balkanlarda yükselen ulusçuluk akımıyla birlikte düşünülebilir. Balkan halklarının menşei Türk ve Müslüman olan Osmanlı ile bir arada yaşamak istememesi üzerine hümanist anlayış yerini Türkçü anlayışa yavaş yavaş bırakmıştır. Cumhuriyet’in kurulması ve millet adının yalnızca “Türk” kabul edilmesi, diğer kavimlerden olanları karşı duruşa ve isyanlara yöneltmiştir. Bu isyanları yalnızca Kürt isyanı ya da Ermeni isyanı olarak kabul etmek mümkün değildir. Özellikle Şeyh Sait isyanında İslamcılık akımının etkisi büyüktür. Yine de 1930lu yıllarda filizlenen Kürtçü ve İslamcı ayaklanmalara karşı tam Türkçü bir duruş ortaya çıkmamıştı. Türkçülüğün kendisini ilk olarak komünizmin karşısında tam anlamıyla gösterdiğini söyleyebiliriz. 1940lı ve 50li yıllarda komünizme karşı duran yegâne fikir Türkçülüktü. Daha sonra ortaya çıkan ve bir kolunu da İslam’a uzatan ülkücülük ise, o dönemin Türkçü anlayışından uzak bir düşüncedir. 60lı yıllardan itibaren ülkücülük, Türkçülüğün tahtını yavaş yavaş sallamaya başlamıştı. Tanrı Dağı kadar Türk olmanın yanına Hira Dağı kadar da Müslüman olmayı getiren, önderliğini Alparslan Türkeş’in çektiği bu düşünceden manevi önderliğini Nihal Atsız’ın çektiği Türkçülük düşüncesi tamamen ayrılmış, Nihal Atsız da Türkeş’ten desteğini çekmişti. Zaten Türkeş de artık uçta saydığı Türkçüler yerine oy için cemaatlere yönelmeye başlamıştı. Atsız’ın vefatından sonra etkisini iyice kaybeden Türkçülük, günümüz teknolojisi ve kitapların, makalelerin hızlı bir şekilde erişilebilir hale gelmesiyle yeniden canlanmaya başlamıştır. Gençler, Atsız’ın makalelerini okumaya, kendini “Atsızcı” olarak tanımlamaya başlamıştır. Atsız eğer bugün yaşasaydı “Atsızcı” tanımına şiddetle karşı çıkar ve bunu reddederdi. Atsız “Siyasi ve içtimai mezhebim Türkçülüktür” dediği halde “Atsızcı” diye bir tanım çıkarmak yanlıştır. Durum öyle bir hale geldi ki artık Türk milliyetçilerine karşı olanlar muhatap olarak Türkeş’i değil Atsız’ı almaya başladılar. Onun vasiyetini beğenmeyenler, Dalkavuklar Gecesi romanını eleştirenler bundan on yıl önce bu kadar fazla mıydı? Hayır, çünkü Atsız toplum tarafından yeniden keşfediliyor. İnsanlar onun makalelerini okuyor. Ya düşmanı oluyor ya da fikir destekçisi… Şu anda bu gerçeği kabul etmeliyiz. Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğin fikri önderi Atsız’dır. 1930lu yıllardan beri bu böyledir. Ama artık halk tarafından tanınan, kitapları basılan ve okunan biri olmuştur. Türk milliyetçileri artık, Türkçülük adına Türkeş’i değil ondan kıyaslanamayacak derecede fazla eser ve fikir ortaya koymuş olan Atsız’ı örnek almaktadır. “Türkçü Kimdir”, “Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir”, “Nurculuk Denen Sayıklama” gibi makalelerinde Atsız, adeta bugünleri görmüştür. 1960lı yıllarda, bugün Fethullah Gülen hareketi olarak devam eden Nurculuğun daha da yükseleceğini öngören Atsız’dır. Türkçülüğün bugün bu kadar yükselmesi, sanki yeni bir düşünceymiş gibi ortaya çıkmasının en önemli nedeni, Kürtçülük ve İslamcılık akımlarının yeniden büyümeye başlaması sayesindedir. Adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olan meclisimiz, moda tabirle tam bir mozaiktir. İslamcı, Kürtçü, ülkücü, Kemalist… Neredeyse Türkiye’deki tüm fikirleri içinde barındıran bu meclise İslamcılar “Allah adına” diyerek tek başına iktidar olacak kadar vekil yerleştirmiş, doğu ve güneydoğudan aldığı oylarla Kürtçüler 20 milletvekili ile girebilmiş, CHP ve MHP de kendince sandalye sayısı alabilmiştir. Türkçülerin bir kısmının oyu MHP’ye bit kısmının da 40’larda düşmanı oldukları ama şimdi tatlı tatlı flört ettikleri CHP’ye gitmiştir. Türkçülerin oylarının iki farklı partiye gitmesi, bütünlük açısından epey zararlıdır. Bu bölünmüşlüğe Osman Pamukoğlu paşanın kurduğu HEPAR da istemeden destek olmuştur. HEPAR’ın Türkçü siyasetine kapılan kimi Türkçüler partiye girmiş, kimileri de seçim barajının kurbanı olacaklarını düşünerek soğuk bakmışlardır. MHP’nin zamanında Türkçüleri tasfiye etmesi, Türkçülerin bilinçli kesiminin MHP’ye oy vermesini bugün hala engellemektedir. Fakat aynı Türkçüler, zamanında zulüm ve baskı gördükleri CHP’ye oy verebilmektedir. Bu duruma CHP’ye hala “Atatürk’ün partisi” olarak bakıldığı gerçeğiyle yanıt verilebilir. Ayrıca CHP’nin içinde kimi zaman Türkçü çıkışlar yapan Birgen Keleş, Canan Arıtman ve hatta başbakan edebiyatçıları sayarken “Neden Nihal Atsız’ı saymadın” diyerek çıkış yapan ve bugün genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu faktörlerinin bulunması da Türkçü kesimin CHP’ye oy vermesini sağlamaktadır. Bugün Türkiye üzerinde egemen olan İslamcı ve Kürtçü düşünceye karşı verilebilecek en iyi yanıt, aslında Kemalizm’in de bir kolu olarak sayılabilecek Türkçülük düşüncesini savunmaktır. Türkçülüğün Milliyetçilikten dolayısıyla Kemalizm’den bağımsız düşünülemeyeceğini daha önce makalelerimde belirtmiştim. Tekrarına lüzum yoktur. Fikri akımların zaman içinde yükseldiği ve önemini yitirdiği görülmüştür. Bugün Türkçülük fikri yükselmektedir. İnsanlar kendilerine itiraf edemeseler bile artık meseleleri Türkçü gözle değerlendirmeye başlamışlardır. Bu durumda Türkçüler, ülkenin geleceği hakkında söz söylemek istiyorlarsa oy vereceği partiyi dikkatli seçmek zorundadırlar.   TANRI TÜRK'Ü TÜRK GİBİ GÖRÜNEN ÜMMETÇİ DEVŞİRMELERDEN KORUSUN
Ekleme Tarihi: 14 Ağustos 2017 - Pazartesi
Murat CEVAHİR

İSLAMCILIK VE KÜRTÇÜLÜĞE KARŞI TÜRKÇÜLÜK

Kimi fikirler karşı reaksiyon olarak ortaya çıkar. Kimileri de tarihin başlangıcından bu yana çeşitli şekillerde yaşar ve gün şartlarına göre öne çıktığı zamanlar olur. Türkçülük fikri de gün şartlarında yeniden yükselmeye başlamış ve son yıllarda bu içtimai mezhebe inananların sayısında artık gözlenmiştir.
Tarihte Türkçülüğün yükseldiği devirlere bakılırsa, Türkçülüğün muhakkak bir fikre karşı olarak öne çıktığı görülür. Türk soyu; savaşçı, uygar ve yardımsever oluşunu ve bu özelliklerin tümünü birden başka hiçbir kavmin bir arada taşıyamadığını gördüğü günden beri Türkçülük düşüncesini taşımaya başlamıştır. Fakat bu düşünce kimi dönem etkisini yitirmiş, kimi dönem de güç kazanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin millet anlayışının ortak noktası, Müslüman olmaktı. Devlet bünyesinde yaşayanlar Türkler ve gayrı Türkler olarak değil; Müslümanlar ve gayrimüslimler olarak ayrılıyordu. Sınırların küçülmesi ve Anadolu’ya doğru gerilemesi Türkçülük akımının çıkmasına yol açtı.
Türkçülüğün Osmanlı’da ilk olarak öne çıktığı dönem, balkanlarda yükselen ulusçuluk akımıyla birlikte düşünülebilir. Balkan halklarının menşei Türk ve Müslüman olan Osmanlı ile bir arada yaşamak istememesi üzerine hümanist anlayış yerini Türkçü anlayışa yavaş yavaş bırakmıştır. Cumhuriyet’in kurulması ve millet adının yalnızca “Türk” kabul edilmesi, diğer kavimlerden olanları karşı duruşa ve isyanlara yöneltmiştir. Bu isyanları yalnızca Kürt isyanı ya da Ermeni isyanı olarak kabul etmek mümkün değildir. Özellikle Şeyh Sait isyanında İslamcılık akımının etkisi büyüktür.
Yine de 1930lu yıllarda filizlenen Kürtçü ve İslamcı ayaklanmalara karşı tam Türkçü bir duruş ortaya çıkmamıştı. Türkçülüğün kendisini ilk olarak komünizmin karşısında tam anlamıyla gösterdiğini söyleyebiliriz. 1940lı ve 50li yıllarda komünizme karşı duran yegâne fikir Türkçülüktü. Daha sonra ortaya çıkan ve bir kolunu da İslam’a uzatan ülkücülük ise, o dönemin Türkçü anlayışından uzak bir düşüncedir.
60lı yıllardan itibaren ülkücülük, Türkçülüğün tahtını yavaş yavaş sallamaya başlamıştı. Tanrı Dağı kadar Türk olmanın yanına Hira Dağı kadar da Müslüman olmayı getiren, önderliğini Alparslan Türkeş’in çektiği bu düşünceden manevi önderliğini Nihal Atsız’ın çektiği Türkçülük düşüncesi tamamen ayrılmış, Nihal Atsız da Türkeş’ten desteğini çekmişti. Zaten Türkeş de artık uçta saydığı Türkçüler yerine oy için cemaatlere yönelmeye başlamıştı.
Atsız’ın vefatından sonra etkisini iyice kaybeden Türkçülük, günümüz teknolojisi ve kitapların, makalelerin hızlı bir şekilde erişilebilir hale gelmesiyle yeniden canlanmaya başlamıştır. Gençler, Atsız’ın makalelerini okumaya, kendini “Atsızcı” olarak tanımlamaya başlamıştır. Atsız eğer bugün yaşasaydı “Atsızcı” tanımına şiddetle karşı çıkar ve bunu reddederdi. Atsız “Siyasi ve içtimai mezhebim Türkçülüktür” dediği halde “Atsızcı” diye bir tanım çıkarmak yanlıştır.
Durum öyle bir hale geldi ki artık Türk milliyetçilerine karşı olanlar muhatap olarak Türkeş’i değil Atsız’ı almaya başladılar. Onun vasiyetini beğenmeyenler, Dalkavuklar Gecesi romanını eleştirenler bundan on yıl önce bu kadar fazla mıydı? Hayır, çünkü Atsız toplum tarafından yeniden keşfediliyor. İnsanlar onun makalelerini okuyor. Ya düşmanı oluyor ya da fikir destekçisi…
Şu anda bu gerçeği kabul etmeliyiz. Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğin fikri önderi Atsız’dır. 1930lu yıllardan beri bu böyledir. Ama artık halk tarafından tanınan, kitapları basılan ve okunan biri olmuştur. Türk milliyetçileri artık, Türkçülük adına Türkeş’i değil ondan kıyaslanamayacak derecede fazla eser ve fikir ortaya koymuş olan Atsız’ı örnek almaktadır.
“Türkçü Kimdir”, “Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir”, “Nurculuk Denen Sayıklama” gibi makalelerinde Atsız, adeta bugünleri görmüştür. 1960lı yıllarda, bugün Fethullah Gülen hareketi olarak devam eden Nurculuğun daha da yükseleceğini öngören Atsız’dır.
Türkçülüğün bugün bu kadar yükselmesi, sanki yeni bir düşünceymiş gibi ortaya çıkmasının en önemli nedeni, Kürtçülük ve İslamcılık akımlarının yeniden büyümeye başlaması sayesindedir.
Adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi” olan meclisimiz, moda tabirle tam bir mozaiktir. İslamcı, Kürtçü, ülkücü, Kemalist… Neredeyse Türkiye’deki tüm fikirleri içinde barındıran bu meclise İslamcılar “Allah adına” diyerek tek başına iktidar olacak kadar vekil yerleştirmiş, doğu ve güneydoğudan aldığı oylarla Kürtçüler 20 milletvekili ile girebilmiş, CHP ve MHP de kendince sandalye sayısı alabilmiştir. Türkçülerin bir kısmının oyu MHP’ye bit kısmının da 40’larda düşmanı oldukları ama şimdi tatlı tatlı flört ettikleri CHP’ye gitmiştir.
Türkçülerin oylarının iki farklı partiye gitmesi, bütünlük açısından epey zararlıdır. Bu bölünmüşlüğe Osman Pamukoğlu paşanın kurduğu HEPAR da istemeden destek olmuştur. HEPAR’ın Türkçü siyasetine kapılan kimi Türkçüler partiye girmiş, kimileri de seçim barajının kurbanı olacaklarını düşünerek soğuk bakmışlardır.
MHP’nin zamanında Türkçüleri tasfiye etmesi, Türkçülerin bilinçli kesiminin MHP’ye oy vermesini bugün hala engellemektedir. Fakat aynı Türkçüler, zamanında zulüm ve baskı gördükleri CHP’ye oy verebilmektedir. Bu duruma CHP’ye hala “Atatürk’ün partisi” olarak bakıldığı gerçeğiyle yanıt verilebilir.
Ayrıca CHP’nin içinde kimi zaman Türkçü çıkışlar yapan Birgen Keleş, Canan Arıtman ve hatta başbakan edebiyatçıları sayarken “Neden Nihal Atsız’ı saymadın” diyerek çıkış yapan ve bugün genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu faktörlerinin bulunması da Türkçü kesimin CHP’ye oy vermesini sağlamaktadır.
Bugün Türkiye üzerinde egemen olan İslamcı ve Kürtçü düşünceye karşı verilebilecek en iyi yanıt, aslında Kemalizm’in de bir kolu olarak sayılabilecek Türkçülük düşüncesini savunmaktır. Türkçülüğün Milliyetçilikten dolayısıyla Kemalizm’den bağımsız düşünülemeyeceğini daha önce makalelerimde belirtmiştim. Tekrarına lüzum yoktur.
Fikri akımların zaman içinde yükseldiği ve önemini yitirdiği görülmüştür. Bugün Türkçülük fikri yükselmektedir. İnsanlar kendilerine itiraf edemeseler bile artık meseleleri Türkçü gözle değerlendirmeye başlamışlardır. Bu durumda Türkçüler, ülkenin geleceği hakkında söz söylemek istiyorlarsa oy vereceği partiyi dikkatli seçmek zorundadırlar.
 
TANRI TÜRK'Ü TÜRK GİBİ GÖRÜNEN ÜMMETÇİ DEVŞİRMELERDEN KORUSUN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

04
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.