Çanakkale Haber

Murat CEVAHİR
Köşe Yazarı
Murat CEVAHİR
 

KÜRESEL SALDIRI: ÖZELLEŞTİRME

Günümüz dünyasında endüstriyel üretimi düşük, ekonomik ve mali yapılanması yetersiz gelişmekte olan ülkelerde, devletin ekonomik gücünü büyük oranda Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT) oluşturur. KİT yatırımlarının artması ve bu yatırımların verimli bir işleyiş içinde geliştirilmesi, azgelişmiş ülkelerin kalkınabilmesi için tek şanstır. Dünyada, devletin ekonomik destek ve katılımı olmadan kalkınabilmiş ülke yoktur. Batı'nın gelişmiş ülkelerinin kalkınması ekonomik devletçilik olarak tanımlanan Merkantilizme dayanır. Devlet kalkınmada öncüdür ve bu görevi yaptığı oranda güçlenmiştir. Bugün, azgelişmiş ülkelerde devletin ekonomik dayanaklarının özelleştirme adıyla yokedilmesi gerçekte ulus devletin yok edilmesidir. Bu nedenle, özelleştirme uygulamaları ekonomik değil, emperyalizmi anlatan ideolojik bir girişimdir. Azgelişmiş ülkelerin varlığını sürdürebilmesi için tek dayanağı olan ulus-devletin yok edilmesidir. Karar Merkezi: Dünya Bankası Devlet Planlama Teşkilatı, 1986 yılında Dünya Bankası aracılığıyla Amerikan şirketi Morgan Bank’a, “Özelleştirme Master Planı” diye bir plan hazırlattı. Türkiye’ye gelen Morgan Ekibi, yüksek düzeyde görevlilerle geniş çaplı görüşmelerden sonra; Türkiye’deki özelleştirme uygulamaları konusunda, “Türk Hükümeti’nin hedeflerini doğrudan yansıtan” ondört hedef belirledi. Master Planda, özelleştirmenin amacı şöyle özetleniyordu: “Özelleştirme Programının en önemli amacı, endüstriyel etkinliği arttırmak ve bu yolla ekonomide gerçek büyüme yaratmaktır”.1 Morgan Bank Ekibi’nin, “Yüksek düzeyde görevlilerle” görüşerek hazırladığı, Türkiye’deki KİT’lerin özelleştirme izlencesinde yer alan gerekçeler; uzun ve etkili medya yaymacasıyla halka duyuruldu ve Çimento sektöründen başlamak üzere satış uygulamalarına geçildi. En sağından, en soluna dek hemen tüm siyasi partiler, Morgan Bank Ekibi gibi düşünmeye başladı ve KİT satışlarını ayrımlı söylemler kullanarak kabul ettiler. Gerçek Dışı Savlar Özelleştirmecilerin belli başlı savları şunlardı: Sav-1; Özelleştirmeler; KİT’leri devlet mülkiyetinden çıkaracak, bu yolla piyasa güçlerinin (özel sermayenin) ekonomiyi canlandırması sağlanacaktır. Sav-2; Özelleştirmeler, verimliliği ve etkinliği düşük, çalışan sayısı fazla olan KİT'leri, verimli işleyen özel girişim işletmeleri durumuna getirecektir Sav-3; Özelleştirme; zarar ederek hazineye yük olan KİT'leri özel girişime devrederek, devleti bu yükten kurtaracak, mal ve hizmet üretimine nitelik ve çeşitlilik kazandıracaktır. Saz-4; Özelleştirme; ekonomide tekel yaratan ve geri teknolojiyle çalışan KİT'leri elden çıkararak, tekelciliğe son verecek, serbest ticaret ilişkileri teknolojik gelişmeyi hızlandıracaktır. Sav-5; Özelleştirmelerle; mülkiyetin halka yayılması sağlanacaktır.  Sav-6; Özelleştirme gelirleriyle hazine açıkları kapatılacak ve denk bütçe amaçlayan yeni bir başlangıç yapılacaktır... Bu savlar doğru mudur? Dünya Bankası, IMF ve yerli yöneticilerin özelleştirme gerekçelerinde haklı bir yan var mıdır? Söylenenler, gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Bu sorulara bir avuç bilimadamı ve yurtsever aydından başka yanıt arayan ve araştırma yapan çıkmadı. KİT’ler gerçeklere uymayan gerekçelerle, kabul edilmesi olanaksız bir biçimde teker teker satıldı ya da ortadan kaldırıldı. Özelleştirmecilere Yanıtlar Yanıt-1: “Piyasa Güçleri” Ekonomiyi Canlandıramadığı İçin KİT’ler Kurulmuştur: KİT sorunu, ağırlıklı olarak bir azgelişmiş ülke sorunudur. Ülkelerin ve bölgelerin her yönden paylaşıldığı bir dünyada, azgelişmiş bir ülkenin; yaşam biçimine, ulusal varlığına ve geleceğine sahip çıkabilmesinin tek yolu, kendine yeter duruma gelmesidir. Bunun kısa adı, gerçekleştirilmesinin istemekten çok daha güç olan ulusal kalkınmadır. Özel girişimciliğin tekelleşerek belirleyici güç duruma gelmesi, tutuculuğun toplum yaşamına taşınmasına yor açar ve üretici güçlerin gelişimini engelleyen bir dönemi ortaya çıkarır. Tutuculuğun egemen olduğu bu dönem, özgürlüğün öne çıkacağı yeni bir düzene en yakın yerdir. Kamusal iyelik (mülkiyet), ekonomik ve toplumsal gelişmeye bağlı olarak, yeni ve başka bir toplumsal aşamada yeniden gündeme gelecektir. Bu süreç, aynı zamanda, devleti sönüme götüren yeni bir dönemi başlatacaktır. Devletin sönüme gitmesi ise, sınıfsız bir düzeni sağlayacak uygarlık sorunu olarak, insanlığın önüne o zaman gelecektir. Ancak kurtlar sofrası durumundaki günümüz dünyası, bu düzeyin çok gerisindedir. İnsanlar ve ülkelerin birbirleri üzerinden çıkar sağladığı ve gücün belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir ortamda azgelişmiş ülkelere devletin küçülmesini önermek ya da bu öneri yönünde uygulamalarda bulunmak, gücün egemenliğini kabul ederek, güçsüzlere yaşam hakkı tanımamak anlamına gelecektir. Kalkınma amacındaki ülkeler, gelişmiş ülkelerin kalkınmayı gerçekleştirdiği dönemlerdeki olanaklara bugün sahip değildir. Az sayıdaki Batı Avrupa ülkesi, bakir ve heryanı keşfedilmemiş bir dünyada, yalnızca birbirleriyle yarışarak dünyaya yayıldı ve onu özgürce kullandı. Elde ettiği varsıllığın tümünü ülkesine taşıdı. Ancak, bugün dünya onu kullananlar için çok küçüldü ve azgelişmiş ülkeler ağır bir emperyalist sömürü altında. Her yer paylaşılmış. Her şeyi güç ve şiddet belirliyor. Bu nedenle azgelişmiş ülkelerin varlıklarını koruyup kalkınabilmeleri için devlete ve onun her alandaki öncülüğüne şimdi çok daha fazla gereksinimleri var. Batılılar kalkınmak için başarıyla kullandığı yöntemi, azgelişmiş ülkelerde uygulatmak istemiyor. Gelişimlerini borçlu oldukları ve kendi ülkelerinde güçlendirmeyi sürdürdükleri devleti, azgelişmiş ülkelerde etkisizleştirmek için yanlışı öneriyorlar, gerekirse güç kullanıyorlar. Azgelişmiş ülkeler, ekonomilerini geliştirmek için, gelişmiş ülkelerin bir zamanlar yaptığı gibi; kilit sanayi dallarına, stratejik alanlara ve sosyal güvenlik kurumlarına yeni kamusal yatırımlar yapması, eldekileri koruyup geliştirmesi gerekmektedir. Ekonomik büyümeyi gerçekleştirmenin, bölgeler arası eşitsizlikleri gidermenin ve ulusal kalkınmayı sağlamanın başka bir yolu henüz bulunmadı. Bu nedenle Morgan Bank ekibi’nin önerdiğinin tam tersi yapılmalı ve “Ekonomiyi hareketlendirmek için eldeki KİT’leri piyasa güçlerine devretmek” yerine, onları koruyup geliştirmeli ve ülkenin her yerinde yenileri açılmalıdır. Yanıt- 2: KİT’lerde Verimlilik Düşük, İstihdam Fazla değildir: KİT’lerin; kötü yönetildiği, çok adam çalıştırıldığı ve verimliliklerinin düşük olduğu sıkça dile getirilmektedir. İşin ilginç yanı bunları söyleyenlerin önemli bölümü, ülkeyi, bağlı olarak da KİT’leri bugüne dek yöneten hükümet yetkilileridir; siyasi erki elinde bulunduranlardır. Bunlar düne kadar, kendilerine yakıştırdıkları “sanayileşme öncüsü”gibi ünvanlarla övünüyordu şimdi, kurmakla övündükleri KİT’leri sattıkları için övünüyorlar. KİT’lerin, 1950’den beri, kötü yönetildiği bir gerçektir. Özal’dan sonra kasıtlı olarak kötü yönetildikleri ise bir başka gerçektir. Ancak, KİT'ler, her şeye karşın, Türkiye’nin en değerli kadrolarını yetiştirmiştir. Bu kuruluşlar kendi kadrolarını yetiştirmekle kalmamış birçok özel kuruluşa üst düzeyde nitelikli eleman vermiştir. Türkiye’nin kısa sanayi tarihinde özel kesimin (sektörün) hemen tüm başlangıç kadrosu kamu kaynaklıdır. Sanayi işletmelerinden özel televizyonlara dek bu hep böyledir. KİT’lerde çok adam çalıştırıldığı ve özel kesimin KİT’lerden daha üretken bir yapıya sahip olduğu doğru değildir. İncelemeler ve somut verilere dayanan araştırmalar gerçeğin böyle olmadığını açıkça ortaya koymaktadır… Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı’nın (KİGEM) saptamalarına göre, Türkiye’de KİT çalışanlarının toplam çalışan içindeki payı geleneksel olarak yüzde 4’dür. Bu oran, 1985-1995 arasında yüzde 30 azalarak yüzde 2.8’e düştü. Çalışan sayısının azalması sanayi KİT’lerinde daha çok oldu ve aynı dönemde yüzde 11.9’dan yüzde 6,4’e düşerek neredeyse yarı yarıya azaldı. KİT’lerde çalışan sayısının düştüğü aynı dönemde KİT dışı sektörlerde istihdam, Türkiye genelinde yüzde 3.67 oranında artış gösterdi ve Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama iş yaratımı yüzde 1.85 oldu. Veriler ilginç bir gerçeği ortaya koyuyor. Sanayi KİT’lerinde emek payındaki düşüş toplam katma değerdeki düşüşten daha büyük olduğundan, dönem boyunca çalışan başına üretkenlik yüzde 98.4 oranında artmıştı.2 Üretim endüstrisinde yer alan KİT’lerde verimlilik, özel sektördeki verimliliği geçmişti. Türkiye’de katma değer artışı, özel sektörün istihdam artışından az, KİT istihdamından çoktu. Bunun açık anlamı, KİT’lerde daha az işçiyle daha çok üretim yapılması, ya da bir başka deyişle, emek üretkenliğinin özel işletmelerden daha yüksek olmasıydı. Dikkat çeken bir başka nokta, KİT’lerde sağlanan emek üretkenliğinin; keşmekeşliğe varan bir personel düzeni içinde, kilit kadrolar dahil, çalışanların tümünün kolayca gözden çıkarıldığı bir kıyım ortamında gerçekleştirilmiş olmasıdır. 1985-1995 arasında 125 bin çalışanın işine konumuna ve eğitim düzeyine bakılmaksızın son verilmişti. Kalanlar ise ücret düşüklüğü ve yetersiz sosyal güvenlik koşullarında çalıştırılıyordu. KİT’lerdeki verimliliğin özel kesim işletmelerinden daha yüksek olduğuna yönelik bir başka çalışma İktisat Dergisi’nin Eylül 1993 sayısında yayınlandı. “Verim Artışında KİT’ler Önde” başlıklı yazıda şunlar söyleniyor: “Son yıllarda devlet eliyle sürekli işlenen ‘kamu kesiminin verimsiz’ olduğuna ilişkin iddia bir devlet kuruluşu tarafından çürütüldü. Güvenirliğine hiç kimsenin itirazı olmayan Milli Prodüktivite Merkezi’nin (MPM), Devlet İstatistik Enstitüsü’nin (DİE) İmalat Sanayi Yıllık Anket Sonuçları üzerinde yaptığı araştırmaya göre, kamunun verim artış hızı özel sektörden daha fazla”.3 Kötü yönetimlere karşın özel sektörlerden daha verimli çalışan KİT’ler, özelleştirildiklerinde büyük verimlilik kayıplarına uğramaktadır. Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) özelleştirilen on bir kombinasından dokuzunda, bir yıl içinde üretime son verilmiştir. İstihdam yüzde 88, üretim yüzde 94 düşmüştür. Özelleştirilen Süt Endüstrisi Kurumu’nda (SEK), istihdam yüzde 57 üretim ise yüzde 33 düşmüştür. Orman Ürünleri Sanayi Kurumu’nda (ORÜS) özelleştirme uygulaması yapılan sekiz işletmeden yedisinde üretim son bulmuş, toplam istihdam yüzde 78 azalmıştır.4 Yanıt-3:  KİT’lerin Zarar Ettiği İddiaları Doğru Değildir: Özelleştirme uygulamalarına gerekçe arayanlar uzun süre, KİT’lerin zarar ettiğini, devlet bütçesine yük oluşturduğunu ve kamu açıklarına yol açtığını söyledi (artık gerekçe açıklamaya gerek bile görülmüyor). Parti başkanları ve onların ekonomik kurmayları, zararın niceliğini (miktarını) katıldıkları toplantıların heyecanına göre diledikleri gibi yükseltiyordu. Tansu Çiller, zararı günde 5 milyon dolar’a dek çıkarmıştı.5 Oysa gerçek, söylenenlerin tam tersiydi. KİT’ler siyasi yönetimin bütün engellemelerine, bütün tasarlı ve kasıtlı kötü yönetim girişimlerine karşın şaşırtıcı bir biçimde kâr ediyordu. Uzun süre kilit görevlere; yetkisiz, yetersiz ve çoğu kez başarısızlığı amaçlayan kişiler atandı. Üst düzeydeki nitelikli kadro değişik yöntemlerle görevlerinden alındı. KİT ürünlerinin rekabet olanaklarını ortadan kaldıracak her türlü önlem geniş bir biçimde uygulandı. Mesut Yılmaz hükümeti, enflasyonu önlemek için, KİT ürünlerine enflasyonun yüzde 80 olduğu günlerde 6 ay zam yapmama kararı aldı. KİT’ler bilinçli bir biçimde iç ve dış borç sarmalına sürüklendi. Geçmiş yıl kur farkları ve faizleri gider olarak kâr-zarar hesaplarına geçirilmeğe başlandı ve bilanço oyunlarıyla oluşturulan zararlar yüksek gösterilmeye çalışıldı. KİT yönetimleri, ÖİB aracılığıyla Dünya Bankası’nın yönetimine bırakıldı. Bütün olumsuz koşullara karşın; KİT’lere bağlı işletmelerde yapılanma, işleyiş ve özellikle verimlilik araştırması yapan araştırmacılar, ilginç sonuçlarla karşılaştı. Bütün olumsuz koşullara karşın KİT’ler kâr ediyordu. Hazineye yük getirmiyor tersine katkı sağlıyorlardı. Bu gerçek hiçbir bilanço oyununun örtemeyeceği kadar açıktı. Kamu işletmeleri, ulusal geliri düşük ve toplumsal örgütlenmesi yetersiz azgelişmiş ülkelerde, halk kesimlerinin temel gereksinimlerinin karşılanmasına katkı koyan görevler üstlenir. Üstlenmek zorundadır. Bu nedenle gerek kuruluş amaçları ve gerekse kazanç erekleri, kapsam ve içerik olarak, kazancı tek gerçek sayan özel şirketlerden ayrımlıdır. Ekonomik büyümeyi, toplumun genel gelişimiyle bütünleştirerek zarar etmeden gerçekleştirmek gibi zorlu bir sorumluluk altındadırlar. Bu nedenle bu işletmeler özen gösterilmesi ve iyi yönetilmesi gereken kamusal kuruluşlardır. Türkiye’de KİT’ler, tarımsal kalkınma politikalarının uygulanmasında, üretici ve ürün desteklerinde, ulaşım, enerji, haberleşme ve madenciliğin geliştirilmesinde, özel girişimciliği özendirme (teşvik) politikalarında, devlete dolaylı vergi olanakları yaratmada, kurumlar vergisi olarak doğrudan vergi ödemelerinde, geri kalmış yörelere yatırım götürmede, askeri amaçlı stratejik yatırımlarda, son derece yararlı hizmetler yapmıştır. Bu hizmeti yaparken, siyasi erkin bilerek ve isteyerek kabullendiği ve görev zararları adı verilen zararları yüklenirler. Kötü yönetim ve yolsuzluğun neden olduğu yitikler bunların dışındadır. Bakanlık örgütlerinden belediyelere, okullardan kışlalara dek pek çok devlet kuruluşu TEK’e, PTT’ye, TPAO’ya borçlarını ödemez. KİT’ler vergi kaçırmaz, kaçak işçi çalıştırmaz, sigorta primlerini tam öder, zor işlerin “düzeltilmesi” için rüşvet vermez, devletten teşvik alıp bunları repo’ya yatırmaz. Bütün bunlara karşın kâr ederler, üretimi arttırırlar ve ne yazık ki, politikacılar tarafından satılırlar. Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre KİT’ler 1998 yılında 10 katrilyon 559 trilyon lira gelir elde etti. 376,4 trilyon liralık görev zararları ve tüm giderler düşüldükten sonra 1998’de 1 katrilyon 144 trilyon 339 milyar lira net kâr elde etti. Hazine Müsteşarlığı 1999 yılı için, 16 katrilyon 133 trilyon lira toplam gelir ve 1.6 katrilyon lira kâr öngürüyor.6 1997 yılında TEAŞ 11 trilyon 610 milyar, TEDAŞ 148 trilyon 78 milyar, TMO 17 trilyon 215 milyar, TEKEL 15 trilyon 215 milyar lira kâr etti.7 1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8, DHMİ 8.4, Türkiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar vergisi ödedi.8 Yanıt-4: Özelleştirme Tekelleşmeyi Önlemez Tersine, Gerçek Tekeller Yaratır; Sermaye’yi Tabana Yaymaz: Özelleştirme savunucularının belki de en aykırı savı, özelleştirmenin tekelci yapıları kıracağı ve sermayenin halka yayılacağı yönündeki görüştür. Bu görüşü ileri sürenler söylediklerinin doğru olmadığını kuşkusuz bilirler. Ancak, iletişim olanaklarının tam olarak tekelci sermayenin eline geçtiği, örgütsüz ve tepkisiz bir toplumda bu tür söylemler, kavram kargaşası yaratılarak doğrularla yanlışları birbirine karıştırmak için bolca kullanılır. Bu kargaşayla gerçekler halkın gözünden kaçırılır. Azgelişmiş ülkelerin, kalkınmak ve gelişmek için kamu tekellerine ileri düzeyde gereksinimleri vardır. Kamu tekelleri, özel şirketlerin oluşturduğu anlamda tekel olmadıkları gibi bunlar, tekelleşmeyi önleyen toplumsal kurumlardır. Bu nedenle azgelişmiş ülkelerde, devlet tekeli durumundaki KİT’lerin özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi; Batı'da 19.yüzyıl liberalizmiyle yarışma sonucu oluşan özel tekellerin, devlet tarafından yapay olarak, yukarıdan aşağıya kurulması demektir. Özelleştirme tekelleşmeyi önlemediği gibi, denetimsiz ve doyumsuz gerçek tekeller yaratır. Bu nedenle, özelleştirme uygulamalarıyla satılan, yalnızca işletmelerin maddi varlıkları değil, onlarla birlikte o üretim dalındaki tekel haklarıdır. Yanıt-5: Özelleştirmeler Sermayeyi Tabana Yaymaz, Güçlüleri Güçlendirir Özelleştirme uygulamalarının, sermayenin tabana yayılması yani, halkın işletmelerde hissesi olan sermayedarlar durumuna gelmesi savı, ekonomik görüşten çok, bir kara mizah örneğidir. Nüfusun en zengin yüzde 3’ünün ulusal gelirin yüzde 30’unu, en yoksul yüzde 20’inin ise yalnızca yüzde 4.9’unu aldığı; en zengin yüzde 3’le en yoksul yüzde 3 arasındaki gelir ayrımının 48 kat olduğu;  toplam nüfusun yüzde 21’inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve hemen tüm özelleştirme ihalelerine mafyanın karıştığı bir toplumda, sermayenin tabana yayılmasından söz etmek, Türk halkıyla alay etmektir. Türk Halkı varsıl ve birikimi olan bir halk olsa bile, özelleştirme satışlarından pay alması olanaklı değildir. Satışlar blok satışlar biçiminde yapılmaktadır ve bu satışlara başbakanlardan yurt dışındaki mafya şeflerine dek pek çok etkin kişi, yakın ilgi göstermektedir. Halkın değil satışlara katılması olanlardan haberi bile olmamaktadır. Kamu varlıklarının özelleştirme adıyla özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi, sermayeyi tabana yaymadığı gibi, servet dağılımındaki eşitsizliğin hızlı biçimde artmasına neden olmaktadır. Yanıt-6: Özelleştirme Uygulamalarının Amacı Ulus Devleti Dağıtmaktır. KİT satışlarının, mal ve hizmet üretiminde nicelik ve niteliği arttıracağı, teknolojik yenilikler getireceği, bütçe açıklarını kapatacağı, yapısal reformlar için kaynak sağlayacağı gibi savlar da ileri sürülmektedir. Bu savlar da doğru değildir. Özelleştirme, küresel güçlerin yani emperyalizmin azgelişmiş ülkelere dönük saldırı aracıdır. Ülkeyi ‘yönetenler’ ulusun varlığı ve geleceğiyle dolaysız bağları olan bu denli olumsuz kararları nasıl ve niçin almaktadır? Yalnızca bugünün insanlarını değil, alınan kararlarda hiçbir sorumluluğu olmayan gelecek kuşakların, yaşam biçimlerini, toplumsal yönelişler ini ve özgür iradelerini ipotek altına alma yetkisini kendinde görebilen bu tür yöneticilerin varlığı neyle açıklanabilir? İçinde yaşadığı topluma bu denli ağır zararları bu denli kolayca verebilmenin nedeni nedir? Bu suçu işleyenler, bugün olmasa da ilerde, olmazsa tarih önünde yargılanacaklar ve çıkar için ülkesini satan hainler olarak hak ettikleri yere oturtulacaklardır. DİPNOTLAR 1      “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor KİGEM 1997, sf.13 2     “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) 1997, sf.5-6 3     “Verim Artışında KİT’ler Önde” İktisat Dergisi 1993 Eylül ak., ArslanBaşer Kafaoğlu “KİT Gerçeği ve Özelleştirme” Alan Yay., 2.Bas., sf.115 4    “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) 1997, sf.34 5     a.g.e. sf.30 6     “KİT’ler 1 Katrilyon Kar Etti” Cumhuriyet 10.04.1999 7     “KİT’ler Kasalarını Doldurdu” Milliyet 20.11.1997 8    “Telekom Ankara Rekortmeni” Dünya 13.05.1999
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2016 - Çarşamba
Murat CEVAHİR

KÜRESEL SALDIRI: ÖZELLEŞTİRME

Günümüz dünyasında endüstriyel üretimi düşük, ekonomik ve mali yapılanması yetersiz gelişmekte olan ülkelerde, devletin ekonomik gücünü büyük oranda Kamu İktisadi Kuruluşları (KİT) oluşturur. KİT yatırımlarının artması ve bu yatırımların verimli bir işleyiş içinde geliştirilmesi, azgelişmiş ülkelerin kalkınabilmesi için tek şanstır. Dünyada, devletin ekonomik destek ve katılımı olmadan kalkınabilmiş ülke yoktur. Batı'nın gelişmiş ülkelerinin kalkınması ekonomik devletçilik olarak tanımlanan Merkantilizme dayanır. Devlet kalkınmada öncüdür ve bu görevi yaptığı oranda güçlenmiştir. Bugün, azgelişmiş ülkelerde devletin ekonomik dayanaklarının özelleştirme adıyla yokedilmesi gerçekte ulus devletin yok edilmesidir. Bu nedenle, özelleştirme uygulamaları ekonomik değil, emperyalizmi anlatan ideolojik bir girişimdir. Azgelişmiş ülkelerin varlığını sürdürebilmesi için tek dayanağı olan ulus-devletin yok edilmesidir.

Karar Merkezi: Dünya Bankası

Devlet Planlama Teşkilatı, 1986 yılında Dünya Bankası aracılığıyla Amerikan şirketi Morgan Bank’a, “Özelleştirme Master Planı” diye bir plan hazırlattı. Türkiye’ye gelen Morgan Ekibi, yüksek düzeyde görevlilerle geniş çaplı görüşmelerden sonra; Türkiye’deki özelleştirme uygulamaları konusunda, “Türk Hükümeti’nin hedeflerini doğrudan yansıtan” ondört hedef belirledi. Master Planda, özelleştirmenin amacı şöyle özetleniyordu: “Özelleştirme Programının en önemli amacı, endüstriyel etkinliği arttırmak ve bu yolla ekonomide gerçek büyüme yaratmaktır”.1
Morgan Bank Ekibi’nin, “Yüksek düzeyde görevlilerle” görüşerek hazırladığı, Türkiye’deki KİT’lerin özelleştirme izlencesinde yer alan gerekçeler; uzun ve etkili medya yaymacasıyla halka duyuruldu ve Çimento sektöründen başlamak üzere satış uygulamalarına geçildi. En sağından, en soluna dek hemen tüm siyasi partiler, Morgan Bank Ekibi gibi düşünmeye başladı ve KİT satışlarını ayrımlı söylemler kullanarak kabul ettiler.

Gerçek Dışı Savlar

Özelleştirmecilerin belli başlı savları şunlardı:

Sav-1; Özelleştirmeler; KİT’leri devlet mülkiyetinden çıkaracak, bu yolla piyasa güçlerinin (özel sermayenin) ekonomiyi canlandırması sağlanacaktır.

Sav-2; Özelleştirmeler, verimliliği ve etkinliği düşük, çalışan sayısı fazla olan KİT'leri, verimli işleyen özel girişim işletmeleri durumuna getirecektir

Sav-3; Özelleştirme; zarar ederek hazineye yük olan KİT'leri özel girişime devrederek, devleti bu yükten kurtaracak, mal ve hizmet üretimine nitelik ve çeşitlilik kazandıracaktır.

Saz-4; Özelleştirme; ekonomide tekel yaratan ve geri teknolojiyle çalışan KİT'leri elden çıkararak, tekelciliğe son verecek, serbest ticaret ilişkileri teknolojik gelişmeyi hızlandıracaktır.

Sav-5; Özelleştirmelerle; mülkiyetin halka yayılması sağlanacaktır.

 Sav-6; Özelleştirme gelirleriyle hazine açıkları kapatılacak ve denk bütçe amaçlayan yeni bir başlangıç yapılacaktır...

Bu savlar doğru mudur? Dünya Bankası, IMF ve yerli yöneticilerin özelleştirme gerekçelerinde haklı bir yan var mıdır? Söylenenler, gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Bu sorulara bir avuç bilimadamı ve yurtsever aydından başka yanıt arayan ve araştırma yapan çıkmadı. KİT’ler gerçeklere uymayan gerekçelerle, kabul edilmesi olanaksız bir biçimde teker teker satıldı ya da ortadan kaldırıldı.

Özelleştirmecilere Yanıtlar

Yanıt-1: “Piyasa Güçleri” Ekonomiyi Canlandıramadığı İçin KİT’ler Kurulmuştur:

KİT sorunu, ağırlıklı olarak bir azgelişmiş ülke sorunudur. Ülkelerin ve bölgelerin her yönden paylaşıldığı bir dünyada, azgelişmiş bir ülkenin; yaşam biçimine, ulusal varlığına ve geleceğine sahip çıkabilmesinin tek yolu, kendine yeter duruma gelmesidir. Bunun kısa adı, gerçekleştirilmesinin istemekten çok daha güç olan ulusal kalkınmadır.
Özel girişimciliğin tekelleşerek belirleyici güç duruma gelmesi, tutuculuğun toplum yaşamına taşınmasına yor açar ve üretici güçlerin gelişimini engelleyen bir dönemi ortaya çıkarır. Tutuculuğun egemen olduğu bu dönem, özgürlüğün öne çıkacağı yeni bir düzene en yakın yerdir.
Kamusal iyelik (mülkiyet), ekonomik ve toplumsal gelişmeye bağlı olarak, yeni ve başka bir toplumsal aşamada yeniden gündeme gelecektir. Bu süreç, aynı zamanda, devleti sönüme götüren yeni bir dönemi başlatacaktır. Devletin sönüme gitmesi ise, sınıfsız bir düzeni sağlayacak uygarlık sorunu olarak, insanlığın önüne o zaman gelecektir.
Ancak kurtlar sofrası durumundaki günümüz dünyası, bu düzeyin çok gerisindedir. İnsanlar ve ülkelerin birbirleri üzerinden çıkar sağladığı ve gücün belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir ortamda azgelişmiş ülkelere devletin küçülmesini önermek ya da bu öneri yönünde uygulamalarda bulunmak, gücün egemenliğini kabul ederek, güçsüzlere yaşam hakkı tanımamak anlamına gelecektir.
Kalkınma amacındaki ülkeler, gelişmiş ülkelerin kalkınmayı gerçekleştirdiği dönemlerdeki olanaklara bugün sahip değildir. Az sayıdaki Batı Avrupa ülkesi, bakir ve heryanı keşfedilmemiş bir dünyada, yalnızca birbirleriyle yarışarak dünyaya yayıldı ve onu özgürce kullandı. Elde ettiği varsıllığın tümünü ülkesine taşıdı. Ancak, bugün dünya onu kullananlar için çok küçüldü ve azgelişmiş ülkeler ağır bir emperyalist sömürü altında. Her yer paylaşılmış. Her şeyi güç ve şiddet belirliyor.
Bu nedenle azgelişmiş ülkelerin varlıklarını koruyup kalkınabilmeleri için devlete ve onun her alandaki öncülüğüne şimdi çok daha fazla gereksinimleri var. Batılılar kalkınmak için başarıyla kullandığı yöntemi, azgelişmiş ülkelerde uygulatmak istemiyor. Gelişimlerini borçlu oldukları ve kendi ülkelerinde güçlendirmeyi sürdürdükleri devleti, azgelişmiş ülkelerde etkisizleştirmek için yanlışı öneriyorlar, gerekirse güç kullanıyorlar.
Azgelişmiş ülkeler, ekonomilerini geliştirmek için, gelişmiş ülkelerin bir zamanlar yaptığı gibi; kilit sanayi dallarına, stratejik alanlara ve sosyal güvenlik kurumlarına yeni kamusal yatırımlar yapması, eldekileri koruyup geliştirmesi gerekmektedir. Ekonomik büyümeyi gerçekleştirmenin, bölgeler arası eşitsizlikleri gidermenin ve ulusal kalkınmayı sağlamanın başka bir yolu henüz bulunmadı. Bu nedenle Morgan Bank ekibi’nin önerdiğinin tam tersi yapılmalı ve “Ekonomiyi hareketlendirmek için eldeki KİT’leri piyasa güçlerine devretmek” yerine, onları koruyup geliştirmeli ve ülkenin her yerinde yenileri açılmalıdır.

Yanıt- 2: KİT’lerde Verimlilik Düşük, İstihdam Fazla değildir:

KİT’lerin; kötü yönetildiği, çok adam çalıştırıldığı ve verimliliklerinin düşük olduğu sıkça dile getirilmektedir. İşin ilginç yanı bunları söyleyenlerin önemli bölümü, ülkeyi, bağlı olarak da KİT’leri bugüne dek yöneten hükümet yetkilileridir; siyasi erki elinde bulunduranlardır. Bunlar düne kadar, kendilerine yakıştırdıkları “sanayileşme öncüsü”gibi ünvanlarla övünüyordu şimdi, kurmakla övündükleri KİT’leri sattıkları için övünüyorlar.
KİT’lerin, 1950’den beri, kötü yönetildiği bir gerçektir. Özal’dan sonra kasıtlı olarak kötü yönetildikleri ise bir başka gerçektir. Ancak, KİT'ler, her şeye karşın, Türkiye’nin en değerli kadrolarını yetiştirmiştir. Bu kuruluşlar kendi kadrolarını yetiştirmekle kalmamış birçok özel kuruluşa üst düzeyde nitelikli eleman vermiştir. Türkiye’nin kısa sanayi tarihinde özel kesimin (sektörün) hemen tüm başlangıç kadrosu kamu kaynaklıdır. Sanayi işletmelerinden özel televizyonlara dek bu hep böyledir.
KİT’lerde çok adam çalıştırıldığı ve özel kesimin KİT’lerden daha üretken bir yapıya sahip olduğu doğru değildir. İncelemeler ve somut verilere dayanan araştırmalar gerçeğin böyle olmadığını açıkça ortaya koymaktadır…
Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı’nın (KİGEM) saptamalarına göre, Türkiye’de KİT çalışanlarının toplam çalışan içindeki payı geleneksel olarak yüzde 4’dür. Bu oran, 1985-1995 arasında yüzde 30 azalarak yüzde 2.8’e düştü. Çalışan sayısının azalması sanayi KİT’lerinde daha çok oldu ve aynı dönemde yüzde 11.9’dan yüzde 6,4’e düşerek neredeyse yarı yarıya azaldı. KİT’lerde çalışan sayısının düştüğü aynı dönemde KİT dışı sektörlerde istihdam, Türkiye genelinde yüzde 3.67 oranında artış gösterdi ve Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama iş yaratımı yüzde 1.85 oldu.
Veriler ilginç bir gerçeği ortaya koyuyor. Sanayi KİT’lerinde emek payındaki düşüş toplam katma değerdeki düşüşten daha büyük olduğundan, dönem boyunca çalışan başına üretkenlik yüzde 98.4 oranında artmıştı.2 Üretim endüstrisinde yer alan KİT’lerde verimlilik, özel sektördeki verimliliği geçmişti. Türkiye’de katma değer artışı, özel sektörün istihdam artışından az, KİT istihdamından çoktu. Bunun açık anlamı, KİT’lerde daha az işçiyle daha çok üretim yapılması, ya da bir başka deyişle, emek üretkenliğinin özel işletmelerden daha yüksek olmasıydı.
Dikkat çeken bir başka nokta, KİT’lerde sağlanan emek üretkenliğinin; keşmekeşliğe varan bir personel düzeni içinde, kilit kadrolar dahil, çalışanların tümünün kolayca gözden çıkarıldığı bir kıyım ortamında gerçekleştirilmiş olmasıdır. 1985-1995 arasında 125 bin çalışanın işine konumuna ve eğitim düzeyine bakılmaksızın son verilmişti. Kalanlar ise ücret düşüklüğü ve yetersiz sosyal güvenlik koşullarında çalıştırılıyordu.
KİT’lerdeki verimliliğin özel kesim işletmelerinden daha yüksek olduğuna yönelik bir başka çalışma İktisat Dergisi’nin Eylül 1993 sayısında yayınlandı. “Verim Artışında KİT’ler Önde” başlıklı yazıda şunlar söyleniyor: “Son yıllarda devlet eliyle sürekli işlenen ‘kamu kesiminin verimsiz’ olduğuna ilişkin iddia bir devlet kuruluşu tarafından çürütüldü. Güvenirliğine hiç kimsenin itirazı olmayan Milli Prodüktivite Merkezi’nin (MPM), Devlet İstatistik Enstitüsü’nin (DİE) İmalat Sanayi Yıllık Anket Sonuçları üzerinde yaptığı araştırmaya göre, kamunun verim artış hızı özel sektörden daha fazla”.3
Kötü yönetimlere karşın özel sektörlerden daha verimli çalışan KİT’ler, özelleştirildiklerinde büyük verimlilik kayıplarına uğramaktadır. Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) özelleştirilen on bir kombinasından dokuzunda, bir yıl içinde üretime son verilmiştir. İstihdam yüzde 88, üretim yüzde 94 düşmüştür. Özelleştirilen Süt Endüstrisi Kurumu’nda (SEK), istihdam yüzde 57 üretim ise yüzde 33 düşmüştür. Orman Ürünleri Sanayi Kurumu’nda (ORÜS) özelleştirme uygulaması yapılan sekiz işletmeden yedisinde üretim son bulmuş, toplam istihdam yüzde 78 azalmıştır.4

Yanıt-3:  KİT’lerin Zarar Ettiği İddiaları Doğru Değildir:

Özelleştirme uygulamalarına gerekçe arayanlar uzun süre, KİT’lerin zarar ettiğini, devlet bütçesine yük oluşturduğunu ve kamu açıklarına yol açtığını söyledi (artık gerekçe açıklamaya gerek bile görülmüyor). Parti başkanları ve onların ekonomik kurmayları, zararın niceliğini (miktarını) katıldıkları toplantıların heyecanına göre diledikleri gibi yükseltiyordu. Tansu Çiller, zararı günde 5 milyon dolar’a dek çıkarmıştı.5 Oysa gerçek, söylenenlerin tam tersiydi. KİT’ler siyasi yönetimin bütün engellemelerine, bütün tasarlı ve kasıtlı kötü yönetim girişimlerine karşın şaşırtıcı bir biçimde kâr ediyordu.
Uzun süre kilit görevlere; yetkisiz, yetersiz ve çoğu kez başarısızlığı amaçlayan kişiler atandı. Üst düzeydeki nitelikli kadro değişik yöntemlerle görevlerinden alındı. KİT ürünlerinin rekabet olanaklarını ortadan kaldıracak her türlü önlem geniş bir biçimde uygulandı. Mesut Yılmaz hükümeti, enflasyonu önlemek için, KİT ürünlerine enflasyonun yüzde 80 olduğu günlerde 6 ay zam yapmama kararı aldı. KİT’ler bilinçli bir biçimde iç ve dış borç sarmalına sürüklendi. Geçmiş yıl kur farkları ve faizleri gider olarak kâr-zarar hesaplarına geçirilmeğe başlandı ve bilanço oyunlarıyla oluşturulan zararlar yüksek gösterilmeye çalışıldı. KİT yönetimleri, ÖİB aracılığıyla Dünya Bankası’nın yönetimine bırakıldı.
Bütün olumsuz koşullara karşın; KİT’lere bağlı işletmelerde yapılanma, işleyiş ve özellikle verimlilik araştırması yapan araştırmacılar, ilginç sonuçlarla karşılaştı. Bütün olumsuz koşullara karşın KİT’ler kâr ediyordu. Hazineye yük getirmiyor tersine katkı sağlıyorlardı. Bu gerçek hiçbir bilanço oyununun örtemeyeceği kadar açıktı.
Kamu işletmeleri, ulusal geliri düşük ve toplumsal örgütlenmesi yetersiz azgelişmiş ülkelerde, halk kesimlerinin temel gereksinimlerinin karşılanmasına katkı koyan görevler üstlenir. Üstlenmek zorundadır. Bu nedenle gerek kuruluş amaçları ve gerekse kazanç erekleri, kapsam ve içerik olarak, kazancı tek gerçek sayan özel şirketlerden ayrımlıdır. Ekonomik büyümeyi, toplumun genel gelişimiyle bütünleştirerek zarar etmeden gerçekleştirmek gibi zorlu bir sorumluluk altındadırlar. Bu nedenle bu işletmeler özen gösterilmesi ve iyi yönetilmesi gereken kamusal kuruluşlardır.
Türkiye’de KİT’ler, tarımsal kalkınma politikalarının uygulanmasında, üretici ve ürün desteklerinde, ulaşım, enerji, haberleşme ve madenciliğin geliştirilmesinde, özel girişimciliği özendirme (teşvik) politikalarında, devlete dolaylı vergi olanakları yaratmada, kurumlar vergisi olarak doğrudan vergi ödemelerinde, geri kalmış yörelere yatırım götürmede, askeri amaçlı stratejik yatırımlarda, son derece yararlı hizmetler yapmıştır.
Bu hizmeti yaparken, siyasi erkin bilerek ve isteyerek kabullendiği ve görev zararları adı verilen zararları yüklenirler. Kötü yönetim ve yolsuzluğun neden olduğu yitikler bunların dışındadır. Bakanlık örgütlerinden belediyelere, okullardan kışlalara dek pek çok devlet kuruluşu TEK’e, PTT’ye, TPAO’ya borçlarını ödemez. KİT’ler vergi kaçırmaz, kaçak işçi çalıştırmaz, sigorta primlerini tam öder, zor işlerin “düzeltilmesi” için rüşvet vermez, devletten teşvik alıp bunları repo’ya yatırmaz. Bütün bunlara karşın kâr ederler, üretimi arttırırlar ve ne yazık ki, politikacılar tarafından satılırlar.
Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre KİT’ler 1998 yılında 10 katrilyon 559 trilyon lira gelir elde etti. 376,4 trilyon liralık görev zararları ve tüm giderler düşüldükten sonra 1998’de 1 katrilyon 144 trilyon 339 milyar lira net kâr elde etti. Hazine Müsteşarlığı 1999 yılı için, 16 katrilyon 133 trilyon lira toplam gelir ve 1.6 katrilyon lira kâr öngürüyor.6 1997 yılında TEAŞ 11 trilyon 610 milyar, TEDAŞ 148 trilyon 78 milyar, TMO 17 trilyon 215 milyar, TEKEL 15 trilyon 215 milyar lira kâr etti.7 1998 yılında Türk Telekom 111.5, Petrol Ofisi 15.7, TKİ 12.8, DHMİ 8.4, Türkiye Şeker Fabrikaları 6.3 trilyon lira kurumlar vergisi ödedi.8

Yanıt-4: Özelleştirme Tekelleşmeyi Önlemez Tersine, Gerçek Tekeller Yaratır; Sermaye’yi Tabana Yaymaz:

Özelleştirme savunucularının belki de en aykırı savı, özelleştirmenin tekelci yapıları kıracağı ve sermayenin halka yayılacağı yönündeki görüştür. Bu görüşü ileri sürenler söylediklerinin doğru olmadığını kuşkusuz bilirler. Ancak, iletişim olanaklarının tam olarak tekelci sermayenin eline geçtiği, örgütsüz ve tepkisiz bir toplumda bu tür söylemler, kavram kargaşası yaratılarak doğrularla yanlışları birbirine karıştırmak için bolca kullanılır. Bu kargaşayla gerçekler halkın gözünden kaçırılır.
Azgelişmiş ülkelerin, kalkınmak ve gelişmek için kamu tekellerine ileri düzeyde gereksinimleri vardır. Kamu tekelleri, özel şirketlerin oluşturduğu anlamda tekel olmadıkları gibi bunlar, tekelleşmeyi önleyen toplumsal kurumlardır. Bu nedenle azgelişmiş ülkelerde, devlet tekeli durumundaki KİT’lerin özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi; Batı'da 19.yüzyıl liberalizmiyle yarışma sonucu oluşan özel tekellerin, devlet tarafından yapay olarak, yukarıdan aşağıya kurulması demektir. Özelleştirme tekelleşmeyi önlemediği gibi, denetimsiz ve doyumsuz gerçek tekeller yaratır. Bu nedenle, özelleştirme uygulamalarıyla satılan, yalnızca işletmelerin maddi varlıkları değil, onlarla birlikte o üretim dalındaki tekel haklarıdır.

Yanıt-5: Özelleştirmeler Sermayeyi Tabana Yaymaz, Güçlüleri Güçlendirir

Özelleştirme uygulamalarının, sermayenin tabana yayılması yani, halkın işletmelerde hissesi olan sermayedarlar durumuna gelmesi savı, ekonomik görüşten çok, bir kara mizah örneğidir. Nüfusun en zengin yüzde 3’ünün ulusal gelirin yüzde 30’unu, en yoksul yüzde 20’inin ise yalnızca yüzde 4.9’unu aldığı; en zengin yüzde 3’le en yoksul yüzde 3 arasındaki gelir ayrımının 48 kat olduğu;  toplam nüfusun yüzde 21’inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve hemen tüm özelleştirme ihalelerine mafyanın karıştığı bir toplumda, sermayenin tabana yayılmasından söz etmek, Türk halkıyla alay etmektir.
Türk Halkı varsıl ve birikimi olan bir halk olsa bile, özelleştirme satışlarından pay alması olanaklı değildir. Satışlar blok satışlar biçiminde yapılmaktadır ve bu satışlara başbakanlardan yurt dışındaki mafya şeflerine dek pek çok etkin kişi, yakın ilgi göstermektedir. Halkın değil satışlara katılması olanlardan haberi bile olmamaktadır. Kamu varlıklarının özelleştirme adıyla özel kişi ve kuruluşlara devredilmesi, sermayeyi tabana yaymadığı gibi, servet dağılımındaki eşitsizliğin hızlı biçimde artmasına neden olmaktadır.

Yanıt-6: Özelleştirme Uygulamalarının Amacı Ulus Devleti Dağıtmaktır.

KİT satışlarının, mal ve hizmet üretiminde nicelik ve niteliği arttıracağı, teknolojik yenilikler getireceği, bütçe açıklarını kapatacağı, yapısal reformlar için kaynak sağlayacağı gibi savlar da ileri sürülmektedir. Bu savlar da doğru değildir. Özelleştirme, küresel güçlerin yani emperyalizmin azgelişmiş ülkelere dönük saldırı aracıdır.
Ülkeyi ‘yönetenler’ ulusun varlığı ve geleceğiyle dolaysız bağları olan bu denli olumsuz kararları nasıl ve niçin almaktadır? Yalnızca bugünün insanlarını değil, alınan kararlarda hiçbir sorumluluğu olmayan gelecek kuşakların, yaşam biçimlerini, toplumsal yönelişler ini ve özgür iradelerini ipotek altına alma yetkisini kendinde görebilen bu tür yöneticilerin varlığı neyle açıklanabilir? İçinde yaşadığı topluma bu denli ağır zararları bu denli kolayca verebilmenin nedeni nedir?
Bu suçu işleyenler, bugün olmasa da ilerde, olmazsa tarih önünde yargılanacaklar ve çıkar için ülkesini satan hainler olarak hak ettikleri yere oturtulacaklardır.

DİPNOTLAR

1      “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor KİGEM 1997, sf.13
2     “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) 1997, sf.5-6
3     “Verim Artışında KİT’ler Önde” İktisat Dergisi 1993 Eylül ak., ArslanBaşer Kafaoğlu “KİT Gerçeği ve Özelleştirme” Alan Yay., 2.Bas., sf.115
4    “KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirilmesi Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri” Özet Rapor Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) 1997, sf.34
5     a.g.e. sf.30
6     “KİT’ler 1 Katrilyon Kar Etti” Cumhuriyet 10.04.1999
7     “KİT’ler Kasalarını Doldurdu” Milliyet 20.11.1997
8    “Telekom Ankara Rekortmeni” Dünya 13.05.1999

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

04
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.