Çanakkale Haber

N.Ebru SAKALLI
Köşe Yazarı
N.Ebru SAKALLI
 

MERZİFON EŞEĞİ

Tarihi incelediğimizde Osmanlı Devletini Türklerin kurduğu açık ve net ortadadır.İlk kurucu padişahlardan sonra gelenlerin ne kadar Türk olduğu tartışma konusu olur.Zenginleşip güçlendikçe Padişahlarımız haremlerini yabancı uyruklu sultanlarla doldurarak yönetici kademesindeki Türk ırkının bozulmasına vesile olmuşlardır.Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan oluşmuştur. Hanedanlar da bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğunun son padişahına kadar devam etmiştir.Muhtemelen bu olumsuz durumdan kaynaklı Padişahlar, yönetimi altında bulunan ve özellikle "Türk" kimliği taşıyan halkı tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi tercih etmişlerdir. Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyledir: "Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz. Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır. Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur." Görüldüğü üzere taa o yıllardan başlamış Türk halkını ezme, sindirme ve aşağılama politikaları. Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türk e irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir. Divan-ı hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam peygamberi hz. Muhammet'e ait olduğunu vurgulamaktadır. "Sakın Türkü insan sanma. Bir an bile olsa Türk'le birlikte olma. Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur. Türkün başını keserken sakın gam yeme. Baban da olsa Türkü öldür." Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.0000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı Türktür. (olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima tarafından kaleme alınmıştır.)  Yavuz Sultan Selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. Yönetimdeki  şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da yaygın olan alevilik sayesinde Türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. Padişahlığın  Anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçekler Osmanlı İmparatorluğunun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır. Osmanlı düşüncesinde, "Kavmi Necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyordu. "Türk hükumeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 1913 tarihli "Mecmua i Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız  demekle, kendisini ve Anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkar ediyordu. Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da davai kavmiye" adlı kitabında, Türk'e karşı savaş açmış ve "Türk'ün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türke Türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur. İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır. İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden ise 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme olanlardan seçmişlerdir. Osmanlı yönetiminde Türk e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: "Türk değil mi, Merzifon'un eşeği, eşek değil, köpekten de aşağı Abdülhamit'in Araplara ve İslamiyete dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türküm demek, Türk'ten söz etmek büyük suçtu". devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 anayasasına değin rastlanmadı. Türk-Yunan savaşı ortamında şair Mehmet Emin'in yayımladığı kitapta, "Ben bir Türküm dinim cinsim uludur" dizeleri yer alıyordu. Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu...  İttihat ve terakki aydınları, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği için delerken. onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır: "Bir Mayıs sonu ya da bir Haziran başı idi. Bağımsız fakat, bütün kalbiyle ittifak devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, Kafam bir cehennemdir. ...gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'Makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'BİR TÜRK GENERALİ İTİLAF KUVVETLERİNE  KARŞI YENİDEN HARBE HAZIRLANIYOR' titreyerek gazeteyi aldım. yürürken okuyorum; 'Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.' " işte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türk e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak ,Türkü aşağılayanlara haddini   bildirecek bir lider olarak tarihe kazınacaktı. 624  yıl Padişaha yani kula kul olmuş,köleliği ezilmeyi yaşam şekli haline getirmiş bir millete,Cumhuriyeti , demokrasiyi,laikliği,özgürlüğü bağımsızlığı nasıl anlatacaksınız .Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dahî anlatmak için olağanüstü çaba sarf etmiş tam anlamıyla anlatamamış. Ona karşı cephe alan bir kitle her daim olmuş.Çünkü yüzyıllardan beri üzerimizde kurulmak istenen hakimiyet ,Türk ün içindeki Cengiz hanların ,Alparslanların ,Metehanların çıkmasına engel olmak ,Türkün hakimiyetine izin vermemek için bizleri ezerek ,aşağılayarak, sindirerek iliklerimize ,hücrelerimize kadar inmişler.İçinde hala Cengiz han,Alpaslan,Metehan ruhunu yaşatanlar,ta ki  sarı saçlı mavi gözlü Türk milletinin  güneşi Mustafa Kemal ruhuyla birleşince olanlar oldu ve Türk uyandı  kendine geldi .Kurtuluş savaşıyla bütün dünyada Türk adı tekrar şereflendi ve şanlandı...           Atatürk' ün ilkelerini ve ileri görüşlülüğünün farkına varanlar ,ezelden beri Türk'ün üzerinde oynanmak istenen oyunların farkında olanlar zaten her daim onun yanında olmuş  sırt sırta verip hep birlikte savaşmışlar . Bu gün Cumhuriyet ,laiklik ,demokrasi ,özgürlük ,kuvvetler ayrılığından, medeniyetten ,özgürlükten,aydınlanmadan yana olanlar Atatürk'ü eksiksiz ve tam anlamıyla  anla yanlardır. Padişahlığı ve biat etmeyi tercih edenler bu uğurda anlamsız inat edenler hala Osmanlıdan kalma ezikliğin etkisinden ayıkmayanlardır.  Şimdi bizler Atamızdan aldığımız bu bayrağı,bu meş'aleyi söndürmemek  devam ettirmek için savaş veriyoruz .Kanımızın son damlasına kadar da vermek zorundayız. Çocuklarımız gelecek nesillerimiz için bu savaşın galibi olmaya mecburuz. Tekrar aptal,kaba,makak ,Merzifon eşeği olarak anılmak  istemiyorsak bu savaşın kazananı  Atatürk'ün askerleri olmak zorunda ! Nazife Ebru Sakallı Not: Tarihi bilgiler Hüsnü Merdanoğlu ndan alınmıştır
Ekleme Tarihi: 10 Mayıs 2019 - Cuma
N.Ebru SAKALLI

MERZİFON EŞEĞİ

Tarihi incelediğimizde Osmanlı Devletini Türklerin kurduğu açık ve net ortadadır.İlk kurucu padişahlardan sonra gelenlerin ne kadar Türk olduğu tartışma konusu olur.Zenginleşip güçlendikçe Padişahlarımız haremlerini yabancı uyruklu sultanlarla doldurarak yönetici kademesindeki Türk ırkının bozulmasına vesile olmuşlardır.Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan oluşmuştur. Hanedanlar da bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğunun son padişahına kadar devam etmiştir.Muhtemelen bu olumsuz durumdan kaynaklı Padişahlar, yönetimi altında bulunan ve özellikle "Türk" kimliği taşıyan halkı tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi tercih etmişlerdir. Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyledir:

"Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz.
Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır.
Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur."

Görüldüğü üzere taa o yıllardan başlamış Türk halkını ezme, sindirme ve aşağılama politikaları. Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türk e irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir.
Divan-ı hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam peygamberi hz. Muhammet'e ait olduğunu vurgulamaktadır.

"Sakın Türkü insan sanma.
Bir an bile olsa Türk'le birlikte olma.
Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur.
Türkün başını keserken sakın gam yeme.
Baban da olsa Türkü öldür."

Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.0000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı Türktür. (olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima tarafından kaleme alınmıştır.)

 Yavuz Sultan Selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. Yönetimdeki  şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da yaygın olan alevilik sayesinde Türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. Padişahlığın  Anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçekler Osmanlı İmparatorluğunun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır. Osmanlı düşüncesinde, "Kavmi Necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyordu. "Türk hükumeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 1913 tarihli "Mecmua i Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız  demekle, kendisini ve Anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkar ediyordu. Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da davai kavmiye" adlı kitabında, Türk'e karşı savaş açmış ve "Türk'ün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türke Türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.

İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır. İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden ise 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır.

Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme olanlardan seçmişlerdir.

Osmanlı yönetiminde Türk e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir:

"Türk değil mi, Merzifon'un eşeği,
eşek değil, köpekten de aşağı

Abdülhamit'in Araplara ve İslamiyete dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türküm demek, Türk'ten söz etmek büyük suçtu". devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 anayasasına değin rastlanmadı.

Türk-Yunan savaşı ortamında şair Mehmet Emin'in yayımladığı kitapta, "Ben bir Türküm dinim cinsim uludur" dizeleri yer alıyordu. Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu...

 İttihat ve terakki aydınları, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği için delerken. onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır: "Bir Mayıs sonu ya da bir Haziran başı idi. Bağımsız fakat, bütün kalbiyle ittifak devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, Kafam bir cehennemdir. ...gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'Makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu.

İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'BİR TÜRK GENERALİ İTİLAF KUVVETLERİNE  KARŞI YENİDEN HARBE HAZIRLANIYOR' titreyerek gazeteyi aldım. yürürken okuyorum; 'Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.' "
işte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türk e Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak ,Türkü aşağılayanlara haddini   bildirecek bir lider olarak tarihe kazınacaktı.

624  yıl Padişaha yani kula kul olmuş,köleliği ezilmeyi yaşam şekli haline getirmiş bir millete,Cumhuriyeti ,
demokrasiyi,laikliği,özgürlüğü bağımsızlığı nasıl anlatacaksınız .Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dahî anlatmak için olağanüstü çaba sarf etmiş tam anlamıyla anlatamamış. Ona karşı cephe alan bir kitle her daim olmuş.Çünkü yüzyıllardan beri üzerimizde kurulmak istenen hakimiyet ,Türk ün içindeki Cengiz hanların ,Alparslanların ,Metehanların çıkmasına engel olmak ,Türkün hakimiyetine izin vermemek için bizleri ezerek ,aşağılayarak, sindirerek iliklerimize ,hücrelerimize kadar inmişler.İçinde hala Cengiz han,Alpaslan,Metehan ruhunu yaşatanlar,ta ki  sarı saçlı mavi gözlü Türk milletinin  güneşi Mustafa Kemal ruhuyla birleşince olanlar oldu ve Türk uyandı  kendine geldi .Kurtuluş savaşıyla bütün dünyada Türk adı tekrar şereflendi ve şanlandı...

          Atatürk' ün ilkelerini ve ileri görüşlülüğünün farkına varanlar ,ezelden beri Türk'ün üzerinde oynanmak istenen oyunların farkında olanlar zaten her daim onun yanında olmuş  sırt sırta verip hep birlikte savaşmışlar .

Bu gün Cumhuriyet ,laiklik ,demokrasi ,özgürlük ,kuvvetler ayrılığından, medeniyetten ,özgürlükten,aydınlanmadan yana olanlar Atatürk'ü eksiksiz ve tam anlamıyla  anla yanlardır. Padişahlığı ve biat etmeyi tercih edenler bu uğurda anlamsız inat edenler hala Osmanlıdan kalma ezikliğin etkisinden ayıkmayanlardır.

 Şimdi bizler Atamızdan aldığımız bu bayrağı,bu meş'aleyi söndürmemek  devam ettirmek için savaş veriyoruz .Kanımızın son damlasına kadar da vermek zorundayız. Çocuklarımız gelecek nesillerimiz için bu savaşın galibi olmaya mecburuz.

Tekrar aptal,kaba,makak ,Merzifon eşeği olarak anılmak  istemiyorsak bu savaşın kazananı  Atatürk'ün askerleri olmak zorunda !

Nazife Ebru Sakallı

Not: Tarihi bilgiler Hüsnü Merdanoğlu ndan alınmıştır

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

05
Mayıs
10
Mayıs
29
Aralık
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.