Levent GÜRSES Dolara değil, üretime bakalım…
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
07.03.2015 - 23:12, Güncelleme:
07.03.2015 - 23:12 3959+ kez okundu.
Levent GÜRSES Dolara değil, üretime bakalım…
Ekonomide kriz var.. Türk Lirası dolar karşısında tüm zamanların en düşük noktasında... Devletin tepesindeki kavganın etkisi var ama ABD Doları tüm dünyada değer kazanıyor. Euro'ya karşı 11.5 yılın en yüksek noktasına çıktı.
Bloklar arası ekonomi savaşında ABD güçleniyor. Haziran ayında ABD Merkez Bankası'nın faiz artıracağı beklentisi ve Amerikan ekonomisinin Avrupa, Japonya, Çin gibi diğer devlere göre görece güçlü durumu uluslararası sermayenin doları "güvenli bir liman" olarak seçmesine neden oluyor.
Para gelişmekte olan ülkelerden kaçıyor. Tahvil, hisse senedi, doğrudan yatırım ne varsa satıp gidiyorlar. Bakın, Amerikan bankacılık devi Citigroup, Akbank'taki yüzde 9.9 hissesini satıp gitti. Bu eğilim önümüzdeki aylarda daha da güçlenecek.
Değer yitiren sadece Türk Lirası değil. Ancak Lira, 2015 başından bu yana Brezilya Reali'nden sonra en çok değer yitiren ikinci para birimi... 2015 başından 5 Mart'a kadar, Brezilya Reali yüzde 8.3, Türk Lirası ise yüzde 5.2 değer kaybetti. Ardından yüzde 2.2 ile Endonezya'nın para birimi Rupiah ve yüzde 1.5 kayıpla Meksika Pezosu geliyor. 2014'ün batık parası Rusya Rublesi, 2015'te dolar karşısında yüzde 1.1 değer kazandı.
Lira Haziran'a kadar daha da değer kaybedebilir, sermaye kaçışı hızlanabilir. Çünkü böylesi devalüasyon süreçlerinde bir ülkenin silahı; faiz ve döviz rezervidir. Ama biz "ev yapımı bir krizle" faiz silahını çekemez olduğumuz gibi rezervlerimiz de eriyor. Bir de bunlara Ortadoğu bölgesinde kaynayan kazanı, Haziran ayında yapılacak seçimin tedirginliğini ekleyin…
Aslında mesele dolar-TL ya da cari açık, borç yükü vs. değil. Bunlar sonuç...
Mesele yüksek teknoloji üretip-satamayan ve borca dayalı bir ekonomi olmamız. Üretim ekonomisine bir türlü geçemiyor oluşumuz...
Türkiye tamamen borca bağımlı bir ekonomi… Dış borçlarımız, iç borçlarımız sürekli artıyor. İç borçları azaltacağım diye işbaşına gelen hiçbir iktidar azaltamadı. Aksine arttı ve çarkın dönmesi için artmaya devam edecek.
Ayrıca, hem devlet hem de özel sektör finans ihtiyacını dışardan borçlanarak karşılıyor ve bu da kriz çıkmadığı sürece devam edecek. Çünkü cari açığın finansmanı, borç ödemelerinin yapılabilmesi için borçlanmanın sürmesi gerek.
Kamu ve özel sektörün toplam dış borcu 397 milyar dolar. Ülkenin iç ve dış borçlarının toplamı 600, ekonominin büyüklüğü ise 800 milyar dolar, varın hesabı siz yapın…
Bireyler de kredi kartı, tüketici, konut kredileriyle borçlanıyor. Kredi kartı borçlarının toplamı 5.8 milyar liraya dayandı. Rakamlar sürekli büyüyor. Bir fasit daire söz konusu olan…
Bu ekonomi politikasıyla zenginleşmenin, kalkınmanın imkanı yok. Üretmeden, yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payı artmadan ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı sağlayamayız. Resmi işsizlik yüzde 10, gerçek işsizlik yüzde 20’yi bulur. Her 3 gençten biri aylak aylak dolaşır.
Şimdilerde inşaat sektörü gözde, sanayici, tüccar, eli iş tutan herkes müteahhit oldu. Son yıllarda doğru dürüst bir yatırım bile yapılmıyor. Devlet sanayi tesislerini özelleştirdi, özel sektör de fabrikayı kapatıp, söktü parçaları, arsasını sattı. Türkiye’de özelleştirme tam bir fiyaskodur. Sanayi üretimi inişte, inşaat sektörü de eski havasında değil. Çünkü orada da denizin biteceği belliydi.
Bakın Çanakkale’ye ve Biga’ya… Ortalık yeni inşaattan, gazeteler konut ilanlarından geçilmiyor. Oysa Çanakkale’de, Biga’da meyve, sebze,et, süt bol.. Ne yazık ki bunları işleyecek, katma değer katacak doğru dürüst tesis ya da bir ihtisas organize sanayi bölgesi yok…
Bir örnekle bitireyim: Almanya… Tamamıyla üretime, ihracata dayalı bir ekonomi… Yılda 1.5 trilyon dolar ihracat yapıyor. Euro bölgesinde kriz çıkıyor, Almanya biraz bocalıyor, üretim ekonomisi sayesinde hemen toparlanıyor.
Şu anda Euro bölgesinde en yüksek büyüme hızı Almanya’nın… Bütçesi dengede, cari işlemler fazlası milli gelire en yüksek ülkelerden biri… İşsizlik yüzde 6.5 ile Avrupa’da en düşük ülkelerden biri… Euro bölgesinin ortalaması yüzde 11.4… Ve Almanya bütün bunları Euro’nun zayıf halkaları Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya, İrlanda gibi ekonomileri finanse etme pahasına yapıyor… İşte üretim ekonomisinin nimetleri…
Ekonomide kriz var.. Türk Lirası dolar karşısında tüm zamanların en düşük noktasında... Devletin tepesindeki kavganın etkisi var ama ABD Doları tüm dünyada değer kazanıyor. Euro'ya karşı 11.5 yılın en yüksek noktasına çıktı.
Bloklar arası ekonomi savaşında ABD güçleniyor. Haziran ayında ABD Merkez Bankası'nın faiz artıracağı beklentisi ve Amerikan ekonomisinin Avrupa, Japonya, Çin gibi diğer devlere göre görece güçlü durumu uluslararası sermayenin doları "güvenli bir liman" olarak seçmesine neden oluyor.
Para gelişmekte olan ülkelerden kaçıyor. Tahvil, hisse senedi, doğrudan yatırım ne varsa satıp gidiyorlar. Bakın, Amerikan bankacılık devi Citigroup, Akbank'taki yüzde 9.9 hissesini satıp gitti. Bu eğilim önümüzdeki aylarda daha da güçlenecek.
Değer yitiren sadece Türk Lirası değil. Ancak Lira, 2015 başından bu yana Brezilya Reali'nden sonra en çok değer yitiren ikinci para birimi... 2015 başından 5 Mart'a kadar, Brezilya Reali yüzde 8.3, Türk Lirası ise yüzde 5.2 değer kaybetti. Ardından yüzde 2.2 ile Endonezya'nın para birimi Rupiah ve yüzde 1.5 kayıpla Meksika Pezosu geliyor. 2014'ün batık parası Rusya Rublesi, 2015'te dolar karşısında yüzde 1.1 değer kazandı.
Lira Haziran'a kadar daha da değer kaybedebilir, sermaye kaçışı hızlanabilir. Çünkü böylesi devalüasyon süreçlerinde bir ülkenin silahı; faiz ve döviz rezervidir. Ama biz "ev yapımı bir krizle" faiz silahını çekemez olduğumuz gibi rezervlerimiz de eriyor. Bir de bunlara Ortadoğu bölgesinde kaynayan kazanı, Haziran ayında yapılacak seçimin tedirginliğini ekleyin…
Aslında mesele dolar-TL ya da cari açık, borç yükü vs. değil. Bunlar sonuç...
Mesele yüksek teknoloji üretip-satamayan ve borca dayalı bir ekonomi olmamız. Üretim ekonomisine bir türlü geçemiyor oluşumuz...
Türkiye tamamen borca bağımlı bir ekonomi… Dış borçlarımız, iç borçlarımız sürekli artıyor. İç borçları azaltacağım diye işbaşına gelen hiçbir iktidar azaltamadı. Aksine arttı ve çarkın dönmesi için artmaya devam edecek.
Ayrıca, hem devlet hem de özel sektör finans ihtiyacını dışardan borçlanarak karşılıyor ve bu da kriz çıkmadığı sürece devam edecek. Çünkü cari açığın finansmanı, borç ödemelerinin yapılabilmesi için borçlanmanın sürmesi gerek.
Kamu ve özel sektörün toplam dış borcu 397 milyar dolar. Ülkenin iç ve dış borçlarının toplamı 600, ekonominin büyüklüğü ise 800 milyar dolar, varın hesabı siz yapın…
Bireyler de kredi kartı, tüketici, konut kredileriyle borçlanıyor. Kredi kartı borçlarının toplamı 5.8 milyar liraya dayandı. Rakamlar sürekli büyüyor. Bir fasit daire söz konusu olan…
Bu ekonomi politikasıyla zenginleşmenin, kalkınmanın imkanı yok. Üretmeden, yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payı artmadan ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı sağlayamayız. Resmi işsizlik yüzde 10, gerçek işsizlik yüzde 20’yi bulur. Her 3 gençten biri aylak aylak dolaşır.
Şimdilerde inşaat sektörü gözde, sanayici, tüccar, eli iş tutan herkes müteahhit oldu. Son yıllarda doğru dürüst bir yatırım bile yapılmıyor. Devlet sanayi tesislerini özelleştirdi, özel sektör de fabrikayı kapatıp, söktü parçaları, arsasını sattı. Türkiye’de özelleştirme tam bir fiyaskodur. Sanayi üretimi inişte, inşaat sektörü de eski havasında değil. Çünkü orada da denizin biteceği belliydi.
Bakın Çanakkale’ye ve Biga’ya… Ortalık yeni inşaattan, gazeteler konut ilanlarından geçilmiyor. Oysa Çanakkale’de, Biga’da meyve, sebze,et, süt bol.. Ne yazık ki bunları işleyecek, katma değer katacak doğru dürüst tesis ya da bir ihtisas organize sanayi bölgesi yok…
Bir örnekle bitireyim: Almanya… Tamamıyla üretime, ihracata dayalı bir ekonomi… Yılda 1.5 trilyon dolar ihracat yapıyor. Euro bölgesinde kriz çıkıyor, Almanya biraz bocalıyor, üretim ekonomisi sayesinde hemen toparlanıyor.
Şu anda Euro bölgesinde en yüksek büyüme hızı Almanya’nın… Bütçesi dengede, cari işlemler fazlası milli gelire en yüksek ülkelerden biri… İşsizlik yüzde 6.5 ile Avrupa’da en düşük ülkelerden biri… Euro bölgesinin ortalaması yüzde 11.4… Ve Almanya bütün bunları Euro’nun zayıf halkaları Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya, İrlanda gibi ekonomileri finanse etme pahasına yapıyor… İşte üretim ekonomisinin nimetleri…
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.