Çanakkale Haber

Puna GÜLEÇÖZ
Köşe Yazarı
Puna GÜLEÇÖZ
 

LİBYA’YI 3’E BÖLME PLANINA GENEL BİR BAKIŞ(HER TARİH BİR MESAJ)

Bosna-Hersek’te “Haçlı Seferi” yapan NATO,şimdi Libya için aynı seferbirliği mi düşünüyor?Suriye de bu oyunlara kurban giden masumlar için çok üzgünüm ve yazma gereği duydum.Öncelikle geçmişden bir kare anımsatacağım. 1990'lı yıllarda Bosna-Hersek'te neler olup-bittiği ile ilgili kısa bir gözden geçirme yapmakta yarar bulunmaktadır. Bosna-Hersek'te, daha 1991 yılında çatışmalar başlamadan çok önce Sırplar Boşnakların yaşadıkları bölgelerdeki birlik, silah ve cephanelerini Sırpların yoğun oldukları bölgelere çekmeye başlamışlardı. Çatışmalar başladığında masum Bosna halkı gafil yakalandı ve hem Sırplar, hem de Hırvatlar tarafından sistemli bir şekilde soykırım faaliyetlerine maruz kaldılar. Nato'nun 1995 yılındaki müdahalesine kadar da Bosnalıların acımasızca katline sözde barış gücüne liderlik eden İngiliz ve Fransızlar umursamaz bir tavır takınmakla kalmamış, el altından Sırpları desteklemişlerdir. Bu dönemde Almanya ise Slovenya'yı egemenliğe kavuşturduktan sonra tüm desteğini Hırvatlara vermişti.Müslüman oldukları için bir an önce yok edilmek istenen Boşnaklara bu dönemde tek yardım başta İran olmak üzere bazı Arap ülkelerinden Bosna'ya bir şekilde sızan Batılıların 'terörist' dediği gruplardan gelmişti. Bosna-Hersek'te ilk direnişi bunlar örgütledi ve Boşnakların hayatta kalmaları için gerekli silah desteğini –tıpkı bugünkü gösterişli ambargo faaliyetlerine rağmen- onlar sağladı. Bu yüzden her Boşnak Kolordusunun en savaşçı Tugayının adı, dini motivasyonları nedeni ile Müslüman Tugayı adını almıştı. Bu gruplar ile birlikte Bosna-Hersek'e bir şekilde gitmiş ama BM'nin akredite etmediği pek çok İslami yardım örgütü de, halk ile İslami kurallara göre yaşaması karşılığı halka yardım etmeye başlamıştı. O dönemde bu durum çok normaldi çünkü Hıristiyan yardım örgütleri de genellikle kendi kilisesinden olanlara yardım ediyor, Almanlar aşı yapmak için sarı saçlı-mavi gözlü çocukları seçiyorlardı. İslamcı dalgalar daha sonraki dönemde Bosna-Hersek'in siyasi hayatına da önemli damgalar vurdu ve bu etki bugün de devam etmektedir. Bosna-Hersek'te savaş döneminin Boşnak lideri ve Boşnak-Hırvat Federasyonu'nun ilk devlet başkanı olan Aliya İzetbegoviç de koyu bir İslamcı idi. Bununla beraber Bosna-Hersek halkının çoğunluğu oldukça moderndir ve İslamcılar hep marjinal kesim olarak kalmışlardır.Tıpkı Bosna-Hersek ve Afganistan'da olduğu gibi Libya'da ya da Nato operasyonlarının olduğu diğer yerlerde başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere Avrupa'nın büyük güçleri gerektiğinde Abd'li komutanları by-pass edecek yöntemleri bulmakta zorlanmamaktaydılar. Operasyonlar için Nato Konseyi'nde kabul edilen siyasi direktifi zaten bunlar hazırlar ve harekâtı da istedikleri gibi yönlendirirler. Bu yönlendirmenin temelinde -Nato'nun değil bire bir- kendi ülkelerinin çıkarları yatar. Türkiye de dâhil diğer ülkelerin konumu bu ülkelere meşruiyet sağlamak ve onların çıkarlarını etkilemeyecek işlerle oyalanmaktır. Türkiye, genellikle operasyonlar başlamadan önce doğru ve önemli çekinceler ortaya koyar ama sonunda Nato içinde yalnız kalma korkusuna yenik düşer. Türkiye'nin endişeleri pratikte bir işe yaramayan sözler ile geçiştirilir ve bir kere onayı alınınca oyunun dışına itilir. Tekrar hatırlanacağı zaman Batılı güçlerin işinin bittiği ve geride bırakacakları, jandarma rolüne soyunacak bir ülke arandığı dönemdir. Libya'da da böyle olmuştur. Önce bombalanacak, demokratik olmasa da Batı çıkarlarını sağlayacak bir düzen kurulacak ve yeni göreve gitmeden önce -Türkiye'nin bugün ağzına sakız yaptığı- insani yardım görevi verilecektir. Unutmadan, önümüzdeki 10-15 yılda etrafımızda daha çok Nato operasyonu göreceğiz. Sonuç nereye mi varıyor şaka gibi değil,seneryo hiç değil büyük plana bir bakalım;Büyük orta doğu projesi Terimi genişletilmiş şekilde, 2004 yılında G8 zirvesi için Orta Doğu ve Batı arasındaki fırsatların değiştirilmesi amacıyla Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin hazırlık çalışmalarında yer almıştır.Bunu neredeyse pek çoğumuz çok iyi bilmekteyiz bilmeyenler var ise bilenler bilmeyenlere anlatsın yahut okutsun. Proje ortaya atıldıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde başkanlık seçimi gündeme gelmiş ve bu süreçte BOP bir miktar gündemde arka plana itilmiştir. Ancak Georg Bush’un bu seçimlerde ikinci defa Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçilmesinin ardından, proje yeniden gündeme gelmiştir. Bazı kaynaklarda projenin hazırlanmasının nedeni olarak, ABD'de yapılan 11 Eylül saldırıları gösterilmektedir. Projenin hazırlanmasından önce dikkat çeken bir önemli nokta ise ABD ve CIA'ye stratejik arge hizmeti veren "Rand Corperation" adlı düşünce örgütünün 2004 yılında "“Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı bir raporun hazırlanarak Bush yönetimine sunulmuş olmasıdır. Raporda islam dünyası kategorilere ayrılmış ve ABD'nin islamı kontrol altına alabilmesi için yapması gerekenler başlıklar halinde sıralanmıştır. Ayrıca yine bu raporda Türkiye'nin İslam Dünyasındaki "demokratik islam" örneğine en yakın ülke olduğu, bu durumu laiklik anlayışına borçlu olması ile birlikte ülke halkının ABD'ye karşı Kemalizm ve milliyetçilik gibi akımlar nedeniyle olumlu bakmadıklarına yer verilmiştir. Geçmişte CIA için yakın ve Güney Asya bölgesi millî istihbarat şefliği yapmış olan Graham Fuller'de, raporu (kitabı) oluşturan Rand Corporation'da araştırmacı yazar konumundadır. Fuller yine bu dönemde Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi konusundaki görüşlerini açık bir şekilde paylaşmaktadır. BOP projesi ile ilgili olarak günümüze kadar herhangi bir resmî belge yayınlanmamıştır. Bush doğrudan proje ile ilgili olmasa da, yaptığı bazı konuşmalarda projenin kapsamı ile ilgili sözler sarf etmiştir. Bu sözlerden dikkat çekenler arasında Endonezya, Malezya, Bangladeş gibi müslüman halka sahip ülkelerin yanı sıra Gana ve Gambiya gibi ülkeler ile birlikte Arnavutluk ve Bosna Hersek gibi ülkelerin proje kapsamında yer almadıkları ancak isteklerine bağlı olarak projeye katılabilecekleri ifadeleri bulunmaktadır. Proje kapsamında 23 ülkenin değerlendirmeye alındığı bilinmektedir. Bu ülkelerin pek çoğu ABD'nin etkisi altında bulundukları değerlendirilen ülkelerdir. Türkiye projeden bir süre sonra çıkarılmış ancak hemen ardından yine aynı projede "model ülke" konumuna getirilmiştir. "Ilımlı islam ülkesi" (model ülke) konumundan da memnun olmayan Türkiye, ABD'de yapılan bazı görüşmelerde özellikle büyük elçilik bazında bu sıkıntısını yinelemesinin ardından, projede bu defa ABD'li yetkililer tarafından "demokratik ortak" olarak tanımlanmıştır. ABD, BOP projesi kapsamında bir yandan bu nitelemeler ile uğraşırken, bir yandan da projenin mali yükünün fazlalığı konusunda araştırmalar yapmaya başlamış ve kendisine ortak arayışı çabalarına girişmiştir. Mali konuda ortaklığa ise yalnızca Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir olumlu yanıt vermişlerdir. 8-10 Temmuz 2004 tarihinde ABD Başkanı George W.Bush'un başkanlığında Sea Island, Georgia'da düzenlenen G8 zirvesi sonrasında, BOP'un genel olarak benimsendiğine dair bildiri yayınlanmıştır. "Gelecek Forumu" adı altında bir mekanizma ve bu mekanizma kapsamında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için oluşturulacak "Demokrasi Yardım Diyaloğu"'nun eşbaşkanlığını, Türkiye, İtalya ve Yemen'in yürüteceğine dair karar alınmıştır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, toplantıya katıldığında bazı noktalara dikkat çekeceğine dair haberler medyada yayınlanmıştır. Projenin geleceği için bu dönemde çalışmalarını hızlandıran Amerika Birleşik Devletleri, BOP gündemini 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul'da yapılan NATO zirvesine taşımayı başarmıştır. Bu zirvede terörle mücadele konusunda yalnızca şiddet kullanımının yeterli olmadığı, sosyal ve ekonomik yöntemlerin de terörle mücadelede kullanılması gerektiğine karar verilmiştir. Demokrasi Yardım Diyaloğu'nun ilk resmi etkinliği 25 Kasım 2004 tarihinde Türkiye, İtalya ve Fas'ın katılımı ile Roma'da yapılmıştır. 11 Aralık 2004 tarihinde ise bu defa Fas'ta "'Gelecek İçin Forum" adı altında bir toplantı daha yapılmıştır. Bu toplantıya katılım daha fazla oranda olmuştur. BOP projesi kapsamında çalışmalarına devam ABD, 2004 yılı Ekim ayında projeye destek verdiğini açıklayan Pakistan'a uyguladığı askeri ambargoyu kaldırdı. 2004 yılı Eylül ayında ise Ürdün ve Tunus'ta birer "Orta Doğu Ortaklık Girişimi Ofisi" adlı ofis açtı. Ayrıca İran'a stratejik baskılar arttırılırken, Libya NATO tarafından başlatılan "Akdeniz Diyaloğu"'na katılmaya zorlandı. Suriye'ye karşı bazı ambargolar uygulanmaya başlandı ve Sudan üzerinde ABD baskıları yoğunlaştı. Ve bugün gündeme düşen haber başlığı ise şu şekildedir Amerika başkan yardımcısı Libya'nın parçalanmasını istedi.haber kanalı link ekteki gibidir    Son olarak neden bununla ilgili yazma gereği duydum. Çoğu Libyalılar , insanlar için manevi bir kılavuz ve hükümet politikası için ideal bir temel taş olan İslam’ın kurallarına uyarlar. İlkeleri, ikisi arasında ayrım yapmaktan ziyade bir din ve devlet birliğini vurgular ve hatta İslam'a tamamen inanmaya son vermiş olan Müslümanlar bile İslami alışkanlıkları ve tutumlarını bu ülkede koruyorlar. Devrim sonrası Ulusal Geçiş Konseyi , İslami değerleri yeniden teyit etmek, İslam kültürünün takdirini artırmak , Kuran hukukunun statüsünü yükseltmek ve önemli ölçüde Kuran'ı vurgulamak için gayret göstermiştir. Libya nın bizim için çok büyük bir önemimi olduğunu hatırlatmalıyım.trablusgarp ve 3 çılgın Türk Mustafa Kemal,Enver Paşa ve Eşref paşaBilmeyenler için kitap önerimdir.esenlikler.  
Ekleme Tarihi: 17 Mayıs 2021 - Pazartesi
Puna GÜLEÇÖZ

LİBYA’YI 3’E BÖLME PLANINA GENEL BİR BAKIŞ(HER TARİH BİR MESAJ)

Bosna-Hersek’te “Haçlı Seferi” yapan NATO,şimdi Libya için aynı seferbirliği mi düşünüyor?Suriye de bu oyunlara kurban giden masumlar için çok üzgünüm ve yazma gereği duydum.Öncelikle geçmişden bir kare anımsatacağım.

1990'lı yıllarda Bosna-Hersek'te neler olup-bittiği ile ilgili kısa bir gözden geçirme yapmakta yarar bulunmaktadır. Bosna-Hersek'te, daha 1991 yılında çatışmalar başlamadan çok önce Sırplar Boşnakların yaşadıkları bölgelerdeki birlik, silah ve cephanelerini Sırpların yoğun oldukları bölgelere çekmeye başlamışlardı. Çatışmalar başladığında masum Bosna halkı gafil yakalandı ve hem Sırplar, hem de Hırvatlar tarafından sistemli bir şekilde soykırım faaliyetlerine maruz kaldılar. Nato'nun 1995 yılındaki müdahalesine kadar da Bosnalıların acımasızca katline sözde barış gücüne liderlik eden İngiliz ve Fransızlar umursamaz bir tavır takınmakla kalmamış, el altından Sırpları desteklemişlerdir. Bu dönemde Almanya ise Slovenya'yı egemenliğe kavuşturduktan sonra tüm desteğini Hırvatlara vermişti.Müslüman oldukları için bir an önce yok edilmek istenen Boşnaklara bu dönemde tek yardım başta İran olmak üzere bazı Arap ülkelerinden Bosna'ya bir şekilde sızan Batılıların 'terörist' dediği gruplardan gelmişti. Bosna-Hersek'te ilk direnişi bunlar örgütledi ve Boşnakların hayatta kalmaları için gerekli silah desteğini –tıpkı bugünkü gösterişli ambargo faaliyetlerine rağmen- onlar sağladı. Bu yüzden her Boşnak Kolordusunun en savaşçı Tugayının adı, dini motivasyonları nedeni ile Müslüman Tugayı adını almıştı. Bu gruplar ile birlikte Bosna-Hersek'e bir şekilde gitmiş ama BM'nin akredite etmediği pek çok İslami yardım örgütü de, halk ile İslami kurallara göre yaşaması karşılığı halka yardım etmeye başlamıştı. O dönemde bu durum çok normaldi çünkü Hıristiyan yardım örgütleri de genellikle kendi kilisesinden olanlara yardım ediyor, Almanlar aşı yapmak için sarı saçlı-mavi gözlü çocukları seçiyorlardı. İslamcı dalgalar daha sonraki dönemde Bosna-Hersek'in siyasi hayatına da önemli damgalar vurdu ve bu etki bugün de devam etmektedir. Bosna-Hersek'te savaş döneminin Boşnak lideri ve Boşnak-Hırvat Federasyonu'nun ilk devlet başkanı olan Aliya İzetbegoviç de koyu bir İslamcı idi. Bununla beraber Bosna-Hersek halkının çoğunluğu oldukça moderndir ve İslamcılar hep marjinal kesim olarak kalmışlardır.Tıpkı Bosna-Hersek ve Afganistan'da olduğu gibi Libya'da ya da Nato operasyonlarının olduğu diğer yerlerde başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere Avrupa'nın büyük güçleri gerektiğinde Abd'li komutanları by-pass edecek yöntemleri bulmakta zorlanmamaktaydılar. Operasyonlar için Nato Konseyi'nde kabul edilen siyasi direktifi zaten bunlar hazırlar ve harekâtı da istedikleri gibi yönlendirirler. Bu yönlendirmenin temelinde -Nato'nun değil bire bir- kendi ülkelerinin çıkarları yatar. Türkiye de dâhil diğer ülkelerin konumu bu ülkelere meşruiyet sağlamak ve onların çıkarlarını etkilemeyecek işlerle oyalanmaktır. Türkiye, genellikle operasyonlar başlamadan önce doğru ve önemli çekinceler ortaya koyar ama sonunda Nato içinde yalnız kalma korkusuna yenik düşer. Türkiye'nin endişeleri pratikte bir işe yaramayan sözler ile geçiştirilir ve bir kere onayı alınınca oyunun dışına itilir. Tekrar hatırlanacağı zaman Batılı güçlerin işinin bittiği ve geride bırakacakları, jandarma rolüne soyunacak bir ülke arandığı dönemdir. Libya'da da böyle olmuştur. Önce bombalanacak, demokratik olmasa da Batı çıkarlarını sağlayacak bir düzen kurulacak ve yeni göreve gitmeden önce -Türkiye'nin bugün ağzına sakız yaptığı- insani yardım görevi verilecektir. Unutmadan, önümüzdeki 10-15 yılda etrafımızda daha çok Nato operasyonu göreceğiz.

Sonuç nereye mi varıyor şaka gibi değil,seneryo hiç değil büyük plana bir bakalım;Büyük orta doğu projesi Terimi genişletilmiş şekilde, 2004 yılında G8 zirvesi için Orta Doğu ve Batı arasındaki fırsatların değiştirilmesi amacıyla Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin hazırlık çalışmalarında yer almıştır.Bunu neredeyse pek çoğumuz çok iyi bilmekteyiz bilmeyenler var ise bilenler bilmeyenlere

anlatsın yahut okutsun. Proje ortaya atıldıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde başkanlık seçimi gündeme gelmiş ve bu süreçte BOP bir miktar gündemde arka plana itilmiştir. Ancak Georg Bush’un bu seçimlerde ikinci defa Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçilmesinin ardından, proje yeniden gündeme gelmiştir. Bazı kaynaklarda projenin hazırlanmasının nedeni olarak, ABD'de yapılan 11 Eylül saldırıları gösterilmektedir. Projenin hazırlanmasından önce dikkat çeken bir önemli nokta ise ABD ve CIA'ye stratejik arge hizmeti veren "Rand Corperation" adlı düşünce örgütünün 2004 yılında "“Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı bir raporun hazırlanarak Bush yönetimine sunulmuş olmasıdır. Raporda islam dünyası kategorilere ayrılmış ve ABD'nin islamı kontrol altına alabilmesi için yapması gerekenler başlıklar halinde sıralanmıştır. Ayrıca yine bu raporda Türkiye'nin İslam Dünyasındaki "demokratik islam" örneğine en yakın ülke olduğu, bu durumu laiklik anlayışına borçlu olması ile birlikte ülke halkının ABD'ye karşı Kemalizm ve milliyetçilik gibi akımlar nedeniyle olumlu bakmadıklarına yer verilmiştir. Geçmişte CIA için yakın ve Güney Asya bölgesi millî istihbarat şefliği yapmış olan Graham Fuller'de, raporu (kitabı) oluşturan Rand Corporation'da araştırmacı yazar konumundadır. Fuller yine bu dönemde Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi konusundaki görüşlerini açık bir şekilde paylaşmaktadır.

BOP projesi ile ilgili olarak günümüze kadar herhangi bir resmî belge yayınlanmamıştır. Bush doğrudan proje ile ilgili olmasa da, yaptığı bazı konuşmalarda projenin kapsamı ile ilgili sözler sarf etmiştir. Bu sözlerden dikkat çekenler arasında Endonezya, Malezya, Bangladeş gibi müslüman halka sahip ülkelerin yanı sıra Gana ve Gambiya gibi ülkeler ile birlikte Arnavutluk ve Bosna Hersek gibi ülkelerin proje kapsamında yer almadıkları ancak isteklerine bağlı olarak projeye katılabilecekleri ifadeleri bulunmaktadır. Proje kapsamında 23 ülkenin değerlendirmeye alındığı bilinmektedir. Bu ülkelerin pek çoğu ABD'nin etkisi altında bulundukları değerlendirilen ülkelerdir. Türkiye projeden bir süre sonra çıkarılmış ancak hemen ardından yine aynı projede "model ülke" konumuna getirilmiştir. "Ilımlı islam ülkesi" (model ülke) konumundan da memnun olmayan Türkiye, ABD'de yapılan bazı görüşmelerde özellikle büyük elçilik bazında bu sıkıntısını yinelemesinin ardından, projede bu defa ABD'li yetkililer tarafından "demokratik ortak" olarak tanımlanmıştır. ABD, BOP projesi kapsamında bir yandan bu nitelemeler ile uğraşırken, bir yandan da projenin mali yükünün fazlalığı konusunda araştırmalar yapmaya başlamış ve kendisine ortak arayışı çabalarına girişmiştir. Mali konuda ortaklığa ise yalnızca Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir olumlu yanıt vermişlerdir.

8-10 Temmuz 2004 tarihinde ABD Başkanı George W.Bush'un başkanlığında Sea Island, Georgia'da düzenlenen G8 zirvesi sonrasında, BOP'un genel olarak benimsendiğine dair bildiri yayınlanmıştır. "Gelecek Forumu" adı altında bir mekanizma ve bu mekanizma kapsamında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için oluşturulacak "Demokrasi Yardım Diyaloğu"'nun eşbaşkanlığını, Türkiye, İtalya ve Yemen'in yürüteceğine dair karar alınmıştır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, toplantıya katıldığında bazı noktalara dikkat çekeceğine dair haberler medyada yayınlanmıştır. Projenin geleceği için bu dönemde çalışmalarını hızlandıran Amerika Birleşik Devletleri, BOP gündemini 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul'da yapılan NATO zirvesine taşımayı başarmıştır. Bu zirvede terörle mücadele konusunda yalnızca şiddet kullanımının yeterli olmadığı, sosyal ve ekonomik yöntemlerin de terörle mücadelede kullanılması gerektiğine karar verilmiştir. Demokrasi Yardım Diyaloğu'nun ilk resmi etkinliği 25 Kasım 2004 tarihinde Türkiye, İtalya ve Fas'ın katılımı ile Roma'da yapılmıştır. 11 Aralık 2004 tarihinde ise bu defa Fas'ta "'Gelecek İçin Forum" adı altında bir toplantı daha yapılmıştır. Bu toplantıya katılım daha fazla oranda olmuştur.

BOP projesi kapsamında çalışmalarına devam ABD, 2004 yılı Ekim ayında projeye destek verdiğini açıklayan Pakistan'a uyguladığı askeri ambargoyu kaldırdı. 2004 yılı Eylül ayında ise Ürdün ve Tunus'ta birer "Orta Doğu Ortaklık Girişimi Ofisi" adlı ofis açtı. Ayrıca İran'a stratejik baskılar arttırılırken, Libya NATO tarafından başlatılan "Akdeniz Diyaloğu"'na katılmaya zorlandı. Suriye'ye karşı bazı ambargolar uygulanmaya başlandı ve Sudan üzerinde ABD baskıları yoğunlaştı.

Ve bugün gündeme düşen haber başlığı ise şu şekildedir Amerika başkan yardımcısı Libya'nın parçalanmasını istedi.haber kanalı link ekteki gibidir   

Son olarak neden bununla ilgili yazma gereği duydum.

Çoğu Libyalılar , insanlar için manevi bir kılavuz ve hükümet politikası için ideal bir temel taş olan İslam’ın kurallarına uyarlar. İlkeleri, ikisi arasında ayrım yapmaktan ziyade bir din ve devlet birliğini vurgular ve hatta İslam'a tamamen inanmaya son vermiş olan Müslümanlar bile İslami alışkanlıkları ve tutumlarını bu ülkede koruyorlar. Devrim sonrası Ulusal Geçiş Konseyi , İslami değerleri yeniden teyit etmek, İslam kültürünün takdirini artırmak , Kuran hukukunun statüsünü yükseltmek ve önemli ölçüde Kuran'ı vurgulamak için gayret göstermiştir. Libya nın bizim için çok büyük bir önemimi olduğunu hatırlatmalıyım.trablusgarp ve 3 çılgın Türk Mustafa Kemal,Enver Paşa ve Eşref paşaBilmeyenler için kitap önerimdir.esenlikler.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

07
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.