Çanakkale Haber

İÇTENCE...
Köşe Yazarı
İÇTENCE...
 

YA HERRO YA MERRO

Gün geçmiyor ki içinde ahlaksızlık, zırva, mantık ve düşünceye aykırı, hurafelerle dolu olmayan haberler olsun.. Kendisini din adamı diye tanıtan alim,  ulema, imam variler, Dini kullanarak, toplumsal erk ve rant amacıyla milyonlarca kisiyi özellikle KADINLARI  nizamlamaya kalkışıyorlar.. Biri çıkıyor, "çok boyanan kadın fahişedir!" diyor. Bir diğeri fetva verip, "Kadını kocası aldatabilir, dövebilir!" diyor.  Ve daha dün, "Kadınlar münafıktır. Yönetemez!" dedi. Kimdir bu fetva veren kişiler? Kimden ve nereden bu konuşma yetkisini alıyorlar? diye,  soracak bir merci olmadığı için kendi kendimize boş boş sorup duruyoruz.. Öyle ki; Nerede biraz yaşam görseler, orayı ağızlarından dökülen cümlelerle,  içlerindeki karanlığa boyuyorlar. Son on yıl içinde; İman ve inanç bireysel inanç mekanizmasından "BiLiNÇLİ" olarak çıkartılıp, "BELiRLİ ZÜMRELERİN" güç gösterisi mekanizmasına dönüştürüldü. Kişinin bilinçli düşünmeye başladığı zaman  baz alınarak kullanılan deyim yerindeyse, "KENDİMİ BİLDİM BİLELİ" ki bu orta okul yaşlarımdı,  o yıllarda Türban sorun olarak dillendirildiyse de; Bu ne benim, ne  arkadaşım Sibel'in, ne Çiğdem'in, ne de Murat'ın rahatsız olduğu bir konuydu. Hatta öyle ki; Başına bağladığı örtü düşmesin diye de, iğnesini takarak başına sabitleyen  bizlerdik.. Türban bizim iç meselemiz değil, takan  kişinin inancıyla ilgili bir durumdu. Ama ne var ki o süreçlerden geçen bilir ve bugün yaşananları gözönünde bulundurarak sebebini daha iyi analiz eder,  "Türbanı" asıl üniversitelerde rahat bırakan olmadı.  Bugün Türban bir yana, Türbanla birlikte, Tesettür'ün konuşulduğu Türkiye var. Bu iki örtüyü, ister din, ister iman, ister amel, isterseniz özgürlük paketi içine sarın, sonuç olarak,  özellikle son on yılın Türk siyasetine alet olmuş ve kullanılmış,  FEODALİZM üniformasıdır. Şu iman işi, dünya yıkılsa, yeniden oluşsa da.. HAK HUKUK EŞİTLİK ÖZGÜRLÜK DEMOKRASİ kavramıyla hiç bir devir de bağdaşmaz.. * Biraz düşünen konuşuyor.. Okuyan anlatıyor.. Çizen çiziyor.. Kimi de benim gibi oturup yazıyor.  * Ve  an geliyor hepimiz yorgun düşüyoruz.. Düşünmekten, konuşmaktan, yazmaktan.. Bu çağda gördüklerimizi iyi kötü anlatıyoruz ancak, kimi zaman geliyor, hissettiklerimize hiçbir kelime yardımcı olamıyor.. Sonra dalıyoruz..  "Onlar umudun düşmanıdır sevgilim. Akarsuyun, meyve çağında  ağacın, serpilip gelişen hayatın" diyen,  Nazim Hikmet'in Vatan kaygısı kokan satırlarına..  * "Bende tarçın sende Ihlamur kokusu, yürüyoruz başkent sokaklarında" diyen  Cemal Süreyya'nın, özlem satırlarında.. * Yada; "Sözün şiirlerin mükemmelidir Senden başkasını seven delidir Yüzün çiçeklerin en güzelidir Gözlerin bilinmez bir diyar gibi" diyen Sabahattin Ali'nin  sevgi ve aşk dolu satırlarında.. Duygularımızı arındırıyoruz.. Biliyoruz ki acıyı bilen, acıyı sarar.. Ahmed Arif; "Bizler artık hayatın tatlılıklarından faydalanamayacak kadar baltalandık. Acının fazlası, daha doğrusu bu kadar manasız sıklığı, uyuşturuyor, kurutuyor. Galiba mezarımıza sadece haysiyetimizi gõtüreceğiz" yılgınlığında düşünüyorum bazen de,  Acaba O kimden umut enerjisi alıyordu yada almıştı? Bir satır,  bir gülüş,  bir ten,  bir can,  bir bakış mıyfı Neydi acaba 1952 yılında tutuklanıp atıldığı Sansaryan hapishanesinde Ahmed Arif'i hayatta tutan? Refik Durbaş'ın "Kalbim Dinamit kuyusu" adlı kitabında Ahmed Arif anlatır.. " Sansaryan zindanında geçirdiği 128 gün boyunca yosun tutmuş duvarlar dibinde, günü geceyi karıştıran, sadece, çeyrek ekmek ve su ile günü tamamlayan, saç, sakal birbirine karışmış,  kılıktan çıkmış olan Ahmed Arif, duvarda "To be or not to be" yazısının altında,  saydığına göre,  28 ayrı dilde  yazıların eklendiğini farkeder.  Onun üzerine  kendisi de yazılanların altına tüm çekilmiş acıların toplamı olduğunu gösteren bir çizgi çeker ve    "Ya herro, ya merro" yazar. Gitmek yada gitmemek anlamı taşıyan bu cümlede gitmemek,  direnmek ve düzene karşı gelmek mücadelenin kendisidir.. Dünyamızı karartmak için hertürlü zorbalığa yeltenenlere karşı elele vererek varlığımızı gösterirken.. Satırlarıyla İçimize umut.. İçimize inanç.. İçimize yaşama sevinci katan değerli insanlarımızın sönmeyen ışığında da aydınlana bilmek  dileğiml;   kendilerini şükranla anıyorum.  İçTen
Ekleme Tarihi: 14 Aralık 2018 - Cuma
İÇTENCE...

YA HERRO YA MERRO

Gün geçmiyor ki içinde ahlaksızlık, zırva, mantık ve düşünceye aykırı, hurafelerle dolu olmayan haberler olsun..

Kendisini din adamı diye tanıtan alim,  ulema, imam variler, Dini kullanarak, toplumsal erk ve rant amacıyla milyonlarca kisiyi özellikle KADINLARI  nizamlamaya kalkışıyorlar..

Biri çıkıyor, "çok boyanan kadın fahişedir!" diyor.
Bir diğeri fetva verip, "Kadını kocası aldatabilir, dövebilir!" diyor. 
Ve daha dün, "Kadınlar münafıktır. Yönetemez!" dedi.

Kimdir bu fetva veren kişiler?
Kimden ve nereden bu konuşma yetkisini alıyorlar? diye,  soracak bir merci olmadığı için kendi kendimize boş boş sorup duruyoruz..

Öyle ki;
Nerede biraz yaşam görseler, orayı ağızlarından dökülen cümlelerle,  içlerindeki karanlığa boyuyorlar.


Son on yıl içinde;
İman ve inanç bireysel inanç mekanizmasından "BiLiNÇLİ" olarak çıkartılıp, "BELiRLİ ZÜMRELERİN" güç gösterisi mekanizmasına dönüştürüldü.
Kişinin bilinçli düşünmeye başladığı zaman  baz alınarak kullanılan deyim yerindeyse, "KENDİMİ BİLDİM BİLELİ" ki bu orta okul yaşlarımdı, 
o yıllarda Türban sorun olarak dillendirildiyse de;
Bu ne benim, ne  arkadaşım Sibel'in, ne Çiğdem'in, ne de Murat'ın rahatsız olduğu bir konuydu.
Hatta öyle ki;
Başına bağladığı örtü düşmesin diye de, iğnesini takarak başına sabitleyen  bizlerdik..
Türban bizim iç meselemiz değil, takan  kişinin inancıyla ilgili bir durumdu. Ama ne var ki o süreçlerden geçen bilir ve bugün yaşananları gözönünde bulundurarak sebebini daha iyi analiz eder,  "Türbanı" asıl üniversitelerde rahat bırakan olmadı. 


Bugün Türban bir yana,
Türbanla birlikte, Tesettür'ün konuşulduğu Türkiye var.

Bu iki örtüyü, ister din, ister iman, ister amel, isterseniz özgürlük paketi içine sarın, sonuç olarak,  özellikle son on yılın Türk siyasetine alet olmuş ve kullanılmış,  FEODALİZM üniformasıdır.

Şu iman işi, dünya yıkılsa, yeniden oluşsa da..
HAK
HUKUK
EŞİTLİK
ÖZGÜRLÜK
DEMOKRASİ kavramıyla hiç bir devir de bağdaşmaz..
*
Biraz düşünen konuşuyor..
Okuyan anlatıyor..
Çizen çiziyor..
Kimi de benim gibi oturup yazıyor. 
*
Ve  an geliyor hepimiz yorgun düşüyoruz..
Düşünmekten, konuşmaktan, yazmaktan..
Bu çağda gördüklerimizi iyi kötü anlatıyoruz ancak, kimi zaman geliyor, hissettiklerimize hiçbir kelime yardımcı olamıyor..


Sonra dalıyoruz..
 "Onlar umudun düşmanıdır sevgilim. Akarsuyun, meyve çağında  ağacın, serpilip gelişen hayatın" diyen,  Nazim Hikmet'in Vatan kaygısı kokan satırlarına..
 *
"Bende tarçın sende Ihlamur kokusu, yürüyoruz başkent sokaklarında" diyen  Cemal Süreyya'nın, özlem satırlarında..
*
Yada;
"Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi" diyen Sabahattin Ali'nin  sevgi ve aşk dolu satırlarında..

Duygularımızı arındırıyoruz..
Biliyoruz ki acıyı bilen, acıyı sarar..

Ahmed Arif;
"Bizler artık hayatın tatlılıklarından faydalanamayacak kadar baltalandık.
Acının fazlası, daha doğrusu bu kadar manasız sıklığı, uyuşturuyor, kurutuyor.
Galiba mezarımıza sadece haysiyetimizi gõtüreceğiz" yılgınlığında düşünüyorum bazen de, 

Acaba O kimden umut enerjisi alıyordu yada almıştı?
Bir satır,  bir gülüş,  bir ten,  bir can,  bir bakış mıyfı Neydi acaba 1952 yılında tutuklanıp atıldığı Sansaryan hapishanesinde Ahmed Arif'i hayatta tutan?

Refik Durbaş'ın "Kalbim Dinamit kuyusu" adlı kitabında Ahmed Arif anlatır..

" Sansaryan zindanında geçirdiği 128 gün boyunca yosun tutmuş duvarlar dibinde, günü geceyi karıştıran, sadece, çeyrek ekmek ve su ile günü tamamlayan, saç, sakal birbirine karışmış,  kılıktan çıkmış olan Ahmed Arif, duvarda "To be or not to be" yazısının altında,  saydığına göre,  28 ayrı dilde  yazıların eklendiğini farkeder. 
Onun üzerine  kendisi de yazılanların altına tüm çekilmiş acıların toplamı olduğunu gösteren bir çizgi çeker ve 
 
"Ya herro, ya merro" yazar.

Gitmek yada gitmemek anlamı taşıyan bu cümlede gitmemek,  direnmek ve düzene karşı gelmek mücadelenin kendisidir..

Dünyamızı karartmak için hertürlü zorbalığa yeltenenlere karşı elele vererek varlığımızı gösterirken..

Satırlarıyla İçimize umut..
İçimize inanç..
İçimize yaşama sevinci katan değerli insanlarımızın sönmeyen ışığında da aydınlana bilmek  dileğiml;  
kendilerini şükranla anıyorum. 
İçTen

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.