Çanakkale Haber

Puna GÜLEÇÖZ
Köşe Yazarı
Puna GÜLEÇÖZ
 

TARİH HATAYI AFFETMİYOR 3.KISIM

Değerli insanlar,Her asrın önemli olayları vardır,her belirli süreli birkaç asrın büyük savaşları vardır ve bu dönemeçlerin de bugün hala kullanılan ve ilerletilen icatları vardır.Bu zorlu zamanlarda Yeryüzünde ağır bedeller ödenilir ve büyük bir inanç güçlü bir gayretle yeniden bir çeşit düzen sağlanılır.Bu düzen bozulduğunda artık bu dönemeçin yeniden başına geldiğinizi bilirsiniz.Birbirinin tekrarı veya devamı olan bu durumlar Bu zamanın belirli insanları Onlara tanınan bir ayrıcalık sayesinde ve davalarında haksızlık değil hak uğrunda mücadeleci olduklarından bıraktıkları miraslarda tam anlamıyla mesaj niteliklidir.Aslına bakarsanız ,var oluşdan bu zamana kadar bu hep böyledir.Yaşam örneklerle doludur.Bütün kutsal kitaplarda,bütün bir tarihde Çoğu saklandığı,çoğu saptırıldığı,çoğu bozguna meğil ortamı oluşturmak için değiştirilip deforme olduğundan bu dönemeçde hep var olacaktır.Bugün bu zamanda aklı karışmış tüm insanların,bugün algı denilen oysa kulakdan kulağa oynadıkları bir oyun,adam asmaca oyunu gibi (aptalca,ayrıca beyin nöronlana psikopatlık aşılayan ) oyunlar gibi, bir çizgi ve aynı mantıkla başkalarının çizgiler ekleyerek bir adamı astıklarını başarı saydıkları gibi üretmeden fakat abnel oyunlarla bu düzen bu dönemeçleri her belirli asırlarda yaşatmaya devam edecektir.Kutsal kitap KUR’AN akıl der,hep vurgu akıladır.gerçek anlamda okuyup anlayanlar iyi bilirler.İşte Akıllı ve tarihe damgasını vuran bu insanlarda inançları doğrultusunda bunu vurgularlar.M.Kemal Atatürk’ün anlatmaya çalıştığının tam olarak da bu düzeyde olduğunu Kur’anı araştırmaya başladığımda çok daha net anladığımdan emin olabilirsiniz.İlerde bu konularla alakalı da detaylı bilgiler vereceğim.Kur’an da bahsedilen “orta toplum” kimler ise akılda üstünlük için algılarını çok dikkatli açmalarını ve kendilerinin araştırmalarını,gerçeklerle bütünleşmelerini öneriyorum.Bunu söylerken de Kurtuluş savaşı zamanının inanç ve mücadelede az sayıda olan insanların zamanı geldiğinde nasıl bir dev haline geldiğini de ilerde anlatmaya çalışacağım. 3.kısım olarak devam edeceğim bu yazımda ,Atatürk’ün kendi aklından ve kalbinden yazdığı,uyarı ve mesaj nitelikli bu kısma, sizleri çok iyi düşünmeye ve bugün içinde bulunduğunuz durumla kıyas yapmaya davet ediyorum.Benim ne anlatmaya çalıştığımı ve Atatürk’ün ne anlatmaya çalıştığını anlayacağınızı umuyorum. Atatürk’ün kaleminden; ORDUMUZUN DURUMU “ Genel durumu ortaya koyabilmek için ordu birliklerinin nerelerde ve ne durumda olduklarını da açıklamak isterim. Anadolu'da başlıca iki ordu müfettişliği kurulmuştu. Ateşkes anlaşması ilân edilir edilmez, birliklerin savaşçı erleri terhis edilmiş, silâh ve cephanesi elinden alınmış, savaş gücünden yoksun bir takım kadrolar haline getirilmiştir. Merkezi Konya'da bulunan İkinci Ordu Müfettişliği'ne bağlı birliklerin durumu şöyle idi : Bir tümeni (41'inci Tümen) Konya'da, bir tümeni de (23'üncü Tümen) Afyonkarahisarı'nda bulunan 12'nci Kolordu, karargâhıyla Konya'da bulunuyordu. İzmir'de esir olan 17'nci Kolordu'nun, Denizli'de bulunan 57'nci Tümeni de bu kolorduya bağlanmıştı. Bir tümeni (24'üncü Tümen) Ankara'da, bir tümeni de ( 11'inci Tümen) Niğde'de bulunan 20'nci Kolordu, karargâhıyla Ankara'da idi. İzmit'te bulunan 1'inci Tümen, İstanbul'daki 25'inci Kolordu'ya bağlanmıştı. İstanbul'da da 10'uncu Kafkas Tümeni vardı. Balıkesir ve Bursa bölgesinde bulunan 61'inci ve 56'ncı Tümenler karargâhı Bandırma'da bulunan İstanbul'a bağlı 14'üncü Kolordu'yu oluşturuyordu. Bu kolordunun komutanı, Meclis'in açılışına kadar, merhum Yusuf İzzet Paşa idi. 3'üncü Ordu Müfettişliği ki, müfettişi ben idim; karargâhımla Samsun'a çıkmış bulunuyordum. Doğrudan doğruya emrim altında olmak üzere iki kolordu vardı. Bunlardan biri, merkezi Sivas'ta bulunan 3'üncü Kolordu'dur. Komutanı yanımda getirdiğim Albay Refet Bey'dir. Bu kolorduya bağlı bir tümenin ( 5'inci Kafkas Tümeni ) merkezi Amasya'da, ötekinin merkezi de Samsun'daydı. Diğeri, merkezi Erzurum'da bulunan 15'inci Kolordu idi. Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ydı. Bu kolordunun tümenlerinden birinin' (9'uncu Tümen) merkezi Erzurum'da, komutanı Rüştü Bey; ötekinin (3'üncü Tümen) merkezi Trabzon'da idi. Komutanı Yarbay Hâlit Bey' di. Hâlit Bey İstanbul'a çağrılmış olduğundan komutadan çekilerek Bayburt'ta gizlenmiş, tümen vekâletle idare ediliyor. Kolordunun öteki iki tümeninden 12'nci Tümen, Hasankale'nin doğusunda sınırda,11'inci Tümen Bayezıt'ta bulunuyordu. Diyarbakır bölgesinde bulunan 2 tümenli 13'üncü Kolordu müstakildi. İstanbul'a bağlı bulunuyordu. Bir tümeni (2'nci Tümen) Siirt'te öteki tümeni (5'inci Tümen) Mardin'de idi. “ Ve….Atatürk olayların (genel görünüm tablosunun)özetinide şu şekilde anlatır; Bu açıklamalardan sonra, genel durumu daha dar bir çerçeve içine alarak, çabucak ve kolayca hep birlikte gözden geçirelim : Düşman devletler, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddî ve manevî saldırıya geçmişler. Onu yoketmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul... Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Millet ve ordu, Padişah ve Halife'nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek, bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadık. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde değil... Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur... Diğer önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Kurtuluş çaresi ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı. Bu zihniyette olan yalnız halk değildi; özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu. O halde, kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. Önce, İtilâf Devletleri'ne karşı düşmanca tavır alınmayacak; sonra, Padişah ve Halife'ye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı.” Tarih hataları affetmiyor,ama taşları da yerine otutturmazsanız sürekli olarak yeryüzü sallanacaktır.bu yazı dizimi bir kaç kısım olarak devam ettireceğim.4.kısım olarak devam edecektir.Bir nutuk da benden olsun ;Şunu asla unutmayın;Kur’an der ki; “Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.”AL-İ İMRAN SURESİ 7.AYET/ Henüz daha ölmemişken,ölüler gibi olmamanız dileklerimle esenlikler.
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2016 - Cuma
Puna GÜLEÇÖZ

TARİH HATAYI AFFETMİYOR 3.KISIM

Değerli insanlar,Her asrın önemli olayları vardır,her belirli süreli birkaç asrın büyük savaşları vardır ve bu dönemeçlerin de bugün hala kullanılan ve ilerletilen icatları vardır.Bu zorlu zamanlarda Yeryüzünde ağır bedeller ödenilir ve büyük bir inanç güçlü bir gayretle yeniden bir çeşit düzen sağlanılır.Bu düzen bozulduğunda artık bu dönemeçin yeniden başına geldiğinizi bilirsiniz.Birbirinin tekrarı veya devamı olan bu durumlar Bu zamanın belirli insanları Onlara tanınan bir ayrıcalık sayesinde ve davalarında haksızlık değil hak uğrunda mücadeleci olduklarından bıraktıkları miraslarda tam anlamıyla mesaj niteliklidir.Aslına bakarsanız ,var oluşdan bu zamana kadar bu hep böyledir.Yaşam örneklerle doludur.Bütün kutsal kitaplarda,bütün bir tarihde Çoğu saklandığı,çoğu saptırıldığı,çoğu bozguna meğil ortamı oluşturmak için değiştirilip deforme olduğundan bu dönemeçde hep var olacaktır.Bugün bu zamanda aklı karışmış tüm insanların,bugün algı denilen oysa kulakdan kulağa oynadıkları bir oyun,adam asmaca oyunu gibi (aptalca,ayrıca beyin nöronlana psikopatlık aşılayan ) oyunlar gibi, bir çizgi ve aynı mantıkla başkalarının çizgiler ekleyerek bir adamı astıklarını başarı saydıkları gibi üretmeden fakat abnel oyunlarla bu düzen bu dönemeçleri her belirli asırlarda yaşatmaya devam edecektir.Kutsal kitap KUR’AN akıl der,hep vurgu akıladır.gerçek anlamda okuyup anlayanlar iyi bilirler.İşte Akıllı ve tarihe damgasını vuran bu insanlarda inançları doğrultusunda bunu vurgularlar.M.Kemal Atatürk’ün anlatmaya çalıştığının tam olarak da bu düzeyde olduğunu Kur’anı araştırmaya başladığımda çok daha net anladığımdan emin olabilirsiniz.İlerde bu konularla alakalı da detaylı bilgiler vereceğim.Kur’an da bahsedilen “orta toplum” kimler ise akılda üstünlük için algılarını çok dikkatli açmalarını ve kendilerinin araştırmalarını,gerçeklerle bütünleşmelerini öneriyorum.Bunu söylerken de Kurtuluş savaşı zamanının inanç ve mücadelede az sayıda olan insanların zamanı geldiğinde nasıl bir dev haline geldiğini de ilerde anlatmaya çalışacağım.

3.kısım olarak devam edeceğim bu yazımda ,Atatürk’ün kendi aklından ve kalbinden yazdığı,uyarı ve mesaj nitelikli bu kısma, sizleri çok iyi düşünmeye ve bugün içinde bulunduğunuz durumla kıyas yapmaya davet ediyorum.Benim ne anlatmaya çalıştığımı ve Atatürk’ün ne anlatmaya çalıştığını anlayacağınızı umuyorum.

Atatürk’ün kaleminden;

ORDUMUZUN DURUMU

“ Genel durumu ortaya koyabilmek için ordu birliklerinin nerelerde ve ne durumda olduklarını da açıklamak isterim. Anadolu'da başlıca iki ordu müfettişliği kurulmuştu. Ateşkes anlaşması ilân edilir edilmez, birliklerin savaşçı erleri terhis edilmiş, silâh ve cephanesi elinden alınmış, savaş gücünden yoksun bir takım kadrolar haline getirilmiştir. Merkezi Konya'da bulunan İkinci Ordu Müfettişliği'ne bağlı birliklerin durumu şöyle idi : Bir tümeni (41'inci Tümen) Konya'da, bir tümeni de (23'üncü Tümen) Afyonkarahisarı'nda bulunan 12'nci Kolordu, karargâhıyla Konya'da bulunuyordu. İzmir'de esir olan 17'nci Kolordu'nun, Denizli'de bulunan 57'nci Tümeni de bu kolorduya bağlanmıştı. Bir tümeni (24'üncü Tümen) Ankara'da, bir tümeni de ( 11'inci Tümen) Niğde'de bulunan 20'nci Kolordu, karargâhıyla Ankara'da idi. İzmit'te bulunan 1'inci Tümen, İstanbul'daki 25'inci Kolordu'ya bağlanmıştı. İstanbul'da da 10'uncu Kafkas Tümeni vardı. Balıkesir ve Bursa bölgesinde bulunan 61'inci ve 56'ncı Tümenler karargâhı Bandırma'da bulunan İstanbul'a bağlı 14'üncü Kolordu'yu oluşturuyordu. Bu kolordunun komutanı, Meclis'in açılışına kadar, merhum Yusuf İzzet Paşa idi. 3'üncü Ordu Müfettişliği ki, müfettişi ben idim; karargâhımla Samsun'a çıkmış bulunuyordum. Doğrudan doğruya emrim altında olmak üzere iki kolordu vardı. Bunlardan biri, merkezi Sivas'ta bulunan 3'üncü Kolordu'dur. Komutanı yanımda getirdiğim Albay Refet Bey'dir. Bu kolorduya bağlı bir tümenin ( 5'inci Kafkas Tümeni ) merkezi Amasya'da, ötekinin merkezi de Samsun'daydı. Diğeri, merkezi Erzurum'da bulunan 15'inci Kolordu idi. Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ydı. Bu kolordunun tümenlerinden birinin' (9'uncu Tümen) merkezi Erzurum'da, komutanı Rüştü Bey; ötekinin (3'üncü Tümen) merkezi Trabzon'da idi. Komutanı Yarbay Hâlit Bey' di. Hâlit Bey İstanbul'a çağrılmış olduğundan komutadan çekilerek Bayburt'ta gizlenmiş, tümen vekâletle idare ediliyor. Kolordunun öteki iki tümeninden 12'nci Tümen, Hasankale'nin doğusunda sınırda,11'inci Tümen Bayezıt'ta bulunuyordu. Diyarbakır bölgesinde bulunan 2 tümenli 13'üncü Kolordu müstakildi. İstanbul'a bağlı bulunuyordu. Bir tümeni (2'nci Tümen) Siirt'te öteki tümeni (5'inci Tümen) Mardin'de idi. “

Ve….Atatürk olayların (genel görünüm tablosunun)özetinide şu şekilde anlatır;

Bu açıklamalardan sonra, genel durumu daha dar bir çerçeve içine alarak, çabucak ve kolayca hep birlikte gözden geçirelim : Düşman devletler, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddî ve manevî saldırıya geçmişler. Onu yoketmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul... Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Millet ve ordu, Padişah ve Halife'nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek, bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadık. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde değil... Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur... Diğer önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Kurtuluş çaresi ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı. Bu zihniyette olan yalnız halk değildi; özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu. O halde, kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. Önce, İtilâf Devletleri'ne karşı düşmanca tavır alınmayacak; sonra, Padişah ve Halife'ye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı.”

Tarih hataları affetmiyor,ama taşları da yerine otutturmazsanız sürekli olarak yeryüzü sallanacaktır.bu yazı dizimi bir kaç kısım olarak devam ettireceğim.4.kısım olarak devam edecektir.Bir nutuk da benden olsun ;Şunu asla unutmayın;Kur’an der ki; “Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.”AL-İ İMRAN SURESİ 7.AYET/ Henüz daha ölmemişken,ölüler gibi olmamanız dileklerimle esenlikler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

07
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.