Çanakkale Haber

Puna GÜLEÇÖZ
Köşe Yazarı
Puna GÜLEÇÖZ
 

DESİNLER Kİ BİR DE BİTLİSLİ EŞREF KOMUTAN VARDI

                                      DESİNLER  Kİ BİR DE BİTLİSLİ EŞREF KOMUTAN VARDI Çekiç Güç'ün göründüğünden farklı hedefleri olduğunun, hem de oldukça "pis" ve"karanlık" hedefleri olduğunun bir başka göstergesi ise Çekiç Güçe karşı çıkan bazı önemli isimlerin ilginç akıbetleridir. Ortak özellikleri Çekiç Güç'ün gitmesini istemek olan bu kişiler, nedense birbiri ardına "fail-i meçhul" cinayetlerin kurbanı oldular. Örneğin Hulusi Sayın ve İbrahim Selen. İkisi de korgeneraldi. İkisi de Güneydoğu'da Jandarma Bölge Asayiş Komutanı'ydı... Ve ikisi de öldürüldü. İki emekli korgeneralin ortak yönleri ise Çekiç Güç'e karşı çıkmalarıydı.Çekiç Güç'ün gitmesi gerektiğini düşünen ve sorunun çözümü yolunda çok önemli bir isim olan Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis ise uçak kazası süsü verilen bir sabotaja kurban gitti. Olayın bir ilginç yönü vardı. Eşref Bitlis'i taşıyan UH-60 helikopteri sabotajla düşürülmeden kısa bir süre önce Kuzey Irak üzerinde Çekiç Güç'e bağlı iki F-15 tarafından taciz edilmiş, düşmekten zor kurtulmuştu. 17 Aralık 1992 günü gelişen olayda, Çekiç Güç uçaklarının Bitlis'i Seladdin kentine ***üren helikopteri "yanlışlıkla" taciz etmiş olmaları da mümkün değildi, çünkü Türk makamları tarafından uyarılmışlardı. Birleşik Görev Kuvveti Türk Kurmay Başkanlığı'nın 17 Şubat 1992 tarihli raporunda olayın gelişimi şöyle anlatılıyordu: “Eşref Bitlis'in Kuzey Irak'a uçtuğu sırada AWACS uçağı, bölgede Türk uçaklarının olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Mardin radarı uyarıldı. Bölgeye bir adet Türk helikopterinin gittiği ve Güçlü 11 adlı bu VIP helikopterinin Seladdin kentine yol aldığı bildirildi. Durum AWACS'a bildirildi. Buna rağmen Bitlis'in helikopterinin ABD F-15'leri tarafından taciz edilmesi sürdü. AWACS yine uyarıldı, uçuşların durdurulması istendi ama tacizin önüne geçilemedi. Bu Çekiç Güç tacizinin hemen ardından sabotaj olduğu anlaşılan bir "kaza" ile düşerek yaşamını yitiren Eşref Bitlis, bölge halkını çok iyi tanıyan ve sorunu çözmede katkı sağlayacak ender kişilerden biriydi. Dahası, Bitlis'in en güvendiği kişilerden ikisi, Paşa'nın Güneydoğu'daki özel kadrosunda yer alan iki istihbaratçı, Ahmet Cem Ersever ve Mustafa Deniz de fail-i meçhul cinayetlere kurban gittiler: JİTEM Grup komutanı olan Ersever 1993 Ekiminin son haftasında kayboldu. 5 Kasım 1993'te Ankara'nın Elmadağ ilçesi yakınlarında elleri arkadan bağlanmış kafasında kurşun yarası bulunan bir erkek cesedi bulundu. Kısa bir araştırma sonucu cesetin kimliği tespit edildi: Ahmet Cem Ersever. 7 Kasım 1993'te ise Ersever'in yakın çalışma arkadaşı Mustafa Deniz'in cesedi Bolu yakınlarında karayolu kenarında bulundu.Eşref Bitlis'in terörle mücadelede başarılı bulduğu Tuğgeneral Bahtiyar Aydın da uzun yaşayamadı. Lice'de Kanas marka profesyonel suikast tüfeği ile açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi.Tüm bu isimlerin ortak yönü, Çekiç Güç'ün bölgedeki varlığına karşı çıkmalarıydı. Eşref Bitlis Kuzey Irak'lı Kürt liderlerle görüşmeler yapar, PKK'nın onların topraklarını kullanmaması yolunda uyarılarda bulunurdu. Çekiç Güç'ün bölgedeki faaliyetlerinden de çok rahatsızlık duyuyordu. Bu gücün PKK'nın hareket alanını genişlettiği yolunda uyarıda bulunmuş ve bu rahatsızlığını da her MGK toplantısında dile getirmişti. Bitlis, yakın çalışma arkadaşlarına da Çekiç Güç'ün mutlaka kontrol altına alınmasını ve bunun için de komuta merkezinin Türk toprakları içine çekilmesi gerektiğini söylemişti. Ama "birileri" fazla ileri gittiğini düşündü. Derya Sazak'ın 14 Kasım 1993 tarihli Milliyet'teki yazısında belirttiği gibi "Çekiç Güç sanki şeytan üçgeni"ydi, "... ona karşı çıkanları içine çekebiliyor"du. Bu kişilerin bir diğer özellikleri, soruna mümkün olduğunca "barışçı çözüm" bulunması gerektiğini savunmalarıydı. Dağları bombalamakla, bölgedeki savaşı bu biçimde yürütmekle bir şey kazanılmayacağına inanan insanlardı. Bölgeden Amerikan uzantılarının kaldırılmasını ve bölge halkıyla ülke geneli arasında kardeşlik temelinde bir birlik kurulmasını savunuyorlardı. (Nitekim gerçekten de tek çözüm budur.)Tüm bu seri cinayetlerin birer tesadüf olduğuna inanmak, herhalde biraz fazla bir saflık olurdu. Çekiç Güç'e karşı çıkanları birbir ortadan kaldıran güç, kuşkusuz Çekiç Güç'ü İncirlik'e getiren ve onun kanalıyla bir Kürt devleti kurmak isteyenlerin bir uzantısından başka bir şey olamazdı.                 Yapılan incelemeler, ne kamu vicdanını, ne devlet büyüklerini ne de aydın ve yazarlarımızı tatmin etmemiştir."Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, A. Taner Kışlalı cinayetlerinin failleri ortaya çıkarılsaydı bugün farklı olurdu.", "Tabii gene Türkiye'yle uğraşan birtakım gruplar olurdu, ama bu kadar rahat davranamazlardı. Bu tür olayları toplum daha açabilseydi, mekanizmalar daha iyi gündeme getirseydi, en azından yanlış yönlendirmeler olmazdı toplum içinde.Aradan kaç sene geçti hâlâ insanlar öyle mi, böyle mi diye tartışıyor. Bu konuda üç dört tane kitap yazılmış. Kitaplarda 'Jandarma Genel Komutanı'na suikast' deniliyor. Devlet arşivlerinde, TBMM'nin tutanaklarında da olay suikast olarak geçiyor. Zamanın başbakanı, başbakan yardımcısı ve bakanlarının 'bu suikasttır' diye demeçleri var." Eşref Paşa'nın ölümünün faili meçhul olarak değerlendiriliyor "Eşref Bitlis, Türkiye'nin Jandarma Genel Komutanı'ydı. Nasıl faili meçhul olur."       
Ekleme Tarihi: 20 Şubat 2016 - Cumartesi
Puna GÜLEÇÖZ

DESİNLER Kİ BİR DE BİTLİSLİ EŞREF KOMUTAN VARDI

 

                  

 

               DESİNLER  Kİ BİR DE BİTLİSLİ EŞREF KOMUTAN VARDI

Çekiç Güç'ün göründüğünden farklı hedefleri olduğunun, hem de oldukça "pis" ve"karanlık" hedefleri olduğunun bir başka göstergesi ise Çekiç Güçe karşı çıkan bazı önemli isimlerin ilginç akıbetleridir. Ortak özellikleri Çekiç Güç'ün gitmesini istemek olan bu kişiler, nedense birbiri ardına "fail-i meçhul" cinayetlerin kurbanı oldular. Örneğin Hulusi Sayın ve İbrahim Selen. İkisi de korgeneraldi. İkisi de Güneydoğu'da Jandarma Bölge Asayiş Komutanı'ydı... Ve ikisi de öldürüldü. İki emekli korgeneralin ortak yönleri ise Çekiç Güç'e karşı çıkmalarıydı.Çekiç Güç'ün gitmesi gerektiğini düşünen ve sorunun çözümü yolunda çok önemli bir isim olan Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis ise uçak kazası süsü verilen bir sabotaja kurban gitti. Olayın bir ilginç yönü vardı. Eşref Bitlis'i taşıyan UH-60 helikopteri sabotajla düşürülmeden kısa bir süre önce Kuzey Irak üzerinde Çekiç Güç'e bağlı iki F-15 tarafından taciz edilmiş, düşmekten zor kurtulmuştu. 17 Aralık 1992 günü gelişen olayda, Çekiç Güç uçaklarının Bitlis'i Seladdin kentine ***üren helikopteri "yanlışlıkla" taciz etmiş olmaları da mümkün değildi, çünkü Türk makamları tarafından uyarılmışlardı. Birleşik Görev Kuvveti Türk Kurmay Başkanlığı'nın 17 Şubat 1992 tarihli raporunda olayın gelişimi şöyle anlatılıyordu: “Eşref Bitlis'in Kuzey Irak'a uçtuğu sırada AWACS uçağı, bölgede Türk uçaklarının olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Mardin radarı uyarıldı. Bölgeye bir adet Türk helikopterinin gittiği ve Güçlü 11 adlı bu VIP helikopterinin Seladdin kentine yol aldığı bildirildi. Durum AWACS'a bildirildi. Buna rağmen Bitlis'in helikopterinin ABD F-15'leri tarafından taciz edilmesi sürdü. AWACS yine uyarıldı, uçuşların durdurulması istendi ama tacizin önüne geçilemedi. Bu Çekiç Güç tacizinin hemen ardından sabotaj olduğu anlaşılan bir "kaza" ile düşerek yaşamını yitiren Eşref Bitlis, bölge halkını çok iyi tanıyan ve sorunu çözmede katkı sağlayacak ender kişilerden biriydi. Dahası, Bitlis'in en güvendiği kişilerden ikisi, Paşa'nın Güneydoğu'daki özel kadrosunda yer alan iki istihbaratçı, Ahmet Cem Ersever ve Mustafa Deniz de fail-i meçhul cinayetlere kurban gittiler: JİTEM Grup komutanı olan Ersever 1993 Ekiminin son haftasında kayboldu. 5 Kasım 1993'te Ankara'nın Elmadağ ilçesi yakınlarında elleri arkadan bağlanmış kafasında kurşun yarası bulunan bir erkek cesedi bulundu. Kısa bir araştırma sonucu cesetin kimliği tespit edildi: Ahmet Cem Ersever. 7 Kasım 1993'te ise Ersever'in yakın çalışma arkadaşı Mustafa Deniz'in cesedi Bolu yakınlarında karayolu kenarında bulundu.Eşref Bitlis'in terörle mücadelede başarılı bulduğu Tuğgeneral Bahtiyar Aydın da uzun yaşayamadı. Lice'de Kanas marka profesyonel suikast tüfeği ile açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi.Tüm bu isimlerin ortak yönü, Çekiç Güç'ün bölgedeki varlığına karşı çıkmalarıydı. Eşref Bitlis Kuzey Irak'lı Kürt liderlerle görüşmeler yapar, PKK'nın onların topraklarını kullanmaması yolunda uyarılarda bulunurdu. Çekiç Güç'ün bölgedeki faaliyetlerinden de çok rahatsızlık duyuyordu. Bu gücün PKK'nın hareket alanını genişlettiği yolunda uyarıda bulunmuş ve bu rahatsızlığını da her MGK toplantısında dile getirmişti. Bitlis, yakın çalışma arkadaşlarına da Çekiç Güç'ün mutlaka kontrol altına alınmasını ve bunun için de komuta merkezinin Türk toprakları içine çekilmesi gerektiğini söylemişti. Ama "birileri" fazla ileri gittiğini düşündü. Derya Sazak'ın 14 Kasım 1993 tarihli Milliyet'teki yazısında belirttiği gibi "Çekiç Güç sanki şeytan üçgeni"ydi, "... ona karşı çıkanları içine çekebiliyor"du. Bu kişilerin bir diğer özellikleri, soruna mümkün olduğunca "barışçı çözüm" bulunması gerektiğini savunmalarıydı. Dağları bombalamakla, bölgedeki savaşı bu biçimde yürütmekle bir şey kazanılmayacağına inanan insanlardı. Bölgeden Amerikan uzantılarının kaldırılmasını ve bölge halkıyla ülke geneli arasında kardeşlik temelinde bir birlik kurulmasını savunuyorlardı. (Nitekim gerçekten de tek çözüm budur.)Tüm bu seri cinayetlerin birer tesadüf olduğuna inanmak, herhalde biraz fazla bir saflık olurdu. Çekiç Güç'e karşı çıkanları birbir ortadan kaldıran güç, kuşkusuz Çekiç Güç'ü İncirlik'e getiren ve onun kanalıyla bir Kürt devleti kurmak isteyenlerin bir uzantısından başka bir şey olamazdı.

                Yapılan incelemeler, ne kamu vicdanını, ne devlet büyüklerini ne de aydın ve yazarlarımızı tatmin etmemiştir."Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, A. Taner Kışlalı cinayetlerinin failleri ortaya çıkarılsaydı bugün farklı olurdu.", "Tabii gene Türkiye'yle uğraşan birtakım gruplar olurdu, ama bu kadar rahat davranamazlardı. Bu tür olayları toplum daha açabilseydi, mekanizmalar daha iyi gündeme getirseydi, en azından yanlış yönlendirmeler olmazdı toplum içinde.Aradan kaç sene geçti hâlâ insanlar öyle mi, böyle mi diye tartışıyor. Bu konuda üç dört tane kitap yazılmış. Kitaplarda 'Jandarma Genel Komutanı'na suikast' deniliyor. Devlet arşivlerinde, TBMM'nin tutanaklarında da olay suikast olarak geçiyor. Zamanın başbakanı, başbakan yardımcısı ve bakanlarının 'bu suikasttır' diye demeçleri var." Eşref Paşa'nın ölümünün faili meçhul olarak değerlendiriliyor "Eşref Bitlis, Türkiye'nin Jandarma Genel Komutanı'ydı. Nasıl faili meçhul olur." 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

07
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.