Çanakkale Haber

Olgun YÜKSEL
Köşe Yazarı
Olgun YÜKSEL
 

EFSANE TANK

Kıbrıs Beşparmak Dağlarındaki Efsane Tank ile ilgili yazıyorum. Bu Tankla ilgili aslı olmayan bir çok efsaneler türetilmiştir. Birleşmiş Milletler 20 Temmuz 1974 günü başlayan Harekatımızdan 2 gün sonra derhal ateşkes ilan edilmesini kararlaştırmış ve Türkiye bu ateşkes kararına uyarak Cenevre görüşmelerine geçmiştir. Henüz Ayşe tatile çıkmamıştır. Cenevre görüşmeleri devam ederken 2 Ağustos 1974 günü Türk Ordusu elde etmiş olduğu dar alanı küçük harekatlarla genişletmeye devam etmektedir. Yani başarıdan faydalanma harekatları yapmaktadır. Beş Parmak Dağlarında bulunan tepelerin tamamı henüz Türk Ordusunun kontrolünde değildir. Ateş Kes kararı ile bir kısmı Türk Ordusunun kontrolü altında iken diğer kısımları ise Rum Ordusunun kontrolü altındadır. Dönemin 39. Tümen Komutanı Bedrettin Demirel bir üsteğmenin emir komutasında 2 Tank, 3 Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT), 2 adet üzerinde Geri Gepmesiz Top bulunan jeep, mürettebatlı olmak üzere özel bir görev kuvveti oluşturularak Türk Kuvvetlerinin kontrolünde bulunan tepelerin devamındaki Rum Ordusu Komandolarının kontrolünde bulunan tepeyi ele geçirmek üzere ilerlemeye başlarlar. Küçük bir Görev Kuvveti olan birliğimiz o günlerde oldukça dar olan yolda (Aslında halen dar fakat biraz daha genişletilmiş durumdadır) ilerlerken fotoğrafta görünen efsane tank yola döşenen anti tank mayınına basması sonucu muharebe dışı kalır. Tankın 4 adet mürettebatı vardır ve Tankın içinde kalmışlardır. Gazeteci, Araştırmacı Tarihçi Hasan TAŞ'ın yapmış olduğu tur programları ile Savaş'ın ulaşılabilen tüm kahramanları savaş anılarının yaşandığı yerlerde 2019 yılında buluşturularak konuşturulur. Diğer savaş gazilerininde olduğu ortamda tank mürettabatından 3'ü olay yerinde, bu sefer uydurma değil gerçek hikayelerini anlatmışlardır. Tankın mayına basması sonucu yaşananlardan devam edersek bu kahramanlarımızın anlatımına göre mayının infilak etmesinden sonra Tankın gece görüşü arızalanmış. Bu anlatımlarından o günün şartlarında M 47 Tanklarının (yeniler bilmezler) emfraruj ışıklarıyla aydınlatma yeteneğine sahip olduğu anlaşılıyor. (Enfraruj ışıkları, kızıl ötesi aydınlatma olup çıplak gözle görülmezler, fakat özel periskoplarıyla aydınlatılmış alan ya da yol görülerek ilerleme yapılır) Devamında tankın kulesinin hidrolik dönme sistemlerininde hasar görerek çalışmadığını anlatıyorlar. Bu sefer içerideki el çarklarıyla topun bulunduğu kule, düşmanın bulunduğu alana çevrilerek üzerilerine gelen uçaksavar atışlarının izli mermilerini takip ederek çıkış noktasını tahmin edip ateş etmeye başladıklarını anlatıyorlar. Arkadan gelen Tankın kendilerinin yanına gelerek yardım etmelerini beklediklerini ancak tankın kendilerinden 100-150 metre geride kaldığını ve ilerlemediğini çünkü kendi bulundukları tankın arkadaki tankın görüş ve atış istikametini kapattığını ayrıca mayına basma ihtimali olduğunu söyleyerek anlatmaya devam ettiler. Kulenin üzerindeki makinalı tüfeği ise düşmanın atışlarından korunmak için kullanamadıklarını top atışlarından sonra kendilerine yapılan hafif silah ateşlerinin sustuğunu bunu fırsat bilerek tank mürettebatından 3'ünün tanktan çıkarak geriye kaçtıklarını fakat mürettebattan 4.’nün gelmediğini o gece göremediklerini anlattılar. Olayın asıl kahramanlık kısmı anlatılan bu süreçtir. Tankın içindeyken mayına basacaksınız ve bu şoku yaşayacaksınız sonrasında soğukkanlılığınızı kaybetmeyerek tankın topunu kullanacak ve karşı taraftan açılan ateşleri susturacak ve emniyetle geriye çekileceksiniz. Asıl Kahramanlık bu iken bizimkiler efendim bu tank buraya nasıl çıkmış? Elinin körü, bayağı yolu takip ederek çıkmış işte. Neyse olayın o kısmına geleceğim, hikayeye devam edelim. Bu arada 4. Mürettebat ortalıkta yok ve kaybolmuş. Akıbeti hakkında kimseninde haberi yok. Kendisinin telefondan anlatımıyla bizim 4. Mürettebatımız tanktan çıkıyor, fakat yolunu karıştırarak geceleyin görmüş olduğu tepelerin aşağısında, aslında bir kilise olan bir binayı siluetinden camiye benzeterek burasının bir türk köyü olabileceğini düşünerek köye doğru ilerliyor. Köye vardığında bir evin önünde oturan rum kadınını görerek türk zannedip yanına yaklaşıp türkçe sesleniyor. Kadın Rumca çığlıklar atınca geriye dönüp kaçmaya başlıyor ve köyde bulunan rum askerleri de peşine düşüyor. Gecenin karanlığından ve bitki örtülerinden de faydalanarak kahramanımız izini kaybettirerek rumların eline düşmekten kurtuluyor. Fakat O gece Tankın ızdırabı bitmiyor. Bu sefer Rum komandoları gecenin karanlığından faydalanarak terk edilen tankın yanına geliyorlar ve tankın içine girip içindeki kağıt defter vs. dokümanları alarak geri çekiliyorlar. O dokümanların içinde kayıp olan 4. Mürettebatımızın tutmuş olduğu günlükte vardır. Bu günlüğü daha sonra Rumlar kendilerine bir başarı hikayesi yaratmak için kullanırlar ve basında yayınlarlar. Bizim taraf ise bu olaya hiç aldırmazlar. Bu defter halen Rum tarafında bir müzede sergileniyormuş. Fakat bu günlükte isim yazmıyormuş sadece adres varmış. Neyse biz 4. mürettebatımıza dönelim. Ertesi günü bir Türk birliğine ulaşıp oradan bölüğüne döner ve harekattan sonra bu olaydan hiç bahsetmez. Tank'a tekrar gelirsek tank ertesi gün daha da takviye edilmiş kuvvet ile harekata devam edilirken yolu tıkaması ve motorlu diğer birliklerin ilerlemesini engellediğinden başka bir tank tarafından yolun alt kısmındaki uçuruma itilerek yol açılır. Savaş muhabirleri ise tankın fotoğrafını çekerek yayınlatırlar. Bu yayının ardından Tank’ımız bu Harekatın sembolü haline gelir. TSK tarafından, bunun üzerine sembol haline gelen Tank kurtarılmayıp sadece topu üzerinde kalacak şekilde tüm aparatları sökülerek orada bırakılmasına karar verilir. Harekatın hemen sonrasında ise efsaneler türetilmeye başlanır ve Tankın takip ettiği yol gösterilmeyip bu tank buraya nasıl çıktı? Bu nasıl keramettir? vs. şeklinde gazeteler de yayınlanmaya devam edilir. Derken bizim saf tank şoförünü de harekat sonrası köyünde bulup röportajlar yaparlar. Tank şoförümüz de bunların gazına gelip ben oraya çıkarken her tarafı dümdüz gördüm, öyle çıktım vs bir yığın zırvalıklara uyarak röportajlar verir. Diğer 2 mürettebatta şoförü yalancı çıkarmamak için yalanlamazlar. Açıkçası kendilerine atfedilen bu kerametin büyüsüne kapılırlar. En sonunda orada dönemin kol komutanı olan üsteğmen daha sonrasının korgenerali Hasan Memişoğlu olayın aslını tabelaya yazdırmış ise de karşılık görmez. Bizim Tank Şoförümüz olan kahramanımız zırvalamaya yıllarca devam eder. Halkımızda ısrarla o keramete inanmayı tercih etmiştir. Konuşmayan sadece 4. mürettebattır. kendini unutturmuş ve ismi olayla ilgili hiç zikredilmemiştir. Köylüleri, ailesi, çocukları dahil bu tankla olan ilişkisinden hiç kimsenin haberi olmamıştır. Köyünde sadece Kıbrıs gazisi olarak bilinmektedir. Halen rum müzesinde bulunan günlüğündeki adresten yola çıkılarak, tarih araştırmacısı Hasan TAŞ, 4. mürettebata ulaşsa da bizim 4. mürettebatımız röportaj vermeyi ve görüşmeyi kabul etmez. Sadece telefondan kısaca yukarıda bahsettiğim hikayesini anlatır. 2019 yılında tüm gaziler Tank başında iken 3 mürettebat konuşmaya başlar ve bizim şoför kahramanımız Gazi amcam bu sefer olayı gerçekleriyle anlatmıştır. Anlatırken yüzündeki mahcubiyeti görmemek mümkün değildi. Olsun be Abdülkadir Amcam seni kullandılar ve senin elinde olmayan, basının uydurduğu yalanlardı. Anadoluluğun verdiği saf Gazimizin ellerinden öperim. Bu arada tüm gazilerimizi saygıyla selamlıyor ellerinden öpüyorum. Tarihçi Araştırmacı Hasan Bey ise 4. Mürettebatı hala röportaj için ikna etmeye çalışıyor olmalı, Kalın sağlıcakla...   Fotoğraflar Devre arkadaşlarım Kerim OFLAZ, Benan ÖKALP ve Murat YALÇIN’dan elde edilmiştir.
Ekleme Tarihi: 11 Şubat 2021 - Perşembe
Olgun YÜKSEL

EFSANE TANK

Kıbrıs Beşparmak Dağlarındaki Efsane Tank ile ilgili yazıyorum. Bu Tankla ilgili aslı olmayan bir çok efsaneler türetilmiştir. Birleşmiş Milletler 20 Temmuz 1974 günü başlayan Harekatımızdan 2 gün sonra derhal ateşkes ilan edilmesini kararlaştırmış ve Türkiye bu ateşkes kararına uyarak Cenevre görüşmelerine geçmiştir. Henüz Ayşe tatile çıkmamıştır. Cenevre görüşmeleri devam ederken 2 Ağustos 1974 günü Türk Ordusu elde etmiş olduğu dar alanı küçük harekatlarla genişletmeye devam etmektedir. Yani başarıdan faydalanma harekatları yapmaktadır. Beş Parmak Dağlarında bulunan tepelerin tamamı henüz Türk Ordusunun kontrolünde değildir. Ateş Kes kararı ile bir kısmı Türk Ordusunun kontrolü altında iken diğer kısımları ise Rum Ordusunun kontrolü altındadır. Dönemin 39. Tümen Komutanı Bedrettin Demirel bir üsteğmenin emir komutasında 2 Tank, 3 Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT), 2 adet üzerinde Geri Gepmesiz Top bulunan jeep, mürettebatlı olmak üzere özel bir görev kuvveti oluşturularak Türk Kuvvetlerinin kontrolünde bulunan tepelerin devamındaki Rum Ordusu Komandolarının kontrolünde bulunan tepeyi ele geçirmek üzere ilerlemeye başlarlar. Küçük bir Görev Kuvveti olan birliğimiz o günlerde oldukça dar olan yolda (Aslında halen dar fakat biraz daha genişletilmiş durumdadır) ilerlerken fotoğrafta görünen efsane tank yola döşenen anti tank mayınına basması sonucu muharebe dışı kalır. Tankın 4 adet mürettebatı vardır ve Tankın içinde kalmışlardır. Gazeteci, Araştırmacı Tarihçi Hasan TAŞ'ın yapmış olduğu tur programları ile Savaş'ın ulaşılabilen tüm kahramanları savaş anılarının yaşandığı yerlerde 2019 yılında buluşturularak konuşturulur. Diğer savaş gazilerininde olduğu ortamda tank mürettabatından 3'ü olay yerinde, bu sefer uydurma değil gerçek hikayelerini anlatmışlardır. Tankın mayına basması sonucu yaşananlardan devam edersek bu kahramanlarımızın anlatımına göre mayının infilak etmesinden sonra Tankın gece görüşü arızalanmış. Bu anlatımlarından o günün şartlarında M 47 Tanklarının (yeniler bilmezler) emfraruj ışıklarıyla aydınlatma yeteneğine sahip olduğu anlaşılıyor. (Enfraruj ışıkları, kızıl ötesi aydınlatma olup çıplak gözle görülmezler, fakat özel periskoplarıyla aydınlatılmış alan ya da yol görülerek ilerleme yapılır) Devamında tankın kulesinin hidrolik dönme sistemlerininde hasar görerek çalışmadığını anlatıyorlar. Bu sefer içerideki el çarklarıyla topun bulunduğu kule, düşmanın bulunduğu alana çevrilerek üzerilerine gelen uçaksavar atışlarının izli mermilerini takip ederek çıkış noktasını tahmin edip ateş etmeye başladıklarını anlatıyorlar. Arkadan gelen Tankın kendilerinin yanına gelerek yardım etmelerini beklediklerini ancak tankın kendilerinden 100-150 metre geride kaldığını ve ilerlemediğini çünkü kendi bulundukları tankın arkadaki tankın görüş ve atış istikametini kapattığını ayrıca mayına basma ihtimali olduğunu söyleyerek anlatmaya devam ettiler. Kulenin üzerindeki makinalı tüfeği ise düşmanın atışlarından korunmak için kullanamadıklarını top atışlarından sonra kendilerine yapılan hafif silah ateşlerinin sustuğunu bunu fırsat bilerek tank mürettebatından 3'ünün tanktan çıkarak geriye kaçtıklarını fakat mürettebattan 4.’nün gelmediğini o gece göremediklerini anlattılar. Olayın asıl kahramanlık kısmı anlatılan bu süreçtir. Tankın içindeyken mayına basacaksınız ve bu şoku yaşayacaksınız sonrasında soğukkanlılığınızı kaybetmeyerek tankın topunu kullanacak ve karşı taraftan açılan ateşleri susturacak ve emniyetle geriye çekileceksiniz. Asıl

Kahramanlık bu iken bizimkiler efendim bu tank buraya nasıl çıkmış? Elinin körü, bayağı yolu takip ederek çıkmış işte. Neyse olayın o kısmına geleceğim, hikayeye devam edelim. Bu arada 4. Mürettebat ortalıkta yok ve kaybolmuş. Akıbeti hakkında kimseninde haberi yok. Kendisinin telefondan anlatımıyla bizim 4. Mürettebatımız tanktan çıkıyor, fakat yolunu karıştırarak geceleyin görmüş olduğu tepelerin aşağısında, aslında bir kilise olan bir binayı siluetinden camiye benzeterek burasının bir türk köyü olabileceğini düşünerek köye doğru ilerliyor. Köye vardığında bir evin önünde oturan rum kadınını görerek türk zannedip yanına yaklaşıp türkçe sesleniyor. Kadın Rumca çığlıklar atınca geriye dönüp kaçmaya başlıyor ve köyde bulunan rum askerleri de peşine düşüyor. Gecenin karanlığından ve bitki örtülerinden de faydalanarak kahramanımız izini kaybettirerek rumların eline düşmekten kurtuluyor. Fakat O gece Tankın ızdırabı bitmiyor. Bu sefer Rum komandoları gecenin karanlığından faydalanarak terk edilen tankın yanına geliyorlar ve tankın içine girip içindeki kağıt defter vs. dokümanları alarak geri çekiliyorlar. O dokümanların içinde kayıp olan 4. Mürettebatımızın tutmuş olduğu günlükte vardır. Bu günlüğü daha sonra Rumlar kendilerine bir başarı hikayesi yaratmak için kullanırlar ve basında yayınlarlar. Bizim taraf ise bu olaya hiç aldırmazlar. Bu defter halen Rum tarafında bir müzede sergileniyormuş. Fakat bu günlükte isim yazmıyormuş sadece adres varmış. Neyse biz 4. mürettebatımıza dönelim. Ertesi günü bir Türk birliğine ulaşıp oradan bölüğüne döner ve harekattan sonra bu olaydan hiç bahsetmez. Tank'a tekrar gelirsek tank ertesi gün daha da takviye edilmiş kuvvet ile harekata devam edilirken yolu tıkaması ve motorlu diğer birliklerin ilerlemesini engellediğinden başka bir tank tarafından yolun alt kısmındaki uçuruma itilerek yol açılır. Savaş muhabirleri ise tankın fotoğrafını çekerek yayınlatırlar. Bu yayının ardından Tank’ımız bu Harekatın sembolü haline gelir. TSK tarafından, bunun üzerine sembol haline gelen Tank kurtarılmayıp sadece topu üzerinde kalacak şekilde tüm aparatları sökülerek orada bırakılmasına karar verilir. Harekatın hemen sonrasında ise efsaneler türetilmeye başlanır ve Tankın takip ettiği yol gösterilmeyip bu tank buraya nasıl çıktı? Bu nasıl keramettir? vs. şeklinde gazeteler de yayınlanmaya devam edilir. Derken bizim saf tank şoförünü de harekat sonrası köyünde bulup röportajlar yaparlar. Tank şoförümüz de bunların gazına gelip ben oraya çıkarken her tarafı dümdüz gördüm, öyle çıktım vs bir yığın zırvalıklara uyarak röportajlar verir. Diğer 2 mürettebatta şoförü yalancı çıkarmamak için yalanlamazlar. Açıkçası kendilerine atfedilen bu kerametin büyüsüne kapılırlar. En sonunda orada dönemin kol komutanı olan üsteğmen daha sonrasının korgenerali Hasan Memişoğlu olayın aslını tabelaya yazdırmış ise de karşılık görmez. Bizim Tank Şoförümüz olan kahramanımız zırvalamaya yıllarca devam eder. Halkımızda ısrarla o keramete inanmayı tercih etmiştir. Konuşmayan sadece 4. mürettebattır. kendini unutturmuş ve ismi olayla ilgili hiç zikredilmemiştir. Köylüleri, ailesi, çocukları dahil bu tankla olan ilişkisinden hiç kimsenin haberi olmamıştır. Köyünde sadece Kıbrıs gazisi olarak bilinmektedir. Halen rum müzesinde bulunan günlüğündeki adresten yola çıkılarak, tarih araştırmacısı Hasan TAŞ, 4. mürettebata ulaşsa da bizim 4. mürettebatımız röportaj vermeyi ve görüşmeyi kabul etmez. Sadece telefondan kısaca yukarıda bahsettiğim hikayesini anlatır. 2019 yılında tüm gaziler Tank başında iken 3 mürettebat konuşmaya başlar ve bizim şoför kahramanımız Gazi amcam bu sefer olayı gerçekleriyle anlatmıştır. Anlatırken yüzündeki mahcubiyeti görmemek mümkün değildi. Olsun be Abdülkadir Amcam seni kullandılar ve senin elinde olmayan, basının uydurduğu yalanlardı. Anadoluluğun verdiği saf Gazimizin ellerinden öperim. Bu arada tüm gazilerimizi saygıyla selamlıyor ellerinden öpüyorum. Tarihçi Araştırmacı Hasan Bey ise 4. Mürettebatı hala röportaj için ikna etmeye çalışıyor olmalı, Kalın sağlıcakla...

 

Fotoğraflar Devre arkadaşlarım Kerim OFLAZ, Benan ÖKALP ve Murat YALÇIN’dan elde edilmiştir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.