Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

SORUMLULUKLARIMIZDAN SORUMLU OLMAK

Değerli dostum Salim Kadıbeşegil, 9 Kasım’da konusu yukarıdaki başlık olan bir konuşma yaptı. Sizlerle paylaşmak istedim. Salim Bey, üzerinde “Sürdürebilirlik Direktörü” yazan ilk kartviziti 2001 yılında San Francisco’da düzenlenen uluslararası bir kongrenin kahve molasında küresel bir şirkette görev yapan bir yöneticide görür ve sorar; “Sosyal Sorumluluk değil, sürdürebilirlik mi diyorsunuz?” Aldığı yanıt çok ilginçtir; “Şirketlerin sürdürebilirlik stratejisi yoksa kurumsal sosyal sorumluluk adı altında yapacakları çalışmalar hayırseverlikten başka bir şey değildir. Tabii ki hayırseverlik de güzel bir şey ancak çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir dünya bırakmazsak, hayırseverlik yapmak için bile çok geç kalınmış bir dünyanın içinde bulurlar kendilerini!” Yani, “önce kirletelim sonra temizleriz” anlayışı bizi kurumsal sosyal sorumluluğa götürmez! Gerçekten genel olarak kurumsal sosyal sorumluluktan çıkardığımız anlam, üretelim-dağıtalım-satalım- elde ettiğimiz kârın bir kısmını, toplumun ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz konulara harcayalım şeklindedir. Bu anlayışın içinde üretirken, dağıtırken, satarken, hakkaniyetli olmak var mı? Şeffaflık, hesap verebilirlik var mı? Doğal kaynakların korunması, insan hakları, tüketici hakları, kadın, çocuk, engelliler, hayvan gibi bu gezegeni paylaştığımız her şeye karşı öncelikli bir sorumluluk var mı? Yok… Çünkü bunlar para kazanıldıktan sonra düşünülecek hususlar! İşte burada ayrılıyoruz! Geçtiğimiz yüzyılın başında sistemin aksaksız çalışabilmesi için dahiyane bir icatla; -Ülkelerin gelişmişlikleri kişi başına dolar cinsinden gelire endekslendi, dolayısıyla şirketlerin büyümesi de buna paralel şekillendi. -Herhangi bir değeri olmayan hisse değeri büyüklüğün kıstası oldu. 35 Milyar Dolarlık Enron bir gecede 80 cent’lik şirket oluverdi! -Gölge şirketler vurgun yapabilsinler diye borsalar geliştirildi. Yani “para” bir değer oldu! Önce para kazanalım sonra diğer işlere bakarız anlayışı yaşam tarzı olarak kabul edildi. Tıpkı bizdeki “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” rezaleti gibi… Gezegenimiz tükeniyor! Günümüzde 1,5 milyar insanın içilebilecek suya erişemediği dünyamızda, bir kadın çantasının üretimi için 8.200 litre su tüketildiği noktasına gelindi. Elimize geçen yarım litrelik bir pet şişe suyun ekonomimize maliyeti aslında 5,5 litre su! Bunun 5 litresi pet şişenin üretiminde kullanılan miktar. Kullanılan pet şişenin doğada çözülemeyişi de cabası! Gezegenimiz tükeniyor! Küresel ısınma-iklim değişikliği gibi tüm insanlığı ilgilendiren sorunlar yaşamın geleceğini tehdit ediyor. Salgın hastalıklar, açlık, kuraklık, sıcak savaşlar nedeniyle yerlerinden, yurtlarından olan milyonlarca insanın kitlesel göç ve mültecilik sorunu yanı başımızda. Tarım alanları hem azalıyor hem de niteliğini kaybediyor. İçimiz acıyor, çözümün bir parçası olmak, en azından bir ucundan tutmak istiyoruz. Ne yapmalıyız diye düşündüğümüzde, “Bireysel Sorumluluğun” öne çıktığını görüyoruz. Bireysel sorumluluk bilincinde olabilmek için, “tebaa”, “sürü” olmayı reddedip “Sorumlu birey” olmayı seçmemiz gerekiyor. Bu seçimi yapabileceğimiz, bu bilince erişebileceğimiz sistemin adı da “Katılımcı Demokrasidir!” Kendimiz, yavrularımız, gelecek nesillerimiz için “Dikta Yönetimlerine”, “Tek Adam Yönetimlerine” “Biat Kültürüne” karşı çıkıp, ülkemizde gerçek ve standartları yüksek bir demokratik rejim için çok çalışmalıyız, çok… Sağlık ve başarı dileklerimle 16 Kasım 2017 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 16 Kasım 2017 - Perşembe
Rıfat SERDAROĞLU

SORUMLULUKLARIMIZDAN SORUMLU OLMAK

Değerli dostum Salim Kadıbeşegil, 9 Kasım’da konusu yukarıdaki başlık olan bir konuşma yaptı. Sizlerle paylaşmak istedim.

Salim Bey, üzerinde “Sürdürebilirlik Direktörü” yazan ilk kartviziti 2001 yılında San Francisco’da düzenlenen uluslararası bir kongrenin kahve molasında küresel bir şirkette görev yapan bir yöneticide görür ve sorar; “Sosyal Sorumluluk değil, sürdürebilirlik mi diyorsunuz?” Aldığı yanıt çok ilginçtir; “Şirketlerin sürdürebilirlik stratejisi yoksa kurumsal sosyal sorumluluk adı altında yapacakları çalışmalar hayırseverlikten başka bir şey değildir. Tabii ki hayırseverlik de güzel bir şey ancak çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir dünya bırakmazsak, hayırseverlik yapmak için bile çok geç kalınmış bir dünyanın içinde bulurlar kendilerini!”

Yani, “önce kirletelim sonra temizleriz” anlayışı bizi kurumsal sosyal sorumluluğa götürmez! Gerçekten genel olarak kurumsal sosyal sorumluluktan çıkardığımız anlam, üretelim-dağıtalım-satalım- elde ettiğimiz kârın bir kısmını, toplumun ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz konulara harcayalım şeklindedir.

Bu anlayışın içinde üretirken, dağıtırken, satarken, hakkaniyetli olmak var mı? Şeffaflık, hesap verebilirlik var mı? Doğal kaynakların korunması, insan hakları, tüketici hakları, kadın, çocuk, engelliler, hayvan gibi bu gezegeni paylaştığımız her şeye karşı öncelikli bir sorumluluk var mı? Yok… Çünkü bunlar para kazanıldıktan sonra düşünülecek hususlar! İşte burada ayrılıyoruz!

Geçtiğimiz yüzyılın başında sistemin aksaksız çalışabilmesi için dahiyane bir icatla; -Ülkelerin gelişmişlikleri kişi başına dolar cinsinden gelire endekslendi, dolayısıyla şirketlerin büyümesi de buna paralel şekillendi. -Herhangi bir değeri olmayan hisse değeri büyüklüğün kıstası oldu. 35 Milyar Dolarlık Enron bir gecede 80 cent’lik şirket oluverdi! -Gölge şirketler vurgun yapabilsinler diye borsalar geliştirildi. Yani “para” bir değer oldu! Önce para kazanalım sonra diğer işlere bakarız

anlayışı yaşam tarzı olarak kabul edildi. Tıpkı bizdeki “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” rezaleti gibi…

Gezegenimiz tükeniyor! Günümüzde 1,5 milyar insanın içilebilecek suya erişemediği dünyamızda, bir kadın çantasının üretimi için 8.200 litre su tüketildiği noktasına gelindi.

Elimize geçen yarım litrelik bir pet şişe suyun ekonomimize maliyeti aslında 5,5 litre su! Bunun 5 litresi pet şişenin üretiminde kullanılan miktar. Kullanılan pet şişenin doğada çözülemeyişi de cabası!

Gezegenimiz tükeniyor! Küresel ısınma-iklim değişikliği gibi tüm insanlığı ilgilendiren sorunlar yaşamın geleceğini tehdit ediyor. Salgın hastalıklar, açlık, kuraklık, sıcak savaşlar nedeniyle yerlerinden, yurtlarından olan milyonlarca insanın kitlesel göç ve mültecilik sorunu yanı başımızda. Tarım alanları hem azalıyor hem de niteliğini kaybediyor. İçimiz acıyor, çözümün bir parçası olmak, en azından bir ucundan tutmak istiyoruz.

Ne yapmalıyız diye düşündüğümüzde, “Bireysel Sorumluluğun” öne çıktığını görüyoruz. Bireysel sorumluluk bilincinde olabilmek için, “tebaa”, “sürü” olmayı reddedip “Sorumlu birey” olmayı seçmemiz gerekiyor. Bu seçimi yapabileceğimiz, bu bilince erişebileceğimiz sistemin adı da “Katılımcı Demokrasidir!”

Kendimiz, yavrularımız, gelecek nesillerimiz için “Dikta Yönetimlerine”, “Tek Adam Yönetimlerine” “Biat Kültürüne” karşı çıkıp, ülkemizde gerçek ve standartları yüksek bir demokratik rejim için çok çalışmalıyız, çok…

Sağlık ve başarı dileklerimle 16 Kasım 2017 Rifat Serdaroğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.