Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

KÜLLİYE-İ MİLLİ

(Bu yazıda adı geçen kişi ve kuruluşların tamamı hayalidir. Yazı sırasında hiçbir hayvana zarar verilmemiştir.) 1)CNN TV; Yalakalık Nasıl Yapılır Programı, Saray’ın Araştırmacı Gazetecisi Abdülkabir Mezarlıkağacı; “Efendim bakın önce bir yanlış anlamayı düzeltmeliyim. Sayın Cumhurbaşkanımız ÖSO güçleri için (Kuvayı Milli) demedi ya dil sürçtü ya da sizler yanlış anladınız. Kendileri aynı cümlede, hem ÖSO’yu biz ABD ile beraber kurduk deyip hem de ÖSO’ya (Kuvayı Milli) der mi? Demez bittabi! Beyefendinin dediği (Külliye-i Milli) kelimesidir. Zaten Saray çalışanlarına bakarsanız Kürdü-Türk’ü-Çerkes’i-Roman’ı-Arnavut’u Boşnak’ı hepsi bir arada. Her türlü milliyetçiliği ayak altına almış bir topluluk bu! ÖSO da öyle! İçinde ne ararsan var! Her meşrepten adam var! Arap’ı-Kürdü-Yalellisi-El Kaidesi-El Nusra’cı- Suriyelisi- insan ciğeri yiyeni-Delisi-vahşisi hepsi! Yeter ki parayı eksik etmeyin. Bu yüzden biz ona Külliye-i Milli diyoruz… 2)Sarayın Has Oda Bölümü, Sultan, ecdadından kalan madalyalara bakıyordu! Hepsi birer sanat eseri idiler. Kendisinin ise sadece bir tane madalyası vardı! Musevi kullarının taktığı “Cesaret Madalyası.” Kendisi aynı zamanda Başkomutan olduğundan, ordusu Şam Vilayeti civarında savaşırken, görüntü için de olsa madalya takmak şarttı. Yahudi Madalyasını takamayacağına göre “Hazine-i Hümayun” dairesinden getirttiği ecdat madalyalarından birkaç tane takmalıydı. Abdülhamit dedesinin madalyalarını taktı, kılıcını kuşandı ve kullarına hitap etmek üzere Meclisi Mebusan’a doğru binlerce at eşliğinde yola çıktı… 3)Meclisi Mebusan Salonu; Sultan’ın konuşma yapacağı salon lebalep doluydu. Ön sıralara Sultan’ın her dediğine kafa sallayacak “hık deyici bademler” oturtulmuştu. Ortada mebuslar, en arka sıralara da arada bir bağırmaları için Saray İç Oğlanlarından oluşan bir ekip yerleştirilmişti. Sultan Allah, Allah nidalarıyla kürsüye geldi; “Kahraman ordumuzun fethettiği dağa, tepe hatta tepecik diyen gafillerin olduğunu duyarız. Bunlar bizim gemilerimize de gemicik diyen gafillerdir. Hatta bunlara tababet sınıfından bazı hekimlerin de katıldığı malumumuzdur. Soyu büyük Soylu Paşa’ya talimat verdim, hepsini zaptiyelere yakalattı. Yedikule’ye koydular. Biz kararlıyız. Ecdadımızın bir zamanlar yaptığı gibi, Suriye’den girip Mısır’dan çıkarız. Önümüze geleni ezdik ve yine ezeriz…” Bu arada Saray İç Oğlanları bağırmaya başladılar; “Paskal bizi diskoya götür, Numa bizi diskoya götür!” Paskal Numa kim, disko nedir bilmeyen Sultan, önce şaşırdı ama çabucak toparlanıp; “Durun bakalım, gidilecekse önce ben giderim, siz sonra gelirsiniz” dedi. Böylece, savaş bittikten sonra ordusunun başına geçecek ilk Sultanımıza sahip olduk… Değerli Okurlar; Sizlere uyduruk bir hikâye anlattığımın farkındasınız değil mi? Eğer bana “neden böyle uyduruk şeyler anlattın” diye sorarsanız, ben de size, doğruları yıllardır anlatıyoruz, ülkenin bu hale geleceğini söylüyoruz da ne oldu, diye yanıt veririm! Kendi kaderine el koymayan, hırsıza boyun eğen, çapsız hainleri alkışlayan, sıkışınca işini Allah’a havale eden bir toplumun huzur bulması mümkün değildir! TBMM İnsan Hakları Komisyonunda görev yaparken yurt içi ve yurt dışında çok sayıda cezaevi inceledim. Doğu’daki bir cezaevinde adamın birine “Ateist Hoca” adını taktıklarını duydum. Adamı çağırdım, neden böyle yahu hem Hoca hem Ateist, nasıl iş bu diye sordum; “Abi, ben köy ile kasaba arasında yolcu taşıyan bir otobüs şoförüydüm. Cuma günleri de köy Camisinde din görevlisi olmadığından Allah rızası için imamlık yapardım. Bir gün dağ yolunda otobüsün freni patladı. Binbir zorlukla ve el freninin yardımıyla otobüsü durdurdum. Bi baktım yolcuların hepsi “Allah bizi kurtardı” diye dua ediyorlar. Yav, sizi ben kurtardım, Allah’ı bu işe karıştırmayın dedim, tartışma çıktı. Ben de inadına el frenini bırakıp, “Hadi abicim Allah kurtarsın” deyip atladım otobüsten. 6 kişi ölmüş, beni de buraya attılar işte…” Böyle giderse, yakında biz de galiba aynı şeyi söyleyeceğiz. Gidiş o gidiş… Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Şubat 2018 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 01 Şubat 2018 - Perşembe
Rıfat SERDAROĞLU

KÜLLİYE-İ MİLLİ

(Bu yazıda adı geçen kişi ve kuruluşların tamamı hayalidir. Yazı sırasında hiçbir hayvana zarar verilmemiştir.)

1)CNN TV; Yalakalık Nasıl Yapılır Programı, Saray’ın Araştırmacı Gazetecisi Abdülkabir Mezarlıkağacı; “Efendim bakın önce bir yanlış anlamayı düzeltmeliyim. Sayın Cumhurbaşkanımız ÖSO güçleri için (Kuvayı Milli) demedi ya dil sürçtü ya da sizler yanlış anladınız. Kendileri aynı cümlede, hem ÖSO’yu biz ABD ile beraber kurduk deyip hem de ÖSO’ya (Kuvayı Milli) der mi? Demez bittabi! Beyefendinin dediği (Külliye-i Milli) kelimesidir. Zaten Saray çalışanlarına bakarsanız Kürdü-Türk’ü-Çerkes’i-Roman’ı-Arnavut’u Boşnak’ı hepsi bir arada. Her türlü milliyetçiliği ayak altına almış bir topluluk bu! ÖSO da öyle! İçinde ne ararsan var! Her meşrepten adam var! Arap’ı-Kürdü-Yalellisi-El Kaidesi-El Nusra’cı- Suriyelisi- insan ciğeri yiyeni-Delisi-vahşisi hepsi! Yeter ki parayı eksik etmeyin. Bu yüzden biz ona Külliye-i Milli diyoruz…

2)Sarayın Has Oda Bölümü, Sultan, ecdadından kalan madalyalara bakıyordu! Hepsi birer sanat eseri idiler. Kendisinin ise sadece bir tane madalyası vardı! Musevi kullarının taktığı “Cesaret Madalyası.” Kendisi aynı zamanda Başkomutan olduğundan, ordusu Şam Vilayeti civarında savaşırken, görüntü için de olsa madalya takmak şarttı. Yahudi Madalyasını takamayacağına göre “Hazine-i Hümayun” dairesinden getirttiği ecdat madalyalarından birkaç tane takmalıydı. Abdülhamit dedesinin madalyalarını taktı, kılıcını kuşandı ve kullarına hitap etmek üzere Meclisi Mebusan’a doğru binlerce at eşliğinde yola çıktı…

3)Meclisi Mebusan Salonu; Sultan’ın konuşma yapacağı salon lebalep doluydu. Ön sıralara Sultan’ın her dediğine kafa sallayacak “hık deyici bademler” oturtulmuştu. Ortada mebuslar, en arka sıralara da arada bir bağırmaları için Saray İç Oğlanlarından oluşan bir ekip yerleştirilmişti. Sultan Allah, Allah nidalarıyla kürsüye geldi; “Kahraman ordumuzun fethettiği dağa, tepe hatta tepecik diyen gafillerin olduğunu duyarız. Bunlar bizim gemilerimize de gemicik diyen gafillerdir. Hatta bunlara tababet sınıfından bazı hekimlerin de katıldığı malumumuzdur.

Soyu büyük Soylu Paşa’ya talimat verdim, hepsini zaptiyelere yakalattı. Yedikule’ye koydular. Biz kararlıyız. Ecdadımızın bir zamanlar yaptığı gibi, Suriye’den girip Mısır’dan çıkarız. Önümüze geleni ezdik ve yine ezeriz…” Bu arada Saray İç Oğlanları bağırmaya başladılar; “Paskal bizi diskoya götür, Numa bizi diskoya götür!” Paskal Numa kim, disko nedir bilmeyen Sultan, önce şaşırdı ama çabucak toparlanıp; “Durun bakalım, gidilecekse önce ben giderim, siz sonra gelirsiniz” dedi. Böylece, savaş bittikten sonra ordusunun başına geçecek ilk Sultanımıza sahip olduk…

Değerli Okurlar; Sizlere uyduruk bir hikâye anlattığımın farkındasınız değil mi? Eğer bana “neden böyle uyduruk şeyler anlattın” diye sorarsanız, ben de size, doğruları yıllardır anlatıyoruz, ülkenin bu hale geleceğini söylüyoruz da ne oldu, diye yanıt veririm! Kendi kaderine el koymayan, hırsıza boyun eğen, çapsız hainleri alkışlayan, sıkışınca işini Allah’a havale eden bir toplumun huzur bulması mümkün değildir!

TBMM İnsan Hakları Komisyonunda görev yaparken yurt içi ve yurt dışında çok sayıda cezaevi inceledim. Doğu’daki bir cezaevinde adamın birine “Ateist Hoca” adını taktıklarını duydum. Adamı çağırdım, neden böyle yahu hem Hoca hem Ateist, nasıl iş bu diye sordum; “Abi, ben köy ile kasaba arasında yolcu taşıyan bir otobüs şoförüydüm. Cuma günleri de köy Camisinde din görevlisi olmadığından Allah rızası için imamlık yapardım. Bir gün dağ yolunda otobüsün freni patladı. Binbir zorlukla ve el freninin yardımıyla otobüsü durdurdum. Bi baktım yolcuların hepsi “Allah bizi kurtardı” diye dua ediyorlar. Yav, sizi ben kurtardım, Allah’ı bu işe karıştırmayın dedim, tartışma çıktı. Ben de inadına el frenini bırakıp, “Hadi abicim Allah kurtarsın” deyip atladım otobüsten. 6 kişi ölmüş, beni de buraya attılar işte…”

Böyle giderse, yakında biz de galiba aynı şeyi söyleyeceğiz. Gidiş o gidiş…

Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Şubat 2018 Rifat Serdaroğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.