Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

HANGİSİNİ DÜZELTELİM Kİ!

HANGİSİNİ DÜZELTELİM Kİ! Adamın biri “Kurban” konusunu anlatıyormuş; “Çocuğu olmayan Hz. Davut, Allah’a dua etmiş. Ya rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim, demiş. Duası tutmuş, Hz. Davut kızının adını Ayşe koymuş! Gel zaman, git zaman çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş.  Hz Davut kızı yatırmış tam kesecekken, Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve ‘Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş. İşte dinimize göre ‘Kurban’ olayı budur!” Dinleyenlerden biri dayanamayarak, şunları söylemiş; “Yahu bunun neresini düzeltelim! Hz Davut değil Hz İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koyun!” Erdoğan, Ailesi ve müritlerinin 2002 yılında başımıza çöktüklerinden bu yana hemen her gün bir saçmalıkla, bir ilkellikle, bir dertle karşılaşıyoruz.  Yurtdışında alay konusu olmaya devam ediyoruz. İspanya’dan, Almanya’ya, İtalya’dan Fransa’ya kadar her ülkede mizah yazarları, komedi sanatçıları televizyonlarda, gazetelerde Cumhur’un Başı ve icraatlarıyla alay ediyorlar. Hele İspanya Televizyonlarında, 17/25 Hırsızlık/Yolsuzluk/Rüşvet olaylarıyla öyle şeyler söyleniyor ki, utanmamak, üzülmemek mümkün değil. Şimdi sırada;  Saray’ın, Anayasa Mahkemesi kararları ile girdiği hukuki temelden yoksun mücadelesi! Emine Erdoğan’ın Cumhuriyet Dönemini enkaza benzeten, kin kokan konuşması! Başkent Ankara’nın göbeğinde, tam da hilafet ’in kaldırıldığı gün, Şeriat heveslisi 5000 kişi tarafından yapılan toplantıda yeniden hilafet sancağı açılması ve Cumhuriyete yapılan saldırılar! Emine Erdoğan’ın “Harem bir okuldur” sözleri! Adalet Bakanı “İmam Bekir” in, Anayasa Mahkemesini kapatmaya varan tehditleri! Bilal Erdoğan’ın İtalya’da devam eden “Kara Para” Davası, gibi olayların oradaki gazete ve televizyonlarda sunulması var! Tabii ki mizah yoluyla… Tüm bu olaylara gazetecilik açısından baktığımızda, bunların hepsi “Manşetlik Haber” olarak görülmelidir. Ancak Türkiye’deki iki-üç ciddi gazete hariç bunlar ve benzeri olaylar yazılamaz, gösterilemez! Çünkü Türkiye’de “Basın Özgürlüğü” yoktur. Medyanın “adet” olarak büyük bir kısmı, Erdoğan’ın doğrudan emrindedir. Geri kalanların büyük bir kısmı ise, devlet gücüyle korkutulmuş, sindirilmiş, emir kulu yapılmışlardır. Gazetelerin, televizyonların yönetimlerine kendi adamlarını getirdiler. Bu arada, kendilerini gerçek birer gazeteci olarak tanıdığım bazı eski dostların, yüz seksen derece dönerek kendilerini “Para” için nasıl sattıklarını gördüm.  Sayıları o kadar çok ki, bunları düzeltmek mümkün değil. Bugün size ikisinden söz etmek isterim;  Fikret Bila ve Erdal Şafak. Biri Milliyet’in diğeri Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni! İkisi de sözüm ona Sosyal Demokrat! 2002 öncesi çok önemli haberlere imza attılar. Bendeki kanaatları, Fikret ve Erdal asla kalemlerini satmazlar, aç kalırlar ama onurlu meslek yaşamlarına leke sürdürmezler idi! Biri, Başbakan karşısında salya-sümük ağlayan 80 yaşındaki patronu kanalıyla Erdoğan ailesine çalışıyor, diğeri Erdoğan’ın emri ve Binali’nin düzenlemesiyle oluşan haram havuzunda debelenip duruyor… Merak etiğim şudur; Türkiye yarın normal demokrat düzene geçtiğinde bu kişiler çocuklarına, torunlarına biz gazeteci idik diyebilecekler mi? Veya ilerde torunları “Bizim dedelerimiz gazeteci idiler” diyebilecekler mi? Bunlardan o kadar çok var ki, bir ömür düzeltmeye uğraşsan yetişemezsin! Filozof Bergamus ne demiş; “Yamuk ağaçtan hiç düz baston çıkar mı?”   Sağlık ve başarı dileklerimle 12 Mart 2016 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 12 Mart 2016 - Cumartesi
Rıfat SERDAROĞLU

HANGİSİNİ DÜZELTELİM Kİ!

HANGİSİNİ DÜZELTELİM Kİ!

Adamın biri “Kurban” konusunu anlatıyormuş;
“Çocuğu olmayan Hz. Davut, Allah’a dua etmiş. Ya rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim, demiş. Duası tutmuş, Hz. Davut kızının adını Ayşe koymuş! Gel zaman, git zaman çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş. 
Hz Davut kızı yatırmış tam kesecekken, Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve ‘Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş. İşte dinimize göre ‘Kurban’ olayı budur!”
Dinleyenlerden biri dayanamayarak, şunları söylemiş;
“Yahu bunun neresini düzeltelim! Hz Davut değil Hz İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koyun!”

Erdoğan, Ailesi ve müritlerinin 2002 yılında başımıza çöktüklerinden bu yana hemen her gün bir saçmalıkla, bir ilkellikle, bir dertle karşılaşıyoruz. 
Yurtdışında alay konusu olmaya devam ediyoruz. İspanya’dan, Almanya’ya, İtalya’dan Fransa’ya kadar her ülkede mizah yazarları, komedi sanatçıları televizyonlarda, gazetelerde Cumhur’un Başı ve icraatlarıyla alay ediyorlar.

Hele İspanya Televizyonlarında, 17/25 Hırsızlık/Yolsuzluk/Rüşvet olaylarıyla öyle şeyler söyleniyor ki, utanmamak, üzülmemek mümkün değil.

Şimdi sırada; 
Saray’ın, Anayasa Mahkemesi kararları ile girdiği hukuki temelden yoksun mücadelesi!
Emine Erdoğan’ın Cumhuriyet Dönemini enkaza benzeten, kin kokan konuşması!
Başkent Ankara’nın göbeğinde, tam da hilafet ’in kaldırıldığı gün, Şeriat heveslisi 5000 kişi tarafından yapılan toplantıda yeniden hilafet sancağı açılması ve Cumhuriyete yapılan saldırılar!
Emine Erdoğan’ın “Harem bir okuldur” sözleri!
Adalet Bakanı “İmam Bekir” in, Anayasa Mahkemesini kapatmaya varan tehditleri!
Bilal Erdoğan’ın İtalya’da devam eden “Kara Para” Davası, gibi olayların oradaki gazete ve televizyonlarda sunulması var! Tabii ki mizah yoluyla…

Tüm bu olaylara gazetecilik açısından baktığımızda, bunların hepsi “Manşetlik Haber” olarak görülmelidir. Ancak Türkiye’deki iki-üç ciddi gazete hariç bunlar ve benzeri olaylar yazılamaz, gösterilemez!
Çünkü Türkiye’de “Basın Özgürlüğü” yoktur. Medyanın “adet” olarak büyük bir kısmı, Erdoğan’ın doğrudan emrindedir. Geri kalanların büyük bir kısmı ise, devlet gücüyle korkutulmuş, sindirilmiş, emir kulu yapılmışlardır.

Gazetelerin, televizyonların yönetimlerine kendi adamlarını getirdiler. Bu arada, kendilerini gerçek birer gazeteci olarak tanıdığım bazı eski dostların, yüz seksen derece dönerek kendilerini “Para” için nasıl sattıklarını gördüm. 
Sayıları o kadar çok ki, bunları düzeltmek mümkün değil.

Bugün size ikisinden söz etmek isterim; 
Fikret Bila ve Erdal Şafak. Biri Milliyet’in diğeri Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni!
İkisi de sözüm ona Sosyal Demokrat! 2002 öncesi çok önemli haberlere imza attılar. Bendeki kanaatları, Fikret ve Erdal asla kalemlerini satmazlar, aç kalırlar ama onurlu meslek yaşamlarına leke sürdürmezler idi!

Biri, Başbakan karşısında salya-sümük ağlayan 80 yaşındaki patronu kanalıyla Erdoğan ailesine çalışıyor, diğeri Erdoğan’ın emri ve Binali’nin düzenlemesiyle oluşan haram havuzunda debelenip duruyor…

Merak etiğim şudur;
Türkiye yarın normal demokrat düzene geçtiğinde bu kişiler çocuklarına, torunlarına biz gazeteci idik diyebilecekler mi? Veya ilerde torunları “Bizim dedelerimiz gazeteci idiler” diyebilecekler mi?

Bunlardan o kadar çok var ki, bir ömür düzeltmeye uğraşsan yetişemezsin!
Filozof Bergamus ne demiş; “Yamuk ağaçtan hiç düz baston çıkar mı?”

 

Sağlık ve başarı dileklerimle 12 Mart 2016
Rifat Serdaroğlu


Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.