Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

BİTMEYEN KİN

Köşe yazarlarımızın önemli bir kısmında ve bazı aydınlarımızda anlaşılmaz bir Demokrat Parti düşmanlığı vardır. Bunlar ülkenin içinde bulunduğu tek adam yönetimini, anayasa ve insan hakları ihlallerini, yargının dün FETÖ’ye bugün ise Saray’ın emrine verilmesini, hukuk devleti ve lâikliğin yok edilmesini, ülkenin anayasaya ve TBMM içtüzüğüne aykırı KHK’ler ile yönetilmesini açıkça ve cesurca yazamazlar, eleştiremezler. Ama korkularından ama gazetelerinin kapatılmasından, ama RTÜK’ten çekindiklerinden, kişisel hırslarını Demokrat Partiye vurarak tatmin ederler. Hem yanlış ve çarpıtılmış bilgilerle yazarlar hem 80-90 yıl öncesi yaşanan olayları DP’ye yamarlar hem de yaşayan sorumlu tek mensubu kalmamış ve askeri darbe ile iktidardan indirilmiş, liderleri haksızca idam edilmiş bir “Halk Hareketine” insafsızca yüklenirler. Türk Milletini iyi tanıyanlar bilirler ki, bugün bile Demokrat Parti, Bayar, Menderes ismi geçtiğinde milyonlarca insanın içi cız eder, gözleri yaşarır. Bu duygu babadan çocuklara intikal eder ve sürer gider. (Bugünkü DP’nin gerçek Demokrat Parti ile bir ilgisi yoktur. Said-i Nursi hayranı bir Genel Başkan, Kılıçdaroğlu’nun sırtına binmiş, kendi ilinde bile partisinden aday olamamış bir zavallı) Ülke insanı yeterince bölünmüşken, Cumhuriyet çatır-çatır çökerken bu tarz yazıların AKP’den başka kimin işine yarayacağını ve demokrat kitlenin niçin zorla AKP’nin yanına itilmek istendiğini bir türlü anlamış değilim. Üstelik iftira sayılabilecek, yanlışları yazarak! Bir Sayın köşe yazarı, “Muğlalı Mustafa Paşa” olayını yazdı. Yazının tamamını okunduğunda, Demokrat Parti sanki, Şehit Asteğmen Kubilay’ı kesen Derviş Memed ile aynı çizgide imiş gibi bir izlenim veriyor! Gerçek böyle mi? 21 Temmuz 1946 seçimleri “Açık Oy-Gizli Sayım” olarak yapıldı. Sonuç; CHP 395 Milletvekili, DP 66 Milletvekili, Bağımsızlar 4 Milletvekili. -Mustafa Muğlalı Paşa hakkında 19 Ocak 1949’da başlatılan soruşturma sonucunda, Genelkurmay Askeri Mahkemesi 23 Kasım 1949’da “Görevsizlik” kararı verdi ve tutukluluk hali kalktı. (CHP İktidarda) Askeri Yargıtay 9 Ocak 1950’de bu kararı bozdu ve 2 Mart 1950’de Muğlalı Paşayı idama mahkûm etti. (CHP 395 Milletvekili ile iktidarda-Milli Şef İnönü Cumhurbaşkanı) Bu idam kararı Muğlalı Paşanın yaşı (68) dikkate alınarak 20 yıl hapse çevrildi. Paşa, GATA tarafından verilen “İleri derecede aklî yetersizlik” raporu ile tahliye edildi. 1 Mart 1951’de vefat etti. Düşünebiliyor musunuz? Tüm bu yargılama safhasında Türkiye yönetiminde, tarihi kişiliği ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türk Ordusu üstünde tartışmasız en büyük etkisi olan rahmetli İnönü olacak, her şey ona danışılarak yapılacak, ama suçlu rahmetli Menderes ve arkadaşları olacak! Bu konuyu tarihçilere ve herkesin vicdanına bırakıp, bir diğer yanlışı düzeltmeye geçelim; Köy Enstitülerini Demokrat Parti kapattı… Çağımıza uyarlanacak şekliyle, Türk gençliğine “Dünya Vatandaşı” olabilecek eğitimi verecek, yabancı dil öğretecek Köy Enstitüleri bugün için kurtuluşumuzun anahtar kurumlarından biri olabilirdi! Tez zamanda Türk Milletinin hizmetine tekrar sokulacaktır. DOĞRU Parti programında bu vardır. Tarihleriyle ve resmi rakamlarıyla Köy Enstitüleri macerasına beraberce bakalım; -Köy Enstitülerinin temeli 1936 yılında M. Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından başlatılan “Köy Eğitmeni Projesi” ile atılmıştır. -17 Nisan 1940’ta TBMM’de Köy Enstitüleri Kanunu kabul edilir. -1943 yılında 2.Milli Eğitim Şurasında, Köy Enstitüleri “İptidailiğe Dönüş” olarak kabul edilir. (Şura kayıtları incelenebilir) -1946 yılında, Bakan Hasan Ali Yücel ve enstitülerin mimarı Genel Müdür İ.H. Tonguç görevlerinden alınır. Millî Eğitim Bakanlığına (Dinci) Reşat Şemsettin Sirer getirilir. -1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlar ile öğretmene toprak verilmesi güçleştirilir, dağıtılan kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemelerin geri alınmasına karar verilir. Öğretmen, yeni Türk köyünün yapıcısı olmaktan çıkarılır, sadece okuma yazma öğreten bir memur haline getirilir. -1947 ve 1948 yıllarında çıkarılan 5012 ve 5210 sayılı kanunlar ile köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkarılır. -1947-48 ders yılında, Köy Enstitülerinin beyin kadrosunu üreten Yüksek Köy Enstitüleri kapatılır. (Bu kurum 1942-43 öğretim yılında açılmıştı) -29. 04. 1947 de çıkarılan yönetmelikle öğrencilerin okul yönetimine etkin olarak katılımları engellenir. -9 Mayıs 1947 tarihli genelge ile, Kız ve Erkek öğrenciler birbirinden ayrılır. -20 Mayıs 1947 tarihli genelge ile, dünya klasiklerinden yapılmış çeviriler toplattırılır ve yakılır. -1948 yılında öğretim programı değiştirilir, iş eğitimi ilkeleri kaldırılır, Köy Enstitüleri klasik okullara dönüştürülür. Tüm bunlar yapılırken, CHP 395 Milletvekili ile tek başına iktidardadır ve başında İnönü gibi bir tarihi şahsiyet vardır. Rahmetli İnönü ve CHP’li 395 Milletvekili kabul etmese idi, tüm bunlar nasıl olacaktı? 1954 yılında işlevsiz hale getirilmiş, normal okul haline dönüştürülmüş Köy Enstitüleri Demokrat Parti tarafından kapatılmıştır. Yazıyı bağlayalım; Köy Enstitülerini DP kapattı demek akla ve tarihi gerçeklere aykırıdır. Doğrusu şu olmalıdır; Önce iktidar partisi CHP, Köy Enstitüleri mucizesini yaratan rahmetli Yücel ve Tonguç’u görevden almış, yerine dinci bir Bakan getirilmiş, enstitünün bütün hayat damarları teker-teker koparılmış, Köy Enstitüleri kuşa döndürülmüş daha sonra iktidar partisi DP, 1946 Truman Doktrini ile Türkiye’ye yapılacak askeri ve ekonomik yardım karşılığı olarak “Köy Enstitülerinin kapatılması” dayatmasına ve içlerindeki toprak ağası Milletvekillerinin baskılarına CHP gibi dayanamayarak bu güzel fidanın yok edilmesine karar vermiştir! Yapılan yanlıştır… 21 yıl AKP’ye katlandınız sustunuz. Davutoğlu-Babacan gibi AKP Larvalarını kabul ettiniz. Sivas katliamının sorumlularını bile “Bilge” diye alkışladınız. Said-i Nursi’yi “Önder” kabul eden adamın, CB Yardımcısı olmasına razı oldunuz. Ölen biziz, asılanlar biziz, malvarlıklarımıza çökülen bizleriz. Hiç mi vicdanlar titremez? Tüm bunlara rağmen şimdi daha fazla bölünme zamanı değildir.  Zaman, Demokrasi-Laik Cumhuriyet-Hukuk Devleti -Atatürk Devrimleri ve çağdaşlık ışığı altında toplanmak ve her türlü diktaya insanlık onuru adına karşı çıkmak zamanıdır… Gerisi 14 Mayıs’tan sonra! Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Nisan 2023 Rifat Serdaroğlu DOĞRU Parti Genel Başkanı
Ekleme Tarihi: 27 Nisan 2023 - Perşembe
Rıfat SERDAROĞLU

BİTMEYEN KİN

Köşe yazarlarımızın önemli bir kısmında ve bazı aydınlarımızda anlaşılmaz bir Demokrat Parti düşmanlığı vardır. Bunlar ülkenin içinde bulunduğu tek adam yönetimini, anayasa ve insan hakları ihlallerini, yargının dün FETÖ’ye bugün ise Saray’ın emrine verilmesini, hukuk devleti ve lâikliğin yok edilmesini, ülkenin anayasaya ve TBMM içtüzüğüne aykırı KHK’ler ile yönetilmesini açıkça ve cesurca yazamazlar, eleştiremezler.

Ama korkularından ama gazetelerinin kapatılmasından, ama RTÜK’ten çekindiklerinden, kişisel hırslarını Demokrat Partiye vurarak tatmin ederler. Hem yanlış ve çarpıtılmış bilgilerle yazarlar hem 80-90 yıl öncesi yaşanan olayları DP’ye yamarlar hem de yaşayan sorumlu tek mensubu kalmamış ve askeri darbe ile iktidardan indirilmiş, liderleri haksızca idam edilmiş bir
“Halk Hareketine” insafsızca yüklenirler.

Türk Milletini iyi tanıyanlar bilirler ki, bugün bile Demokrat Parti, Bayar, Menderes ismi geçtiğinde milyonlarca insanın içi cız eder, gözleri yaşarır.
Bu duygu babadan çocuklara intikal eder ve sürer gider. (Bugünkü DP’nin gerçek Demokrat Parti ile bir ilgisi yoktur. Said-i Nursi hayranı bir Genel Başkan, Kılıçdaroğlu’nun sırtına binmiş, kendi ilinde bile partisinden aday olamamış bir zavallı) Ülke insanı yeterince bölünmüşken, Cumhuriyet çatır-çatır çökerken bu tarz yazıların AKP’den başka kimin işine yarayacağını ve demokrat kitlenin niçin zorla AKP’nin yanına itilmek istendiğini bir türlü anlamış değilim. Üstelik iftira sayılabilecek, yanlışları yazarak!

Bir Sayın köşe yazarı, “Muğlalı Mustafa Paşa” olayını yazdı. Yazının tamamını okunduğunda, Demokrat Parti sanki, Şehit Asteğmen Kubilay’ı kesen Derviş Memed ile aynı çizgide imiş gibi bir izlenim veriyor! Gerçek böyle mi?

21 Temmuz 1946 seçimleri “Açık Oy-Gizli Sayım” olarak yapıldı.
Sonuç; CHP 395 Milletvekili, DP 66 Milletvekili, Bağımsızlar 4 Milletvekili.

-Mustafa Muğlalı Paşa hakkında 19 Ocak 1949’da başlatılan soruşturma sonucunda, Genelkurmay Askeri Mahkemesi 23 Kasım 1949’da “Görevsizlik” kararı verdi ve tutukluluk hali kalktı. (CHP İktidarda)
Askeri Yargıtay 9 Ocak 1950’de bu kararı bozdu ve 2 Mart 1950’de Muğlalı Paşayı idama mahkûm etti. (CHP 395 Milletvekili ile iktidarda-Milli Şef İnönü Cumhurbaşkanı)
Bu idam kararı Muğlalı Paşanın yaşı (68) dikkate alınarak 20 yıl hapse çevrildi. Paşa, GATA tarafından verilen “İleri derecede aklî yetersizlik” raporu ile tahliye edildi. 1 Mart 1951’de vefat etti.

Düşünebiliyor musunuz? Tüm bu yargılama safhasında Türkiye yönetiminde, tarihi kişiliği ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türk Ordusu üstünde tartışmasız en büyük etkisi olan rahmetli İnönü olacak, her şey ona danışılarak yapılacak, ama suçlu rahmetli Menderes ve arkadaşları olacak!
Bu konuyu tarihçilere ve herkesin vicdanına bırakıp, bir diğer yanlışı düzeltmeye geçelim;

Köy Enstitülerini Demokrat Parti kapattı…
Çağımıza uyarlanacak şekliyle, Türk gençliğine “Dünya Vatandaşı” olabilecek eğitimi verecek, yabancı dil öğretecek Köy Enstitüleri bugün için kurtuluşumuzun anahtar kurumlarından biri olabilirdi!
Tez zamanda Türk Milletinin hizmetine tekrar sokulacaktır. DOĞRU Parti programında bu vardır. Tarihleriyle ve resmi rakamlarıyla Köy Enstitüleri macerasına beraberce bakalım;

-Köy Enstitülerinin temeli 1936 yılında M. Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından başlatılan “Köy Eğitmeni Projesi” ile atılmıştır.
-17 Nisan 1940’ta TBMM’de Köy Enstitüleri Kanunu kabul edilir.
-1943 yılında 2.Milli Eğitim Şurasında, Köy Enstitüleri “İptidailiğe Dönüş” olarak kabul edilir. (Şura kayıtları incelenebilir)
-1946 yılında, Bakan Hasan Ali Yücel ve enstitülerin mimarı Genel Müdür
İ.H. Tonguç görevlerinden alınır. Millî Eğitim Bakanlığına (Dinci) Reşat Şemsettin Sirer getirilir.
-1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlar ile öğretmene toprak verilmesi güçleştirilir, dağıtılan kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemelerin geri alınmasına karar verilir. Öğretmen, yeni Türk köyünün yapıcısı olmaktan çıkarılır, sadece okuma yazma öğreten bir memur haline getirilir.
-1947 ve 1948 yıllarında çıkarılan 5012 ve 5210 sayılı kanunlar ile köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkarılır.
-1947-48 ders yılında, Köy Enstitülerinin beyin kadrosunu üreten Yüksek Köy Enstitüleri kapatılır. (Bu kurum 1942-43 öğretim yılında açılmıştı)
-29. 04. 1947 de çıkarılan yönetmelikle öğrencilerin okul yönetimine etkin olarak katılımları engellenir.
-9 Mayıs 1947 tarihli genelge ile, Kız ve Erkek öğrenciler birbirinden ayrılır.
-20 Mayıs 1947 tarihli genelge ile, dünya klasiklerinden yapılmış çeviriler toplattırılır ve yakılır.
-1948 yılında öğretim programı değiştirilir, iş eğitimi ilkeleri kaldırılır, Köy Enstitüleri klasik okullara dönüştürülür.

Tüm bunlar yapılırken, CHP 395 Milletvekili ile tek başına iktidardadır ve başında İnönü gibi bir tarihi şahsiyet vardır. Rahmetli İnönü ve CHP’li 395 Milletvekili kabul etmese idi, tüm bunlar nasıl olacaktı?
1954 yılında işlevsiz hale getirilmiş, normal okul haline dönüştürülmüş Köy Enstitüleri Demokrat Parti tarafından kapatılmıştır.

Yazıyı bağlayalım;
Köy Enstitülerini DP kapattı demek akla ve tarihi gerçeklere aykırıdır.
Doğrusu şu olmalıdır; Önce iktidar partisi CHP, Köy Enstitüleri mucizesini yaratan rahmetli Yücel ve Tonguç’u görevden almış, yerine dinci bir Bakan getirilmiş, enstitünün bütün hayat damarları teker-teker koparılmış, Köy Enstitüleri kuşa döndürülmüş daha sonra iktidar partisi DP, 1946 Truman Doktrini ile Türkiye’ye yapılacak askeri ve ekonomik yardım karşılığı olarak “Köy Enstitülerinin kapatılması” dayatmasına ve içlerindeki toprak ağası Milletvekillerinin baskılarına CHP gibi dayanamayarak bu güzel fidanın yok edilmesine karar vermiştir! Yapılan yanlıştır…

21 yıl AKP’ye katlandınız sustunuz. Davutoğlu-Babacan gibi AKP Larvalarını kabul ettiniz. Sivas katliamının sorumlularını bile “Bilge” diye alkışladınız. Said-i Nursi’yi “Önder” kabul eden adamın, CB Yardımcısı olmasına razı oldunuz. Ölen biziz, asılanlar biziz, malvarlıklarımıza çökülen bizleriz. Hiç mi vicdanlar titremez?
Tüm bunlara rağmen şimdi daha fazla bölünme zamanı değildir.
 Zaman, Demokrasi-Laik Cumhuriyet-Hukuk Devleti -Atatürk Devrimleri ve çağdaşlık ışığı altında toplanmak ve her türlü diktaya insanlık onuru adına karşı çıkmak zamanıdır… Gerisi 14 Mayıs’tan sonra!

Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Nisan 2023
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.