Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

AYDIN MIYIZ?

(Sayın Yusuf Samim Lütfü’nün Akıllı Adam ve Aydın Üzerine adlı yazısından yararlandım. Teşekkür ederim) Günümüz Türkiye’sinde siyasete-ticarete girmeyen, uluslararası istihbarat örgütleri ile teması olmayan, emperyalist devletlerin kirli sermayesinden beslenmeyen sadece Allah rızası için İslam’a karşılıksız hizmet eden Tarikat-Cemaat var mı? Bir elin parmaklarından daha az! Peki, çoğu esas işlevlerinden kopmuş bu fitne yuvalarının varmak istedikleri yer neresi? Elbette ki İslam Devleti! Zaten sakladıkları da yok. AKP iktidar olduğu andan itibaren, 1938’den beri yer altından yürüttükleri “Karşı Devrim” hareketlerini açıkça yapmaktalar. Hatta AKP’nin koruma ve yönlendirmesiyle Türk Devletinin en hassas birimlerine kadar sızdılar. Taa Türk Devletinin kozmik odasına kadar! Ve ne yazık ki, çok mesafe kat ettiler! Tamam da, bizler yani Türkler, vatanseverler, demokratlar, Türk Devletinin ekmeğini yiyip suyunu içenler, Lâik Cumhuriyete, Sosyal Hukuk Devletine, çağdaşlığa bağlı aydınlar olarak ne yapıyoruz? Bu vahşi saldırıyı püskürtmek, anayasal çerçevede hukuka bağlı olarak demokratik rejimi korumak için ne yapıyoruz? Bir aydın olarak üzerimize düşen görevi yerine getiriyor muyuz? Soru, şu şekilde de sorulabilir; Bizler, gerçek aydın mıyız? Halil Cibran, gerçek aydını şu örnekle anlatır; Bir gün göz der ki, “Uzaklarda mavi sislerle örtülü yüce bir dağ görüyorum.” Kulak, hemen kulak kesilir; “Dağ nerede? Onu duyamıyorum.” El, el yordamıyla birkaç hamle yapıp; “Dağa dokunmak için uğraşıyorum. Fakat dokunamıyorum.” Burun havayı uzun uzun kokladıktan sonra; “Dağ yok, kokusunu alamıyorum ki.” Göz, ümitsizce bakışlarını çevirir ve diğerleri aralarında gözün garip hayali (!) hakkında konuşurlar. Ve derler ki; “Gözün bir sorunu olmalı!” Aydın, vücudumuzdaki gözümüz gibidir. Aydın, bir toplumda geçerli olan değerlerle, gerçekler arasındaki uyumsuzluğu eğilip bükülmeden, gerekirse bedelini ödeyerek söyleyen kişidir. Fakat günümüzde “başarı odaklı vahşi kapitalist” düzende, “başarılı” olmak için her şeyin özellikle paranın geçerli sayıldığı ortamda, aydın hiç de makbul bir figür değildir. Çünkü, aydın gerçekler için mücadele ederken, akıllı insan (!) düzene uyup para kazanır! Diktatörlerle de anlaşır, yobazlarla da anlaşır. Yeter ki para, daha çok para, daha fazla para kazansın. 21’inci yüzyıl, “Aydın” ya da “Bilge” kişinin yerini “Akıllı Adam” figürünün aldığı bir yüzyıldır. Rahmetli Hilmi Ziya Ülken, toplumu oluşturan insanları dört sınıfa ayırır. En altta korkularıyla hareket eden eğitimsiz halk. İkinci sırada beklentileriyle hareket eden nispeten eğitimli insanlar. Üçüncü sırada marifetleri iltifata bağlı yöneticiler. (Akıllı İnsanlar “!”) En üstte ise hakikate göre hareket eden kâmil insanlar. (Gerçek Aydınlar) Türkiye’de şu an gerçek aydınlar maalesef suskun! Üniversiteler, akademisyenler, bilim insanları suskun! Türk İş Dünyası, Sendikalar ve Sivil Toplum Kuruluşları suskun! Medyanın yüzde 90’ı satılmış! Türkiye’de üniversitelerde okuyan 7 milyon gencimiz var. Türkiye’de tüm öğrenci sayısı 17 milyon 319 bin 433. Çalışma yaşamında, çalışan kadınlarımızın oranı yaklaşık %50. Böylesine eğitimli ve genç nüfus, “İran Benzeri” bir rejimde yaşamak riskini gördükleri halde, hiçbir itirazları yok! Eğer “Aydın” olduğumuzu iddia ediyorsak, gereğini yapmalıyız. Gereği, Türk Milletini ayağa kaldırıp, AKP-MHP işbirliğini başımızdan atmaktır. Karar verecek olan da sizsiniz, çare olacak olan da sizsiniz. Ya dediğimizi yapacak ve Türk Milletinin gerçek aydınlarına destek olacaksınız ya da faşist diktaya boyun eğeceksiniz! Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Mayıs 2019 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 26 Nisan 2019 - Cuma
Rıfat SERDAROĞLU

AYDIN MIYIZ?

(Sayın Yusuf Samim Lütfü’nün Akıllı Adam ve Aydın Üzerine adlı yazısından yararlandım. Teşekkür ederim)

Günümüz Türkiye’sinde siyasete-ticarete girmeyen, uluslararası istihbarat örgütleri ile teması olmayan, emperyalist devletlerin kirli sermayesinden beslenmeyen sadece Allah rızası için İslam’a karşılıksız hizmet eden Tarikat-Cemaat var mı? Bir elin parmaklarından daha az!

Peki, çoğu esas işlevlerinden kopmuş bu fitne yuvalarının varmak istedikleri yer neresi? Elbette ki İslam Devleti! Zaten sakladıkları da yok. AKP iktidar olduğu andan itibaren, 1938’den beri yer altından yürüttükleri “Karşı Devrim” hareketlerini açıkça yapmaktalar. Hatta AKP’nin koruma ve yönlendirmesiyle Türk Devletinin en hassas birimlerine kadar sızdılar. Taa Türk Devletinin kozmik odasına kadar! Ve ne yazık ki, çok mesafe kat ettiler!

Tamam da, bizler yani Türkler, vatanseverler, demokratlar, Türk Devletinin ekmeğini yiyip suyunu içenler, Lâik Cumhuriyete, Sosyal Hukuk Devletine, çağdaşlığa bağlı aydınlar olarak ne yapıyoruz?

Bu vahşi saldırıyı püskürtmek, anayasal çerçevede hukuka bağlı olarak demokratik rejimi korumak için ne yapıyoruz? Bir aydın olarak üzerimize düşen görevi yerine getiriyor muyuz? Soru, şu şekilde de sorulabilir; Bizler, gerçek aydın mıyız?

Halil Cibran, gerçek aydını şu örnekle anlatır; Bir gün göz der ki, “Uzaklarda mavi sislerle örtülü yüce bir dağ görüyorum.” Kulak, hemen kulak kesilir; “Dağ nerede? Onu duyamıyorum.” El, el yordamıyla birkaç hamle yapıp; “Dağa dokunmak için uğraşıyorum. Fakat dokunamıyorum.” Burun havayı uzun uzun kokladıktan sonra; “Dağ yok, kokusunu alamıyorum ki.” Göz, ümitsizce bakışlarını çevirir ve diğerleri aralarında gözün garip hayali (!) hakkında konuşurlar. Ve derler ki; “Gözün bir sorunu olmalı!”

Aydın, vücudumuzdaki gözümüz gibidir. Aydın, bir toplumda geçerli olan değerlerle, gerçekler arasındaki uyumsuzluğu eğilip bükülmeden, gerekirse bedelini ödeyerek söyleyen kişidir.

Fakat günümüzde “başarı odaklı vahşi kapitalist” düzende, “başarılı” olmak için her şeyin özellikle paranın geçerli sayıldığı ortamda, aydın hiç de makbul bir figür değildir. Çünkü, aydın gerçekler için mücadele ederken, akıllı insan (!) düzene uyup para kazanır! Diktatörlerle de anlaşır, yobazlarla da anlaşır. Yeter ki para, daha çok para, daha fazla para kazansın. 21’inci yüzyıl, “Aydın” ya da “Bilge” kişinin yerini “Akıllı Adam” figürünün aldığı bir yüzyıldır.

Rahmetli Hilmi Ziya Ülken, toplumu oluşturan insanları dört sınıfa ayırır. En altta korkularıyla hareket eden eğitimsiz halk. İkinci sırada beklentileriyle hareket eden nispeten eğitimli insanlar. Üçüncü sırada marifetleri iltifata bağlı yöneticiler. (Akıllı İnsanlar “!”) En üstte ise hakikate göre hareket eden kâmil insanlar. (Gerçek Aydınlar)

Türkiye’de şu an gerçek aydınlar maalesef suskun! Üniversiteler, akademisyenler, bilim insanları suskun! Türk İş Dünyası, Sendikalar ve Sivil Toplum Kuruluşları suskun! Medyanın yüzde 90’ı satılmış!

Türkiye’de üniversitelerde okuyan 7 milyon gencimiz var. Türkiye’de tüm öğrenci sayısı 17 milyon 319 bin 433. Çalışma yaşamında, çalışan kadınlarımızın oranı yaklaşık %50.

Böylesine eğitimli ve genç nüfus, “İran Benzeri” bir rejimde yaşamak riskini gördükleri halde, hiçbir itirazları yok!

Eğer “Aydın” olduğumuzu iddia ediyorsak, gereğini yapmalıyız. Gereği, Türk Milletini ayağa kaldırıp, AKP-MHP işbirliğini başımızdan atmaktır. Karar verecek olan da sizsiniz, çare olacak olan da sizsiniz. Ya dediğimizi yapacak ve Türk Milletinin gerçek aydınlarına destek olacaksınız ya da faşist diktaya boyun eğeceksiniz!

Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Mayıs 2019 Rifat Serdaroğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.