Çanakkale Haber

Metin AKGÜN
Köşe Yazarı
Metin AKGÜN
 

İnsan Olmak, İnsan Kalabilmek!

İnsan Olmak, İnsan Kalabilmek! Yakın zamanda bir taziye ziyaretine gitmek nasip olmuş, bu ziyarette de kadim dostlarla görüşme imkânı bulmuştum. Kısa süren sohbette, gençlerin eğitimlerindeki noksanlığın topluma ve dolayısıyla kurumlara olan yansıması üzerine yaşarken farkında olmadığımız hızlı değişe değinilmişti… Bu sohbet beni yıllar öncesine götürmüş, tatlı bir tebessümle, o an bu hatıramı anlatmak istemiş, ancak zamanın darlığı, taziye ziyaretine gelenlerin yoğunluğunda ertelemiştim. Yıllar öncesiydi… Bir kaç gençle gönül ehli bir dostun ziyaretine gittiğimizde, o güzel insan; bize, hassaten gençlere ve özellikle en küçüğümüze pek iltifat etmiş, çok özel denebilecek dualarda bulunmuştu… Çıkarken de en küçüğümüze bir başka derinlikte tebessüm ederek bakmış, özenle saçlarını, yanaklarını okşarken, “Rabbim seni insan yapsın” diye duasını süslemişti… En küçüğümüz, ilk anda bu duanın ne anlama geldiğini anlamadığından olacak ki, merak dolu bakışlarla, beden diliyle ne demek istediğini bir bana, bir ziyaretine gittiğimiz gönül ehline bakarak sormak istemiş, ama cesaret de edememiş olacak ki önüne baka kalmış, o an sormamıştı. Dışarı çıktığımızda “insan olmak nedir? Nasıl insan olunur ki? Ben şimdi insan değil miyim?” yönünde sorularını peş peşe sıralamıştı… Evet! İnsan olmak, yaratılışın mana derinliğinin farkında olarak insan olmak… Belki yaratılan her kişi için en zoru… Allah’ın (c.c.) Kur’anda  “Biz insanı, en güzel şekilde yarattık.”(Tin Suresi, 4. Ayet), İsra Suresi’nde de; “Gerçekten Biz Adem evlatlarını şerefli kıldık, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasip ettik, onlara helal ve hoş rızıklar verdik ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık.” (İsra Suresi, 17/70. Ayetler) dediği İnsan! O İnsan ki; Allah’ın yarattıklarının en şereflisi, yeryüzü halifesi, meleklerin secde ettiği, Allah’ın kendi varlığına şahit tutma onuru verdiği, kendisinden ruh üflediği, uğruna cenneti hazırladığı çok özel varlık… Öylesine özel bir varlık ki; Bütün peygamberler,  ona geldi. Semavi kitaplar onun için indi. Dünyada tek ve orijinal yaratıldı. Parmak izinden, damar yapısına, göz retinasının özel ve öznel yaratılışına varıncaya dek… İnsan ki Yaradan’ın (c.c.) o olağanüstü, sınırsız ilminde şekillenmiş namütenahi yaratılan orijinal nüsha… Bahşedilen “Akıl” ile verilenlerin taçlandırıldığı İnsan… yaşarken yaptığı/yapacağı iyi-kötü tercihinde ki serbestliği, kullandığı kullanacağı irade sonucunda, yaratılışında vad edilen makamı yüceltme imkânı tanınan, yaratılış sonrası bir kez yaşayacağı dünya hayatı ile sonsuz hayatta yaşayacağı cennetteki zirve hayat ile cehennemdeki en zelil kat arasında yaşayacağı yeri, makamı kendisinin seçebileceği özgürlüğün tanındığı,  Allah’ın (c.c.) Secde suresinde; “Sonra onu tesviye edib içine ruhundan nefh buyurdu ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı, siz pek az şükrediyorsunuz.” (Secde Suresi, 9. Ayet) diye uyarıları gibi, yaptığı hata/hatalar halinde de uyarıcılarla doğru yola davet edilen varlık… İNSAN…   Küfür ve isyan ile inanmışlık ve insan olmanın zirve noktasına çıkma imkânının sunulduğu yol ayrımında, tek yaşamlık hakkını nasıl kullanacağının imtihanı sürecinde insan olmak… İşte o gönül ehli Allah (c.c.) dostunun duası bu noktada derin bir anlam taşıyordu… Bu derin mana; Yaratılan herkesin insan olma sürecinde vazifeli olduğu, nefsin tatmini ötesinde, haddi bilmenin farkındalığında, hamd etme noktasında yaşamanın hassasiyetinde, ait olduğu aile, akraba, millet, dünya için çok ama çok önemi olduğunu bilip, kedisine verilen nimetlerin kıymetinden başlayarak, yaşadığı çevreden, dünyadan mesul olduğu farkındalığı içerisinde  Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uygun yaşayarak, insan olma mesuliyetini kaybetmemesi gerektiğini unutmaması gibi… Dünyaya gelmeden önce yaşadığı ana karnını; kendine cennet kılan rabbini unutmadan, dünyaya atıldığı/doğduğu, kendisine emanet verilen dünyayı, doğru yaşama azmiyle cennet kılabileceğini, yaratılış gayesine uygun olarak, doğru bir yaşantıyla yarın için, ahir âlemde cennetin zaten kendisi için yaratıldığını unutmadan yaşamaktı “insan” olmak. Bu duada hepimize mesuliyet vardı aslında… Çünkü biz hepimiz birbirimizden mesulüz. Mümin olmanın getirdiği, İmanî kardeşliğin mesuliyeti içinde birbirimize yaptığımız dua, belki de bu yolda gayretin ilk başlangıcı aslında… Bu mesuliyet dâhilinde Rabbim (c.c.) hepimizi insan olmamız, insan kalmamız yönünde yar ve yardımcımız olsun.                                                                                                        Metin AKGÜN                                             Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Genel Başkanı                                                                  
Ekleme Tarihi: 21 Şubat 2016 - Pazar
Metin AKGÜN

İnsan Olmak, İnsan Kalabilmek!

İnsan Olmak, İnsan Kalabilmek!

Yakın zamanda bir taziye ziyaretine gitmek nasip olmuş, bu ziyarette de kadim dostlarla görüşme imkânı bulmuştum. Kısa süren sohbette, gençlerin eğitimlerindeki noksanlığın topluma ve dolayısıyla kurumlara olan yansıması üzerine yaşarken farkında olmadığımız hızlı değişe değinilmişti…

Bu sohbet beni yıllar öncesine götürmüş, tatlı bir tebessümle, o an bu hatıramı anlatmak istemiş, ancak zamanın darlığı, taziye ziyaretine gelenlerin yoğunluğunda ertelemiştim.

Yıllar öncesiydi… Bir kaç gençle gönül ehli bir dostun ziyaretine gittiğimizde, o güzel insan; bize, hassaten gençlere ve özellikle en küçüğümüze pek iltifat etmiş, çok özel denebilecek dualarda bulunmuştu… Çıkarken de en küçüğümüze bir başka derinlikte tebessüm ederek bakmış, özenle saçlarını, yanaklarını okşarken, “Rabbim seni insan yapsın” diye duasını süslemişti…

En küçüğümüz, ilk anda bu duanın ne anlama geldiğini anlamadığından olacak ki, merak dolu bakışlarla, beden diliyle ne demek istediğini bir bana, bir ziyaretine gittiğimiz gönül ehline bakarak sormak istemiş, ama cesaret de edememiş olacak ki önüne baka kalmış, o an sormamıştı.

Dışarı çıktığımızda “insan olmak nedir? Nasıl insan olunur ki? Ben şimdi insan değil miyim?” yönünde sorularını peş peşe sıralamıştı…

Evet! İnsan olmak, yaratılışın mana derinliğinin farkında olarak insan olmak… Belki yaratılan her kişi için en zoru

Allah’ın (c.c.) Kur’anda  “Biz insanı, en güzel şekilde yarattık.”(Tin Suresi, 4. Ayet), İsra Suresi’nde de; “Gerçekten Biz Adem evlatlarını şerefli kıldık, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasip ettik, onlara helal ve hoş rızıklar verdik ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık.” (İsra Suresi, 17/70. Ayetler) dediği İnsan!

O İnsan ki; Allah’ın yarattıklarının en şereflisi, yeryüzü halifesi, meleklerin secde ettiği, Allah’ın kendi varlığına şahit tutma onuru verdiği, kendisinden ruh üflediği, uğruna cenneti hazırladığı çok özel varlık

Öylesine özel bir varlık ki; Bütün peygamberler,  ona geldi. Semavi kitaplar onun için indi. Dünyada tek ve orijinal yaratıldı. Parmak izinden, damar yapısına, göz retinasının özel ve öznel yaratılışına varıncaya dek… İnsan ki Yaradan’ın (c.c.) o olağanüstü, sınırsız ilminde şekillenmiş namütenahi yaratılan orijinal nüsha…

Bahşedilen “Akıl” ile verilenlerin taçlandırıldığı İnsan… yaşarken yaptığı/yapacağı iyi-kötü tercihinde ki serbestliği, kullandığı kullanacağı irade sonucunda, yaratılışında vad edilen makamı yüceltme imkânı tanınan, yaratılış sonrası bir kez yaşayacağı dünya hayatı ile sonsuz hayatta yaşayacağı cennetteki zirve hayat ile cehennemdeki en zelil kat arasında yaşayacağı yeri, makamı kendisinin seçebileceği özgürlüğün tanındığı,  Allah’ın (c.c.) Secde suresinde; “Sonra onu tesviye edib içine ruhundan nefh buyurdu ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı, siz pek az şükrediyorsunuz.” (Secde Suresi, 9. Ayet) diye uyarıları gibi, yaptığı hata/hatalar halinde de uyarıcılarla doğru yola davet edilen varlık… İNSAN…

 

Küfür ve isyan ile inanmışlık ve insan olmanın zirve noktasına çıkma imkânının sunulduğu yol ayrımında, tek yaşamlık hakkını nasıl kullanacağının imtihanı sürecinde insan olmak…

İşte o gönül ehli Allah (c.c.) dostunun duası bu noktada derin bir anlam taşıyordu…

Bu derin mana;

Yaratılan herkesin insan olma sürecinde vazifeli olduğu, nefsin tatmini ötesinde, haddi bilmenin farkındalığında, hamd etme noktasında yaşamanın hassasiyetinde, ait olduğu aile, akraba, millet, dünya için çok ama çok önemi olduğunu bilip, kedisine verilen nimetlerin kıymetinden başlayarak, yaşadığı çevreden, dünyadan mesul olduğu farkındalığı içerisinde  Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uygun yaşayarak, insan olma mesuliyetini kaybetmemesi gerektiğini unutmaması gibi…

Dünyaya gelmeden önce yaşadığı ana karnını; kendine cennet kılan rabbini unutmadan, dünyaya atıldığı/doğduğu, kendisine emanet verilen dünyayı, doğru yaşama azmiyle cennet kılabileceğini, yaratılış gayesine uygun olarak, doğru bir yaşantıyla yarın için, ahir âlemde cennetin zaten kendisi için yaratıldığını unutmadan yaşamaktı “insan” olmak.

Bu duada hepimize mesuliyet vardı aslında… Çünkü biz hepimiz birbirimizden mesulüz. Mümin olmanın getirdiği, İmanî kardeşliğin mesuliyeti içinde birbirimize yaptığımız dua, belki de bu yolda gayretin ilk başlangıcı aslında…

Bu mesuliyet dâhilinde Rabbim (c.c.) hepimizi insan olmamız, insan kalmamız yönünde yar ve yardımcımız olsun.

  

 

                                                                                                  Metin AKGÜN

                                            Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Genel Başkanı                                                            

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

14
Şubat
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.