Bahadırhan DİNÇASLANʹdan Devlet Bahçeliʹye ikinci Açık Mektup
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
25.02.2015 - 15:26, Güncelleme:
25.02.2015 - 15:26 6504+ kez okundu.
Bahadırhan DİNÇASLANʹdan Devlet Bahçeliʹye ikinci Açık Mektup
Devlet Bahçeli'ye daha önce bir açık mektup yazmış ve "camia"da beni seven bir takım "ağabeyler"in bana küsmesine neden olmuştum. Hatta işler o kadar tuhaf bir hal aldı ki, o vakitler yayımcısı olduğum bir kitaptan topluca almış olan bir "ülkücü belediye", bu mektubumu gerekçe göstererek parasını ödemedi ve bana büyük bir ahlak dersi verdi. Sevenimin arttığını müşahede ettiğim şu günlerde, bir daha, örneğin kız sevemeyecek olan Fırat Çakıroğlu kardeşimin katli ve peşinden Bahçeli'nin takındığı tutum sinirlerimi alt üst ettiği için sevimsizlik yapmaya karar verdim ve yeni bir mektup kaleme alıyorum. İlk açık mektubu ve Cengiz Akyıldız'ın ölümüne dair yazdıklarımı, ayrıca mektuptaki iddialarımla ilgili arkaplanı oluşturan yazılarımı, bu yazının sonuna dipnot olarak vereceğim.
***
Sayın Genel Başkan
Fırat Çakıroğlu'nun cenazesine gitmediğiniz gibi, yazılı açıklama ile yetindiniz. 2015 yılında bir ülkücü gencin ölümü sizin o vicdansız, duygusuz, nevrozlarla dolu dimağınızda normal olabilir ancak, o gencecik adam biraz da siz orada oturabilesiniz diye öldü ve normal değil. Sizin de ölmüş olmanız dışında hiçbir bahane, 2015 yılında -hala- ölen ülkücü gençlerin cenazesine gitmenizi engelleyemez. Bu gençlerin sizden bütün beklediği, bir aidiyet duygusunu, "sahiplilik" duygusunu, kaldırdığınız kurultaya katılma şansı yakalmış olanların çok iyi bildiği "büyük bir aileye mensup olmak" duygusunu diriltmek. Gerçekten böyle: sizden büyük bir çözüm, silkiniş, şahlanış beklemiyor ülkücü gençlerin ekserisi -ben bekliyorum-, sadece öldüklerinde cenazelerine teşrif buyuracak kadar sevgi bekliyor. Şahsım adına söylemeliyim ki, sizin çocuğunuz olmadığı söylenerek size saldırıldığında;
"Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme." ayetini hatırlatarak, "Bahçeli'nin milyonlarca evladı var" diyenlerden biri bendim. Bunu demekten pişmanım: Sizin oğlunuz olmadığım için şanslı addediyorum kendimi.
Sayın Genel Başkan;
Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkanısınız: Milliyetçi ve Hareketli olmanızı beklemek gayet normal, değil mi? Kaosu önlemek yerinde oturmakla başarılmaz. Kaosu önlemek kaosla mücadele etmekle olur. Fırat'ın yerinde durmadığını, mutedil olmadığını ima ederek kendi kitlesine zulmeden, onların şevkini, aidiyetini kıran adam, dışarıdan adam kazanamaz. Olsa olsa, "dışarlıklı" yapar bizi, evimizi yabancıya peşkeş çeker. Kurultay'ı kaldırarak bizi biz eden değerleri, bulunduğunuz makamın kutsiyetinin etki değerini kullanarak, yani "bizi bize kırdırarak" ortadan yok etmeyi amaçladığınızı göstermiştiniz aslında, lanet olsun bize ki, sizin hakkınızda çoğu zaman güç-bela kendimizi ikna ederek "ifrada kaçmayan bir eleştirel tutum" sergilemeye çalıştık.
Davutoğlu'nun, AKP'li simaların mizacı sinmiş size. "Kimse bizi sınamamalıdır." Adamlar bizi sapır sapır öldürüyor, davamızı güden de yok, hala sınamamalıdır hala sınamamalıdır.
Eğer gerçekten yüreğiniz alev alev yandıysa ben de Marslıyım. Yüreği yandığı halde "akıllı" davranmaya çalışan adamın hali başkadır, yüreğim yanıyor türküsü çalıp ülkücüleri hareketsiz, varlık gösteremeyen bir sürü haline dönüştüren adamın tavrı başkadır.
Kimse sizden vurdursun, kırdırsın, parçalatsın emri beklemiyor. Zaten çok çok birkaç bin adamı o yola itebilirsiniz, ülkücülerde artık öyle bir caydırıcılık ya da güç de yok. Sizden beklediğimiz bir sahip çıkma hareketi, makul ve "aktif", "etken", "dışadönük" bir plan. Böyle genç, dinamik bir hareketi kafese tıkıp, kafese yapılan saldırılarda üçünün beşinin sürekli ölmesine izin vermek, sizin güya "çekindiğiniz" kaostan daha beterini doğurur: Ülkücüler teşkilatsız, örgütsüz bir biçimde alman neo-nazi çetelerine dönüşüp adam kesmeye başlarlar.
Ne yapılması gerektiği çok basit, kendimce "çözüm önerim" olduğundan bütün bu yergiyi yaparken içim çok rahat.
Sizdeki tavırda ise çözüm yok, en az PKK saldırıları kadar tehlikeli bir saplantı, neredeyse emin olduğum bir psikolojik rahatsızlık var.
Şunu unutmayınız, ülkücüleri tıktığınız bu kafes, bu -evvelden de çok sağlıklı değildik de, şimdi daha belirgin- getto, provokasyonu önlemeyecek. Ülkücüler, sizin bu öngörüsüzlüğünüz, yeteneksizliğiniz ve ülkücü düşmanlığınız sebebiyle ya kafeste mülayimleşecek, pasifleşecekler, ya da çıkar çıkmaz kendileri de dahil herkese zarar verecek hale gelmiş gözü dönmüş bir kitle haline gelecekler. İkisi de, Türk düşmanlarının işine gelir ve siz ayan beyan bu Türk düşmanlarına hizmet ediyor, Türkiye'nin İttihat ve Terakki zamanından beri savunma reflekslerinin iyi ya da kötü temsilcisi olmuş, oldukça yüce bir görevi, çoğu zaman görevin ağırlığı altında ezilse ve beceremese dahi üstlenmiş olan bir partinin başkanı olarak, orada kalmakta ısrar etmekle gaflet değil, bir ihanet sergiliyorsunuz: Eğer ilk hezimetinizde sözünüzde durup istifa etseydiniz, ya da ikincisinde, ya da ellincisinde, insanlar sizi bu kadar kınamazdı. Ben de bu satırları böyle yazmazdım. Ancak ısrarınız, "ülkücü terbiye" ve gelenekleri kendi çıkarlarınız için kullanarak-manipüle ederek bunu dillendirenleri ezmeniz, bunun kesinlikle bir ihanet olduğunu kanıtlıyor.
"Ülkücüler sokağa çıksın" demek ülkücüler sokakta terör estirsin demek değildir, sizin zihninizde öyle olabilir ama bizler kürtçü sapıklarla aynı insanlar değiliz. Pekala ülkücülerin ülke gündemini iyi, doğru, güzel ve gerçek adına etkilemeleri, bir algı yaratmaları, milli mücadeleye müspet, aktif ve dinamik bir katkıda bulunmaları mümkündür ve bu mutlaka eylemlerle olacak değildir. Nasıl olacağını uzun uzun anlatırız sizden sonraki başkana, ama sizin, örneğin Soma felaketi başımıza geldiğinde, ilk iş olarak hükümetin nasıl iyi çalıştığını falan anlatarak muhalefet ettiğinizi düşündüğünüze şahit olduğum için, size bunu anlatmayı bir zul sayarım.
Bu mücadeleyi siz veremiyorsunuz, verememek sizin suçunuz değildir: Veremediğiniz halde orada oturmak sizin suçunuzdur. Biz "ülkücüler", ocaklarda bir gelenek geliştirmişizdir: Mezun olmadan evvel, ya da başımıza bir iş gelirse diye, gençten bir arkadaşımızı "bizden sonraki reis" olabilmesi için yetiştiririz. Sizin 17 seneniz vardı, yetiştirmediğiniz gibi, partiyi sefil bir muhalefet ile sefih bir genel merkez ikiliğine hapsettiniz, o kadar pisleştirdiniz ki temiz olanlar muhalif bile değil artık. Evet, muhalefetin seviyesi, kirliliği ve kötülüğü sizin suçunuzdur.
Sayın Genel Başkan
Anlamadığım çok şey var. Örneğin, size olur olmaz şekilde saldıran, muhalefet ile düşmanlıkı ayırt edemediği herkesin gözünde belli olan İsmail Türk'ü, danışman yapmışsınız. Bu, az evvel dediğim gibi, parti içi muhalefetin ve parti yönetiminin bozulmasının sebebinin sizin olduğuna dair tespitimi kuvvetlendiriyor. İsmail Türk de, hemen çark edip "sayın genel başkanımın teveccühü..." gibi cümleler kurmuş: Nasıl yakışmışsınız. Arzu ettiğiniz ahlak ve davranış kodlarının partiye hakim olması adına güzel bir örnek oluşturmuş, helal olsun diyorum.
Sonra, mesela Şefkat Çetin: Bu adam bütün hezimetin sorumlusu olarak, sinkaflı laflarla teşkilattan uzaklaştırılmadı mı? Diyelim ki haksızlık edildi ona, onu geri getirdiğinizde, ona o muameleyi yapanları neden partide barındırdınız? Şefkat Bey, kendisine dil uzatanların, alıntılamaya ar ettiğim laflar edenlerin şimdi mesai arkadaşı olmasını nasıl sindiriyor? Gerçi bir tahminim var: Twitter'da gördüğüm kadarıyla Şefkat Çetin oldukça ağzı bozuk, külhanbeylerine rahmet okutan tipte bir adam, gayet uygundur.
Sayın Genel Başkan
Türkiye tarihinin en büyük para operasyonu sizin hükümet mensubu olduğunuz zaman yapıldı, krizden kurtulmak adına. O dönem bu işin başında, merkez bankasında bulunan isimleri tanıdığım için yakınen biliyorum. Ve siz, erken seçim isteyerek, yapılan bu operasyonun meyvelerini yemek yerine, AKP'nin meyve yemesine izin verdiniz. Sonra istifa edeceğinizi söyleyip, etmediniz. Peşinden, her olayda AKP'nin yardımına koştunuz. Gezi'de arka arkaya üç defa birbiriyle çelişen açıklamalar yaptınız, insan "acaba Bahçeli'nin demeçleri ona bir yukarı makamdan geliyor da, kurye mesajları karıştırdı o yüzden mi böyle oldu" diye düşünüyordu. Soma'da, hemen hükümet övdünüz. Ne bileyim, ben şimdiye dek "MHP AKP payandasıdır" diyenlerle hep kavga ettim ama, MHP AKP payandası değilse bile, sizin orada oturuşunuz ancak AKP'ye yarıyor, sizin AKP payandası olduğunuzu düşünüyorum.
Sayın Genel Başkan
Sizi destekleyenlerin ortak savı, sizin "Ülkücüleri sokaktan çektiğiniz". Bu bize hakarettir yahu: Bizler aşağılık, sokakta olması sıkıntı yaratacak hayvanlar mıyız, bizim köyün deyimiyle "ağzımızın seli mi akıyor" da, sokakta olmayalım? Sokakta olmak, bir bütüncül programla, halkı sandığa hazırlamak, aktif bir siyaset gütmek demek: Sizden başka "her şey sadece sandıkta, ancak sandıkta belli olur" diyen tek adam, Recep Tayyip Erdoğan. Sandığa giden yolu ne yapacağız? Sandığa giden yol meşakkatlidir ve "yetenek" ister, sizde o yetenek yok, orada kalmanızın ne anlamı var? Siz, provokasyondan kaçmak bahanesiyle, yeteneksizliğinizi ve "yetenekli adamları çekebilmekteki başarısızlığınızı" örtüyorsunuz, ben biliyorum, umarım camiamız da anlayacak. Zira, örneğin Gezi'ye akıllı, müspet bir ülkücü gençliğin, akıllı ve müspet bir şekilde katılmasını engellediniz, bu AKP mitinginde 3 hilal açılmasını engelledi mi? Fırat'ın cenazesine bile gitmediniz ve ocaklara her türlü basın açıklaması -ki dünyanın en normal davranışıdır basın açıklaması, bu bile sizin gözünüzde bir tehlike- yapılmasını yasaklayan emirler gitti: Bu, dolaşıma çıktığını gördüğüm sahte vidyoların yaratılmasını, Sincan HDP binasına ülkücülerin baskın yaptığı haberlerini, bu provokasyonları engelledi mi? Engellemedi. Ve siz böyle yaptıkça, ülkücüler provokasyondan medet umar hale gelecek: Siz orada sevk ve idare, program yaratmak ve uygulamak, beceremiyorsanız nadim olup, şerefli bir şekilde halefinize devrederek inmek için oturuyorsunuz. Sizden umduğunu bulamayanlar her geçen gün provokasyonlara meylediyor. Size ancak, ülkücülerin iğdiş edilmesinden sevinen bir iki aklı evvel sempati duyuyor.
Sayın Genel Başkan
HDP'liler bize teşkilatçılık, algı yönetimi, iletişimsel mücadele ve ortak ruh yaratma dersi veriyor. Bunun sorumlusu ben miyim? Ya da sürekli "oyunlar oynayanlar" mı? Oyuna gelen siz zat-ı alinizin hiç mi suçu yok? Başınıza nasıl bir iş geldi, acaba Fırat'ın başına gelenden daha korkunç nasıl bir bela geldi ki bir ülkücü şehidin cenazesine dahi gitmekten ya da ülkücülerin aktif, dinamik bir siyaset izlemesi fikrinden dahi korkar, vebadan kaçar gibi kaçar oldunuz? Ölümden öte köy mü var yahu? Diyelim ki, kitlenize güvenmiyorsunuz -ki ben de ülkücü kitlenin sayenizde aldığı halden memnun değilim- 17 seneniz vardı bu kitleyi düzeltmek ya da açıkça, mertçe "düzeltemiyorum kardeşim" deyip gitmek için, neden yapmadınız?
Madem "lider-teşkilat-doktrin", herşeyin sorumlusu sizsiniz. Mesela, "hırsız Tayyip" sloganını susturmuş ve demiştiniz ki, "bırakın hakimler karar versin, sizin sloganınıza gerek yok."
E "bu hakimler veremez hükmünü bu celsenin / hazır olun bozkurtlar hüküm sırası sizin" diyen gelenek ne oldu?
Kişilik icabı tutuk ve gösterişsiz olmak ile, mutedil ve doğrucu olmak farklı şeylerdir. Emniyetin, askeriyenin ve hukuk sisteminin ırzına geçilmişken, milletin "son kalesi" milliyetçiler elbette hırsızı haykıracaklar, milliyetçilerin bir de bilinçlendirme görevi vardır.
Unutmamak lazım ki, halkta algıyı yaratan birilerinin hırsız var diye bağırmasıdır.
Medya, devlet kanalları, camiler, vaizler, hepsi AKP tarafından, devlet imkanları sömürülerek propaganda aracı haline getirilmişken "hırsız Tayyip" sloganını susturmak itidal ya da akıl göstergesi değildir. Siz, destekçilerinizin göz boyamaya çalıştığı gibi mutedil ve makul bir şekilde bu zor şartlarda "gemimizi" ustalıkla idare eden kaptan değil, psikolojisi bozuk, dünyayı algılamakta sorunlar yaşayan, oturduğu makamın ağırlığı altında ezilmiş, ancak aynı makam yüzünden indirilmesi zorlaşmış bir tuhaf karikatür karakterisiniz.
Siz ya da takipçileriniz, istiyorsunuz ki "onun da zamanı gelecek" diyerek mümkün olduğunca bizi uyur tutasınız, zamanı gelince de artık bu uyuşukluk iyice içimize sindiğinden, hiçbir şey yapamayalım. Hayır Sayın Genel Başkan, ben size olacağı söyleyeyim: Bu karanlık günlerde Türkiye'nin yegane ümidi olan MHP'yi iğdiş ettiğiniz, öcülerle korkuttuğunuz için milliyetçi tepki boş, kısır ve itici dışavurumlara yönelecek, ardından MHP de ortadan kalkmış olacak, yeni Türkiye bütün bütün kendini kabul ettirecek. Sizin "aman şu provokasyon olur" vs. söylemleriniz, bana AKP'yi hatırlatıyor: Terör sorunu neredeyse tamamen çözülmüşken teröristleri dirilttiler, palazlandırdılar, (örneğin Habur rezaleti ile normalleştirdiler ve siz etkin bir duruş sergileyemediniz) bitlerini kanlandırdılar ve nihayet Türkiye'de yığınla PKK kurtarılmış bölgesi yaratıp, Kobani olayları ve Fırat'ın, Cengiz Akyıldız'ın, Hasan Şimşek'in öldürülmesi gibi olaylarda gördüğümüz üzre keyfince haydutluk yapan bir kürtçü güruh yarattılar da, sonra bunları bahane edip kendi faşist diktatörlüklerini tahkim edecek bir "iç güvenlik tasarısı"nı, üstelik Ayşenur denen bir hanımın meclis tüzüğünü hiçe sayan tutumlarıyla geçirmeye çalışıyorlar ya; sizin tavrınız budur.
50 yaşındaki adamlara dahi el öptürtmeye çalıştığınız çok anlatılır. Ben de elinizi öpmüştüm. Dudağıma lanet olsun, Fırat'ın cenazesini toprağa indiren ellere kurban olayım, sizinkiler kurusun diliyorum.
M. Bahadırhan Dinçaslan
kaynak http://blog.radikal.com.tr/
Devlet Bahçeli'ye daha önce bir açık mektup yazmış ve "camia"da beni seven bir takım "ağabeyler"in bana küsmesine neden olmuştum. Hatta işler o kadar tuhaf bir hal aldı ki, o vakitler yayımcısı olduğum bir kitaptan topluca almış olan bir "ülkücü belediye", bu mektubumu gerekçe göstererek parasını ödemedi ve bana büyük bir ahlak dersi verdi. Sevenimin arttığını müşahede ettiğim şu günlerde, bir daha, örneğin kız sevemeyecek olan Fırat Çakıroğlu kardeşimin katli ve peşinden Bahçeli'nin takındığı tutum sinirlerimi alt üst ettiği için sevimsizlik yapmaya karar verdim ve yeni bir mektup kaleme alıyorum. İlk açık mektubu ve Cengiz Akyıldız'ın ölümüne dair yazdıklarımı, ayrıca mektuptaki iddialarımla ilgili arkaplanı oluşturan yazılarımı, bu yazının sonuna dipnot olarak vereceğim.
***
Sayın Genel Başkan
Fırat Çakıroğlu'nun cenazesine gitmediğiniz gibi, yazılı açıklama ile yetindiniz. 2015 yılında bir ülkücü gencin ölümü sizin o vicdansız, duygusuz, nevrozlarla dolu dimağınızda normal olabilir ancak, o gencecik adam biraz da siz orada oturabilesiniz diye öldü ve normal değil. Sizin de ölmüş olmanız dışında hiçbir bahane, 2015 yılında -hala- ölen ülkücü gençlerin cenazesine gitmenizi engelleyemez. Bu gençlerin sizden bütün beklediği, bir aidiyet duygusunu, "sahiplilik" duygusunu, kaldırdığınız kurultaya katılma şansı yakalmış olanların çok iyi bildiği "büyük bir aileye mensup olmak" duygusunu diriltmek. Gerçekten böyle: sizden büyük bir çözüm, silkiniş, şahlanış beklemiyor ülkücü gençlerin ekserisi -ben bekliyorum-, sadece öldüklerinde cenazelerine teşrif buyuracak kadar sevgi bekliyor. Şahsım adına söylemeliyim ki, sizin çocuğunuz olmadığı söylenerek size saldırıldığında;
"Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme." ayetini hatırlatarak, "Bahçeli'nin milyonlarca evladı var" diyenlerden biri bendim. Bunu demekten pişmanım: Sizin oğlunuz olmadığım için şanslı addediyorum kendimi.
Sayın Genel Başkan;
Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkanısınız: Milliyetçi ve Hareketli olmanızı beklemek gayet normal, değil mi? Kaosu önlemek yerinde oturmakla başarılmaz. Kaosu önlemek kaosla mücadele etmekle olur. Fırat'ın yerinde durmadığını, mutedil olmadığını ima ederek kendi kitlesine zulmeden, onların şevkini, aidiyetini kıran adam, dışarıdan adam kazanamaz. Olsa olsa, "dışarlıklı" yapar bizi, evimizi yabancıya peşkeş çeker. Kurultay'ı kaldırarak bizi biz eden değerleri, bulunduğunuz makamın kutsiyetinin etki değerini kullanarak, yani "bizi bize kırdırarak" ortadan yok etmeyi amaçladığınızı göstermiştiniz aslında, lanet olsun bize ki, sizin hakkınızda çoğu zaman güç-bela kendimizi ikna ederek "ifrada kaçmayan bir eleştirel tutum" sergilemeye çalıştık.
Davutoğlu'nun, AKP'li simaların mizacı sinmiş size. "Kimse bizi sınamamalıdır." Adamlar bizi sapır sapır öldürüyor, davamızı güden de yok, hala sınamamalıdır hala sınamamalıdır.
Eğer gerçekten yüreğiniz alev alev yandıysa ben de Marslıyım. Yüreği yandığı halde "akıllı" davranmaya çalışan adamın hali başkadır, yüreğim yanıyor türküsü çalıp ülkücüleri hareketsiz, varlık gösteremeyen bir sürü haline dönüştüren adamın tavrı başkadır.
Kimse sizden vurdursun, kırdırsın, parçalatsın emri beklemiyor. Zaten çok çok birkaç bin adamı o yola itebilirsiniz, ülkücülerde artık öyle bir caydırıcılık ya da güç de yok. Sizden beklediğimiz bir sahip çıkma hareketi, makul ve "aktif", "etken", "dışadönük" bir plan. Böyle genç, dinamik bir hareketi kafese tıkıp, kafese yapılan saldırılarda üçünün beşinin sürekli ölmesine izin vermek, sizin güya "çekindiğiniz" kaostan daha beterini doğurur: Ülkücüler teşkilatsız, örgütsüz bir biçimde alman neo-nazi çetelerine dönüşüp adam kesmeye başlarlar.
Ne yapılması gerektiği çok basit, kendimce "çözüm önerim" olduğundan bütün bu yergiyi yaparken içim çok rahat.
Sizdeki tavırda ise çözüm yok, en az PKK saldırıları kadar tehlikeli bir saplantı, neredeyse emin olduğum bir psikolojik rahatsızlık var.
Şunu unutmayınız, ülkücüleri tıktığınız bu kafes, bu -evvelden de çok sağlıklı değildik de, şimdi daha belirgin- getto, provokasyonu önlemeyecek. Ülkücüler, sizin bu öngörüsüzlüğünüz, yeteneksizliğiniz ve ülkücü düşmanlığınız sebebiyle ya kafeste mülayimleşecek, pasifleşecekler, ya da çıkar çıkmaz kendileri de dahil herkese zarar verecek hale gelmiş gözü dönmüş bir kitle haline gelecekler. İkisi de, Türk düşmanlarının işine gelir ve siz ayan beyan bu Türk düşmanlarına hizmet ediyor, Türkiye'nin İttihat ve Terakki zamanından beri savunma reflekslerinin iyi ya da kötü temsilcisi olmuş, oldukça yüce bir görevi, çoğu zaman görevin ağırlığı altında ezilse ve beceremese dahi üstlenmiş olan bir partinin başkanı olarak, orada kalmakta ısrar etmekle gaflet değil, bir ihanet sergiliyorsunuz: Eğer ilk hezimetinizde sözünüzde durup istifa etseydiniz, ya da ikincisinde, ya da ellincisinde, insanlar sizi bu kadar kınamazdı. Ben de bu satırları böyle yazmazdım. Ancak ısrarınız, "ülkücü terbiye" ve gelenekleri kendi çıkarlarınız için kullanarak-manipüle ederek bunu dillendirenleri ezmeniz, bunun kesinlikle bir ihanet olduğunu kanıtlıyor.
"Ülkücüler sokağa çıksın" demek ülkücüler sokakta terör estirsin demek değildir, sizin zihninizde öyle olabilir ama bizler kürtçü sapıklarla aynı insanlar değiliz. Pekala ülkücülerin ülke gündemini iyi, doğru, güzel ve gerçek adına etkilemeleri, bir algı yaratmaları, milli mücadeleye müspet, aktif ve dinamik bir katkıda bulunmaları mümkündür ve bu mutlaka eylemlerle olacak değildir. Nasıl olacağını uzun uzun anlatırız sizden sonraki başkana, ama sizin, örneğin Soma felaketi başımıza geldiğinde, ilk iş olarak hükümetin nasıl iyi çalıştığını falan anlatarak muhalefet ettiğinizi düşündüğünüze şahit olduğum için, size bunu anlatmayı bir zul sayarım.
Bu mücadeleyi siz veremiyorsunuz, verememek sizin suçunuz değildir: Veremediğiniz halde orada oturmak sizin suçunuzdur. Biz "ülkücüler", ocaklarda bir gelenek geliştirmişizdir: Mezun olmadan evvel, ya da başımıza bir iş gelirse diye, gençten bir arkadaşımızı "bizden sonraki reis" olabilmesi için yetiştiririz. Sizin 17 seneniz vardı, yetiştirmediğiniz gibi, partiyi sefil bir muhalefet ile sefih bir genel merkez ikiliğine hapsettiniz, o kadar pisleştirdiniz ki temiz olanlar muhalif bile değil artık. Evet, muhalefetin seviyesi, kirliliği ve kötülüğü sizin suçunuzdur.
Sayın Genel Başkan
Anlamadığım çok şey var. Örneğin, size olur olmaz şekilde saldıran, muhalefet ile düşmanlıkı ayırt edemediği herkesin gözünde belli olan İsmail Türk'ü, danışman yapmışsınız. Bu, az evvel dediğim gibi, parti içi muhalefetin ve parti yönetiminin bozulmasının sebebinin sizin olduğuna dair tespitimi kuvvetlendiriyor. İsmail Türk de, hemen çark edip "sayın genel başkanımın teveccühü..." gibi cümleler kurmuş: Nasıl yakışmışsınız. Arzu ettiğiniz ahlak ve davranış kodlarının partiye hakim olması adına güzel bir örnek oluşturmuş, helal olsun diyorum.
Sonra, mesela Şefkat Çetin: Bu adam bütün hezimetin sorumlusu olarak, sinkaflı laflarla teşkilattan uzaklaştırılmadı mı? Diyelim ki haksızlık edildi ona, onu geri getirdiğinizde, ona o muameleyi yapanları neden partide barındırdınız? Şefkat Bey, kendisine dil uzatanların, alıntılamaya ar ettiğim laflar edenlerin şimdi mesai arkadaşı olmasını nasıl sindiriyor? Gerçi bir tahminim var: Twitter'da gördüğüm kadarıyla Şefkat Çetin oldukça ağzı bozuk, külhanbeylerine rahmet okutan tipte bir adam, gayet uygundur.
Sayın Genel Başkan
Türkiye tarihinin en büyük para operasyonu sizin hükümet mensubu olduğunuz zaman yapıldı, krizden kurtulmak adına. O dönem bu işin başında, merkez bankasında bulunan isimleri tanıdığım için yakınen biliyorum. Ve siz, erken seçim isteyerek, yapılan bu operasyonun meyvelerini yemek yerine, AKP'nin meyve yemesine izin verdiniz. Sonra istifa edeceğinizi söyleyip, etmediniz. Peşinden, her olayda AKP'nin yardımına koştunuz. Gezi'de arka arkaya üç defa birbiriyle çelişen açıklamalar yaptınız, insan "acaba Bahçeli'nin demeçleri ona bir yukarı makamdan geliyor da, kurye mesajları karıştırdı o yüzden mi böyle oldu" diye düşünüyordu. Soma'da, hemen hükümet övdünüz. Ne bileyim, ben şimdiye dek "MHP AKP payandasıdır" diyenlerle hep kavga ettim ama, MHP AKP payandası değilse bile, sizin orada oturuşunuz ancak AKP'ye yarıyor, sizin AKP payandası olduğunuzu düşünüyorum.
Sayın Genel Başkan
Sizi destekleyenlerin ortak savı, sizin "Ülkücüleri sokaktan çektiğiniz". Bu bize hakarettir yahu: Bizler aşağılık, sokakta olması sıkıntı yaratacak hayvanlar mıyız, bizim köyün deyimiyle "ağzımızın seli mi akıyor" da, sokakta olmayalım? Sokakta olmak, bir bütüncül programla, halkı sandığa hazırlamak, aktif bir siyaset gütmek demek: Sizden başka "her şey sadece sandıkta, ancak sandıkta belli olur" diyen tek adam, Recep Tayyip Erdoğan. Sandığa giden yolu ne yapacağız? Sandığa giden yol meşakkatlidir ve "yetenek" ister, sizde o yetenek yok, orada kalmanızın ne anlamı var? Siz, provokasyondan kaçmak bahanesiyle, yeteneksizliğinizi ve "yetenekli adamları çekebilmekteki başarısızlığınızı" örtüyorsunuz, ben biliyorum, umarım camiamız da anlayacak. Zira, örneğin Gezi'ye akıllı, müspet bir ülkücü gençliğin, akıllı ve müspet bir şekilde katılmasını engellediniz, bu AKP mitinginde 3 hilal açılmasını engelledi mi? Fırat'ın cenazesine bile gitmediniz ve ocaklara her türlü basın açıklaması -ki dünyanın en normal davranışıdır basın açıklaması, bu bile sizin gözünüzde bir tehlike- yapılmasını yasaklayan emirler gitti: Bu, dolaşıma çıktığını gördüğüm sahte vidyoların yaratılmasını, Sincan HDP binasına ülkücülerin baskın yaptığı haberlerini, bu provokasyonları engelledi mi? Engellemedi. Ve siz böyle yaptıkça, ülkücüler provokasyondan medet umar hale gelecek: Siz orada sevk ve idare, program yaratmak ve uygulamak, beceremiyorsanız nadim olup, şerefli bir şekilde halefinize devrederek inmek için oturuyorsunuz. Sizden umduğunu bulamayanlar her geçen gün provokasyonlara meylediyor. Size ancak, ülkücülerin iğdiş edilmesinden sevinen bir iki aklı evvel sempati duyuyor.
Sayın Genel Başkan
HDP'liler bize teşkilatçılık, algı yönetimi, iletişimsel mücadele ve ortak ruh yaratma dersi veriyor. Bunun sorumlusu ben miyim? Ya da sürekli "oyunlar oynayanlar" mı? Oyuna gelen siz zat-ı alinizin hiç mi suçu yok? Başınıza nasıl bir iş geldi, acaba Fırat'ın başına gelenden daha korkunç nasıl bir bela geldi ki bir ülkücü şehidin cenazesine dahi gitmekten ya da ülkücülerin aktif, dinamik bir siyaset izlemesi fikrinden dahi korkar, vebadan kaçar gibi kaçar oldunuz? Ölümden öte köy mü var yahu? Diyelim ki, kitlenize güvenmiyorsunuz -ki ben de ülkücü kitlenin sayenizde aldığı halden memnun değilim- 17 seneniz vardı bu kitleyi düzeltmek ya da açıkça, mertçe "düzeltemiyorum kardeşim" deyip gitmek için, neden yapmadınız?
Madem "lider-teşkilat-doktrin", herşeyin sorumlusu sizsiniz. Mesela, "hırsız Tayyip" sloganını susturmuş ve demiştiniz ki, "bırakın hakimler karar versin, sizin sloganınıza gerek yok."
E "bu hakimler veremez hükmünü bu celsenin / hazır olun bozkurtlar hüküm sırası sizin" diyen gelenek ne oldu?
Kişilik icabı tutuk ve gösterişsiz olmak ile, mutedil ve doğrucu olmak farklı şeylerdir. Emniyetin, askeriyenin ve hukuk sisteminin ırzına geçilmişken, milletin "son kalesi" milliyetçiler elbette hırsızı haykıracaklar, milliyetçilerin bir de bilinçlendirme görevi vardır.
Unutmamak lazım ki, halkta algıyı yaratan birilerinin hırsız var diye bağırmasıdır.
Medya, devlet kanalları, camiler, vaizler, hepsi AKP tarafından, devlet imkanları sömürülerek propaganda aracı haline getirilmişken "hırsız Tayyip" sloganını susturmak itidal ya da akıl göstergesi değildir. Siz, destekçilerinizin göz boyamaya çalıştığı gibi mutedil ve makul bir şekilde bu zor şartlarda "gemimizi" ustalıkla idare eden kaptan değil, psikolojisi bozuk, dünyayı algılamakta sorunlar yaşayan, oturduğu makamın ağırlığı altında ezilmiş, ancak aynı makam yüzünden indirilmesi zorlaşmış bir tuhaf karikatür karakterisiniz.
Siz ya da takipçileriniz, istiyorsunuz ki "onun da zamanı gelecek" diyerek mümkün olduğunca bizi uyur tutasınız, zamanı gelince de artık bu uyuşukluk iyice içimize sindiğinden, hiçbir şey yapamayalım. Hayır Sayın Genel Başkan, ben size olacağı söyleyeyim: Bu karanlık günlerde Türkiye'nin yegane ümidi olan MHP'yi iğdiş ettiğiniz, öcülerle korkuttuğunuz için milliyetçi tepki boş, kısır ve itici dışavurumlara yönelecek, ardından MHP de ortadan kalkmış olacak, yeni Türkiye bütün bütün kendini kabul ettirecek. Sizin "aman şu provokasyon olur" vs. söylemleriniz, bana AKP'yi hatırlatıyor: Terör sorunu neredeyse tamamen çözülmüşken teröristleri dirilttiler, palazlandırdılar, (örneğin Habur rezaleti ile normalleştirdiler ve siz etkin bir duruş sergileyemediniz) bitlerini kanlandırdılar ve nihayet Türkiye'de yığınla PKK kurtarılmış bölgesi yaratıp, Kobani olayları ve Fırat'ın, Cengiz Akyıldız'ın, Hasan Şimşek'in öldürülmesi gibi olaylarda gördüğümüz üzre keyfince haydutluk yapan bir kürtçü güruh yarattılar da, sonra bunları bahane edip kendi faşist diktatörlüklerini tahkim edecek bir "iç güvenlik tasarısı"nı, üstelik Ayşenur denen bir hanımın meclis tüzüğünü hiçe sayan tutumlarıyla geçirmeye çalışıyorlar ya; sizin tavrınız budur.
50 yaşındaki adamlara dahi el öptürtmeye çalıştığınız çok anlatılır. Ben de elinizi öpmüştüm. Dudağıma lanet olsun, Fırat'ın cenazesini toprağa indiren ellere kurban olayım, sizinkiler kurusun diliyorum.
M. Bahadırhan Dinçaslan
kaynak http://blog.radikal.com.tr/
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.