Çanakkale Haber

Nurtopu gibi narsist bir çocuğunuz oldu!

SAĞLIK (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 17.08.2014 - 19:33, Güncelleme: 17.08.2014 - 19:33 2064+ kez okundu.
 

Nurtopu gibi narsist bir çocuğunuz oldu!

Çocuklarını özgüvenli bireyler olarak yetiştirmek her anne babanın arzusu! Peki özgüven sınırları nerede bitiyor, narsisizm nerede başlıyor? Bu çocuklar ‘gerçek’ hayatla tanıştıklarında başlarına ne geliyor?    Dr. Klinik Psikolog Olcay Güner'le çocukların ve gençlerin gelişimindeki bu hassas süreci ve ailelerin bu mevzudaki sorumluluklarını irdeledik.    Çocukların yarışları hiç bitmiyor. Yan komşunun oğlu sınıftaki matematikte zehir gibi olan çocuk… Çocukların bu yarışların hepsini kazanma gibi bir ihtimal var mı?  Maalesef içinde bulunduğumuz şehir ortamı yarış ve rekabetle dolu. Sanayileşme, ülke politikaları, paranın gücüne inancın iyice artması, markaların kendi kimliklerimiz haline gelmesi, malımız ve mülkümüz kadar değerli olduğumuza dair inanç, sıkı bir yarış ve rekabet ortamı yarattı. Dostluklar yerini yarışmaya bıraktı. Bu durumda ‘şüphecilik’, tedbirli olma ihtiyacı dolayısıyla ‘yalnızlık’ duyguları arttı. Artık çocuklarımızın her şeyde ‘en iyi’ olması gerektiğine inanıyoruz. Aksi takdirde yeterince statülü bir işleri olmayacak ve para kazanamayacaklar gibi geliyor ebeveynlere. Bu nedenle de onları sürekli motive etmeye çalışıyoruz. Hatta ‘en iyi’ olacaklarına inandırıyoruz. Neredeyse hepsi ‘CEO’ olacaklarına sanıyorlar. Ama imkansız. Ülkede bu kadar çok CEO’ya ihtiyaç yok. Dolayışla her çocuk yarışı kazanamamış oluyor. Kazanamayanların çoğunlukta olacağını gözden kaçırıyoruz.        Ailelerin gerçekleştiremedikleri hedefleri çocuklarına yüklemesi durumları var bir de. Bizi okuyamadık sen oku biz Everest’e tırmanamadık sen tırman gibi…  Çocukların bir kısmı ‘proje’ ye dönüşmüş durumda. En iyi projeyi kim yapacak yarışı var ebeveynler arasında da. Tabi bu projelere eskiden istenip de yapılamayan şeyler de dahil ediliyor.    Çocukların her şeyi yapabileceklerine inanmaları neden kötü?    Çocuklarımızı özenle ve yeni bir eğitim anlayışı ile büyüttük. Onları eleştirmemeye özen gösterdik. Başaramadıkları şeyleri hiç vurgulamadık. ‘Kendine inan! Sen özelsin! Her şeyi başarabilirsin; Yeter ki iste!’ sloganları ile büyüttük. ‘Düşlerini takip et!’, ‘Kurallara uyma, neyle mutlu oluyorsan onu yap!’, ‘Kendine inan ve kendin ol!’ gibi mesajları sadece eğitim sistemimizde değil, aynı zamanda filmlerde, kitaplarda ve müziklerde de konu ettik. Toplumsal kurallar yıkıldı ve adeta ‘birey’ doğdu.    Kendi yapabilecekleri konusunda fazlasıyla iyimser olarak yetişen bu çocuklar genç oldular. Bu gençler başaracaklarından çok eminler. Ne isterlerse elde edebilecek güçleri olduğuna fazlasıyla inanıyorlar. Kendilerine fazlaca odaklanıp, diğer insanların bakış açılarını düşünmekte zorlanıyorlar. İyi şeyleri hak ettiklerine ve üstün olduklarına inanıyorlar. Eşsiz insanlar olduklarını düşünüyorlar. Hepsi lider özelliklerine sahip, Popüler olmayı çok önemsiyorlar. İçedönükleri ‘ezik’ olarak isimlendiriyorlar ve ezik görünmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.    Bu çocuklar ‘gerçek hayat ’la karşılaşınca ne oluyor?  Özgüveni yanlış şekilde pompalamak gerçek yaşamla karşılaşan gençleri mutsuz ediyor. Gerçek yaşamın sınırlı fırsatları, eleştiren yapısı, çoğu kez mütevazı koşulları, ‘çok önemli bireyler’ olduklarını düşünen bu gençleri aslında koca bir gruptaki ‘herhangi biri’ oldukları gerçeği ile yüzleştiriyor. Sonuç olarak bununla baş etmekte zorlanan gençlerde depresyon vak’aları giderek artıyor.    Bu şekilde büyüyen çocuklar iş hayatında zorlanıyor mu?  Hiyerarşiden hoşlanmıyorlar. Otoriteyi sorguluyorlar. Üstleri ile arkadaşları gibi konuşuyorlar. Eleştiri kabul etmiyorlar. Rahat giyimleri ve tavırları ile yadırganıyorlar. Belirlenmiş çalışma saatlerinden hoşlanmıyorlar. Sonuçta işyerlerinde yadırganıyor, eleştiriliyor ve mutsuz oluyorlar.    Anne babalara ve çocuklara nasıl bir yol haritası tavsiye edersiniz narsisizmin sınırlarından biraz uzaklaşmak mutlu ve kendiyle barışık bir hayata yelken açmak adına..  Anlaşılan eğitimciler olarak özgüven’i yanlış yorumladık ve çocuklarımıza yanlış bir şekilde aşıladık. Gerçekten özgüvenli olan kişilerin ilişkileri çok iyidir. Çünkü sadece kendilerine odaklanmazlar. Karşılarındaki bireylerin duygularını farkına varırlar, ihtiyaçlarını önceden kestirirler. Sevilirler ve severler. Başkalarının ihtiyaçları için gerekli durumlarda taviz verirler. Kendilerini çok iyi tanırlar. Güçlü yönlerini bildikleri gibi, zayıf yönlerini de farkındadırlar.    Bu çocuklar zayıf yönlerinin farkında değil mi?  Bizlerse, özgüveni geliştirelim derken narsisimi körükledik. Özgüven hem kendine hem diğerlerine saygı duymayı gerektirirken, söylemlerimiz ve eğitim felsefemizle sadece kendine odaklı bireyler yetiştirdik. İlişkilerinde bile kendi amaç ve hedeflerine aracı olacak kişilerle ilişki kurdular. İlişkileri istedikleri amaca hizmet etmediğinde ise saldırganlaştılar. Suçladılar. Gerçekten sevemediler. Özgüven olumlu ve olumsuz her türlü özelliğimizi tanımak ve buna göre ilerlemekten beslendiği halde, sadece olumlu özelliklerine odaklanan ve kendilerini gereğinden fazla önemseyen bireyler yetiştirdik.  Bundan sonraki eğitim felsefemizi gerek okullarda gerekse aile içinde oluştururken özgüven konusunu doğru yorumlamaya dikkat etmeliyiz. Hedefimiz hem olumlu hem olumsuz özelliklerini çok iyi tanıyan; becerisiz oldukları konuları da kabullenerek yeri geldiğinde dile getirebilen; çevresindeki bireyleri önemseyen, empati kurabilen; İlişkilerini karşılıklı doyum üzerine odaklayan, sevebilen; toplumun ortak yaşam gereği kabul ettiği kurallardan ürkmeyen, saygılı olmayı demode bulmayan bireyler yetiştirebilmeyi hedeflemeliyiz.    Peki bu gençlerin iyi özellikleri neler? Eski nesle göre daha güçlü oldukları yönler var mı?  İnternet ile fazla haşır neşir olduklarından aynı anda birden fazla konu ile ilgilenebilme yetenekleri var. Bu oldukça pratik ve hız sağlıyor. Anında iletişim kurabiliyorlar. Örneğin bir konferansı dinlerken konuyla ilgili tweet atıp, resim paylaşabiliyorlar. Bu faaliyetler konferansı dinlemelerine de engel olmuyor. Tüm bilgilere kolayca erişebiliyorlar. İlgi alanları konusunda her türlü bilgiye çok kısa sürede vakıf olabiliyorlar. Çok özel ve ilginç ilgi alanları olabiliyor. Örneğin; bir genç origamiye ilgi duyuyorsa, internet aracılığı ile kolayca kendini geliştirebiliyor. Özgürlük anlayışları müthiş. Hem kendi özgürlüklerine çok düşkünler, hem de başkalarının. Direnişe ve harekete geçtikleri nadir konulardan biri kendi özgürlüklerine müdahale edilmesi. Direnişe geçtiklerinde kolay vazgeçmiyorlar ve rahatça gruplaşabiliyorlar. Grup halinde gözü kara bir biçimde mücadele ediyorlar. Kendi fikirlerinden farklı düşünceleri ‘bireysel özgürlük’ anlayışları çerçevesinde saygıyla karşılıyorlar. Ancak kendi görüşlerini de özgürce ifade etmeyi, görülmeyi, duyulmayı seviyorlar. Müthiş bir espiri anlayışları var. Oldukça komik, bilgili, özgür, cesur ve hümanistler. 
Çocuklarını özgüvenli bireyler olarak yetiştirmek her anne babanın arzusu! Peki özgüven sınırları nerede bitiyor, narsisizm nerede başlıyor? Bu çocuklar ‘gerçek’ hayatla tanıştıklarında başlarına ne geliyor?    Dr. Klinik Psikolog Olcay Güner'le çocukların ve gençlerin gelişimindeki bu hassas süreci ve ailelerin bu mevzudaki sorumluluklarını irdeledik.    Çocukların yarışları hiç bitmiyor. Yan komşunun oğlu sınıftaki matematikte zehir gibi olan çocuk… Çocukların bu yarışların hepsini kazanma gibi bir ihtimal var mı?  Maalesef içinde bulunduğumuz şehir ortamı yarış ve rekabetle dolu. Sanayileşme, ülke politikaları, paranın gücüne inancın iyice artması, markaların kendi kimliklerimiz haline gelmesi, malımız ve mülkümüz kadar değerli olduğumuza dair inanç, sıkı bir yarış ve rekabet ortamı yarattı. Dostluklar yerini yarışmaya bıraktı. Bu durumda ‘şüphecilik’, tedbirli olma ihtiyacı dolayısıyla ‘yalnızlık’ duyguları arttı. Artık çocuklarımızın her şeyde ‘en iyi’ olması gerektiğine inanıyoruz. Aksi takdirde yeterince statülü bir işleri olmayacak ve para kazanamayacaklar gibi geliyor ebeveynlere. Bu nedenle de onları sürekli motive etmeye çalışıyoruz. Hatta ‘en iyi’ olacaklarına inandırıyoruz. Neredeyse hepsi ‘CEO’ olacaklarına sanıyorlar. Ama imkansız. Ülkede bu kadar çok CEO’ya ihtiyaç yok. Dolayışla her çocuk yarışı kazanamamış oluyor. Kazanamayanların çoğunlukta olacağını gözden kaçırıyoruz.        Ailelerin gerçekleştiremedikleri hedefleri çocuklarına yüklemesi durumları var bir de. Bizi okuyamadık sen oku biz Everest’e tırmanamadık sen tırman gibi…  Çocukların bir kısmı ‘proje’ ye dönüşmüş durumda. En iyi projeyi kim yapacak yarışı var ebeveynler arasında da. Tabi bu projelere eskiden istenip de yapılamayan şeyler de dahil ediliyor.    Çocukların her şeyi yapabileceklerine inanmaları neden kötü?    Çocuklarımızı özenle ve yeni bir eğitim anlayışı ile büyüttük. Onları eleştirmemeye özen gösterdik. Başaramadıkları şeyleri hiç vurgulamadık. ‘Kendine inan! Sen özelsin! Her şeyi başarabilirsin; Yeter ki iste!’ sloganları ile büyüttük. ‘Düşlerini takip et!’, ‘Kurallara uyma, neyle mutlu oluyorsan onu yap!’, ‘Kendine inan ve kendin ol!’ gibi mesajları sadece eğitim sistemimizde değil, aynı zamanda filmlerde, kitaplarda ve müziklerde de konu ettik. Toplumsal kurallar yıkıldı ve adeta ‘birey’ doğdu.    Kendi yapabilecekleri konusunda fazlasıyla iyimser olarak yetişen bu çocuklar genç oldular. Bu gençler başaracaklarından çok eminler. Ne isterlerse elde edebilecek güçleri olduğuna fazlasıyla inanıyorlar. Kendilerine fazlaca odaklanıp, diğer insanların bakış açılarını düşünmekte zorlanıyorlar. İyi şeyleri hak ettiklerine ve üstün olduklarına inanıyorlar. Eşsiz insanlar olduklarını düşünüyorlar. Hepsi lider özelliklerine sahip, Popüler olmayı çok önemsiyorlar. İçedönükleri ‘ezik’ olarak isimlendiriyorlar ve ezik görünmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.    Bu çocuklar ‘gerçek hayat ’la karşılaşınca ne oluyor?  Özgüveni yanlış şekilde pompalamak gerçek yaşamla karşılaşan gençleri mutsuz ediyor. Gerçek yaşamın sınırlı fırsatları, eleştiren yapısı, çoğu kez mütevazı koşulları, ‘çok önemli bireyler’ olduklarını düşünen bu gençleri aslında koca bir gruptaki ‘herhangi biri’ oldukları gerçeği ile yüzleştiriyor. Sonuç olarak bununla baş etmekte zorlanan gençlerde depresyon vak’aları giderek artıyor.    Bu şekilde büyüyen çocuklar iş hayatında zorlanıyor mu?  Hiyerarşiden hoşlanmıyorlar. Otoriteyi sorguluyorlar. Üstleri ile arkadaşları gibi konuşuyorlar. Eleştiri kabul etmiyorlar. Rahat giyimleri ve tavırları ile yadırganıyorlar. Belirlenmiş çalışma saatlerinden hoşlanmıyorlar. Sonuçta işyerlerinde yadırganıyor, eleştiriliyor ve mutsuz oluyorlar.    Anne babalara ve çocuklara nasıl bir yol haritası tavsiye edersiniz narsisizmin sınırlarından biraz uzaklaşmak mutlu ve kendiyle barışık bir hayata yelken açmak adına..  Anlaşılan eğitimciler olarak özgüven’i yanlış yorumladık ve çocuklarımıza yanlış bir şekilde aşıladık. Gerçekten özgüvenli olan kişilerin ilişkileri çok iyidir. Çünkü sadece kendilerine odaklanmazlar. Karşılarındaki bireylerin duygularını farkına varırlar, ihtiyaçlarını önceden kestirirler. Sevilirler ve severler. Başkalarının ihtiyaçları için gerekli durumlarda taviz verirler. Kendilerini çok iyi tanırlar. Güçlü yönlerini bildikleri gibi, zayıf yönlerini de farkındadırlar.    Bu çocuklar zayıf yönlerinin farkında değil mi?  Bizlerse, özgüveni geliştirelim derken narsisimi körükledik. Özgüven hem kendine hem diğerlerine saygı duymayı gerektirirken, söylemlerimiz ve eğitim felsefemizle sadece kendine odaklı bireyler yetiştirdik. İlişkilerinde bile kendi amaç ve hedeflerine aracı olacak kişilerle ilişki kurdular. İlişkileri istedikleri amaca hizmet etmediğinde ise saldırganlaştılar. Suçladılar. Gerçekten sevemediler. Özgüven olumlu ve olumsuz her türlü özelliğimizi tanımak ve buna göre ilerlemekten beslendiği halde, sadece olumlu özelliklerine odaklanan ve kendilerini gereğinden fazla önemseyen bireyler yetiştirdik.  Bundan sonraki eğitim felsefemizi gerek okullarda gerekse aile içinde oluştururken özgüven konusunu doğru yorumlamaya dikkat etmeliyiz. Hedefimiz hem olumlu hem olumsuz özelliklerini çok iyi tanıyan; becerisiz oldukları konuları da kabullenerek yeri geldiğinde dile getirebilen; çevresindeki bireyleri önemseyen, empati kurabilen; İlişkilerini karşılıklı doyum üzerine odaklayan, sevebilen; toplumun ortak yaşam gereği kabul ettiği kurallardan ürkmeyen, saygılı olmayı demode bulmayan bireyler yetiştirebilmeyi hedeflemeliyiz.    Peki bu gençlerin iyi özellikleri neler? Eski nesle göre daha güçlü oldukları yönler var mı?  İnternet ile fazla haşır neşir olduklarından aynı anda birden fazla konu ile ilgilenebilme yetenekleri var. Bu oldukça pratik ve hız sağlıyor. Anında iletişim kurabiliyorlar. Örneğin bir konferansı dinlerken konuyla ilgili tweet atıp, resim paylaşabiliyorlar. Bu faaliyetler konferansı dinlemelerine de engel olmuyor. Tüm bilgilere kolayca erişebiliyorlar. İlgi alanları konusunda her türlü bilgiye çok kısa sürede vakıf olabiliyorlar. Çok özel ve ilginç ilgi alanları olabiliyor. Örneğin; bir genç origamiye ilgi duyuyorsa, internet aracılığı ile kolayca kendini geliştirebiliyor. Özgürlük anlayışları müthiş. Hem kendi özgürlüklerine çok düşkünler, hem de başkalarının. Direnişe ve harekete geçtikleri nadir konulardan biri kendi özgürlüklerine müdahale edilmesi. Direnişe geçtiklerinde kolay vazgeçmiyorlar ve rahatça gruplaşabiliyorlar. Grup halinde gözü kara bir biçimde mücadele ediyorlar. Kendi fikirlerinden farklı düşünceleri ‘bireysel özgürlük’ anlayışları çerçevesinde saygıyla karşılıyorlar. Ancak kendi görüşlerini de özgürce ifade etmeyi, görülmeyi, duyulmayı seviyorlar. Müthiş bir espiri anlayışları var. Oldukça komik, bilgili, özgür, cesur ve hümanistler. 
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.