TükoDer 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü açıklması..
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı John F. Kennedy’nin 15 Mart 1962 tarihinde Temsilciler Meclisinde yaptığı ve “tüketici hakları ile tüketicilerin korunmasının” gerekli olduğundan söz ettiği konuşmasından bu yana 56 yıl; 23 Haziran 1986 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca tüm dünyaya açıklanan Evrensel Tüketici Haklarının kabul edilişinden bu yana 32 yıl ve tüm bu kazanımların bir yansıması olarak Türkiye’de, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği 23 Şubat 1995 tarihinden bu yana da 23 yıl geçti.
Bu süre zarfında, Dünya ülkeleri tüketicilerin haklarını her geçen gün daha ileri taşıyıp, tüketicilerin mağdur edilmesinin ve sömürülmesinin önüne geçmek için her türlü tedbiri alırken, ülkemizde tüketici hakları konusunda istenilen aşama tüm çabalarımıza rağmen maalesef kaydedilemedi.
Türk-İş’in son açıklamalarına göre, Türkiye’de;
AÇLIK SINIRI 1.615,49 TL,
YOKSULLUK SINIRI 5.262,00 TL iken;
ASGARİ ÜCRET 1.603.12 TL’dir. Buna göre, Türkiye’de asgari ücretle çalışan herkes açlık sınırının altında yaşamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıklamasına göre de; Türkiye’de;
1.250.000 vatandaşımız açlık sınırının altında;
12 Milyon kişi de yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Tüketiciler bu şartlar altında ekonomik açıdan zor durumdadır. Tüketiciler bu yoklukta, bir de vergi, zam, pahalılık sarmalına sokularak adeta ölüme hapsedilmektedir.
En temel gıda maddelerinden olan ekmek (İstanbul’da) 1,25 TL’den satılmakta iken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi zam yapılmadı diyerek 300 gram üretilen ekmeği, 250 grama düşürmekle gramaj oyunuyla gizli zam yapmaktadır.
En ucuz eti sattığı söylenilen Et ve Süt Kurumu’nda en düşük et fiyatı (kıyma) 28,75 TL olup, tüketicinin et yemesi bir hayaldir.
Gıda fiyatları her geçen gün artmakta ama enflasyon şemsiye, tenis topu, samuray kılıcı vb. gibi ürünler üzerinden hesaplanarak düşük tutulmaktadır. Esasen gerçek enflasyon açıklananın kat be kat üzerinde seyretmektedir.
Bankalar, kendi aralarında kartel oluşturarak tüketicinin cebinden para çalmakta, Rekabet Kurulu’nun verdiği cezaya ve Danıştay tarafından ilgili karar onanmasına rağmen, kartel ile ilgili dosya uzun süredir bir üst merci olan Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nda bekletilmektedir.
Tabi, bankalar haksız yollardan elde ettikleri kazançlarına kazanç katmaya da devam etmekte ve tüketiciden haksız kazanç elde etmek için sürekli olarak yeni kalemler türetmektedirler.
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da tüketicinin abonelik sözleşmelerini her zaman iptal edebilme hakkının olduğu açıkça belirtilmesine rağmen GSM operatörleri sözleşmesini iptal edenden ceza adı altında paralar almaktan vazgeçmemektedir.
Kanunda devre tatil ve devre mülk satışlarının ne şekilde yapılacağı belirtilmesine karşın dolandırıcılar tüketicileri kandırmaya ve kanuna aykırı sözleşmeler yaparak mağdur etmeye devam etmektedirler.
Kayıp-kaçak elektrik bedellerinin dürüst tüketicilerden alınması Devlet eliyle yasallaştırılmış, Devlet tüketiciyi değil sermaye sahiplerini ve enerji dağıtım şirketlerini korumuştur.
Plansız ve çarpık şehirleşme ile şehirler yaşanılamaz hale getirilmekte, Kentsel Dönüşüm adı altında vatandaşların mülkiyet hakları gasp edilmekte, büyük şehirlerde trafik sorunu çözülememekte, tüm bunların çözümü için ise Hükümet tarafından hiçbir şey yapılmamaktadır.
HES’lerle doğa katledilirken, ileride çocuklarımıza bırakacağımız bir doğanın kalmayacağı göz ardı edilmekte ve hala HES yapılmasına devam edilmektedir.
Dünya ülkeleri nükleer santralleri kapatırken ve çok yakın bir tarihte Japonya’da Fukişima Nükleer Santralinin yarattığı yıkım ve facia unutulmadan Devlet bunları görmezden gelerek ülkemizin en güzel deniz kıyılarında nükleer santral yapılmasına izin vermekte, böylelikle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızı gasp etmektedir.
Şehrin içinde tüketicilerin kolaylıkla ulaşacağı hastaneler rant uğruna şehrin ücra köşelerine taşınmakta, yap-işlet-devret şeklinde yaptırılan şehir hastaneleri sermaye çevrelerine peşkeş çekilmektedir. Dahası bu hastaneler hasta garantili olarak ihale edilmekte, tutmayan sayılar da Tüketicilere fatura edilmektedir.
Yine, geçmediğiniz köprünün, otoyolun, tünelin parası siz Tüketicilerden tahsil edilmekte, siz geçseniz de geçmeseniz de bu yolların ücretleri sizlerin ödediği vergilerden alınmaktadır.
Sağlığın en büyük düşmanı olduğu belirtilen NBŞ (Nişasta bazlı şeker) ve fruktozla üretilen ürünler artırılmakta, özellikle çocuklarımızın yediği çikolata, bisküvi, şeker ve tatlılarda bunlar kullanılarak kanser, diyabet ve obezite riskleri artırılmaktadır.
Devlet Şeker Fabrikalarını kapatarak ve özelleştirme adı altında gözü doymayan sermayedarlara devrederek halkın sağlığıyla oynanmasına göz yummaktadır.
Son olarak, Hükümete sesleniyoruz; Sadece yeni vergiler çıkarmak, vergi oranlarını yükseltmek ve cebimizdeki paraya göz dikmekle bütçe açığını kapatamaz ve gelir sağlayamazsınız.
Devletin tüm yükü masum, mazlum, mağdur Tüketiciye yüklenmiştir. Tüketicilerin hem hakları gasp edilmekte hem de her gün yeni yükümlülükleri sırtlanmak zorunda bırakılmaktadırlar. Vergi, zam, pahalılık, sarmalındaki tüketici 2018 yılında, tam 8 asır önce İngiltere’de Magna Carta ile sorulan soruyu sormaktadır! Vergilerimizle ne yapılmaktadır?
Bütçe açığını kapatmak ve devletin gelirlerini arttırmak isteniyorsa, bunun yolu yatırım yapmak, fabrikalar kapatılacağına var olanların yanına yenilerini açmak, tarım ve hayvancılığı teşvik ederek yeniden diriltmek, istihdam sorununu halletmekten geçmektedir. Bir an önce bu konularda adımlar atılmalıdır.
TükoDer, Tüketici Haklarının korunması konusunda, geçtiğimiz 30 Yılda olduğu gibi yine mücadelesini sürdürecektir. Bütün tüketici ihlallerinin, tüketicileri ilgilendiren tüm konuların takipçisi olmaya devam edecektir.