Depresyona yeni bir bakış açısı

Mental ya da psikolojik hastalıkların en güçlüsü olarak bilinen depresyonun ne zaman kontrol altına alınacağı bilinmiyor. Hemen her yerde bulabileceğiniz antidepresan ilaçlarına rağmen depresyon hastalarının sadece üçte biri tedavinin ilk aşamasına yanıt verebiliyor. Farklı ilaçlarla art arda gelen tedaviler sırasında hastalarda sadece %20-25 oranında iyileşme görülüyor. Hastaların %30’u ise tedaviye belli derecelerde direnç gösteriyor. Tedaviye en çok direnç gösteren hastaların ilaçlarını almaya devam etmesi durumunda bile hastalığının tekrarlayacağı tahmin ediliyor.   Eskiden depresyonun serotonin ya da dopamin benzeri bir sinir taşıyıcısı eksikliğinde sonuçlanan bir hastalık olduğuna inanılıyordu. Fakat sonraları bilim adamları depresyonu yakından tanıdıkça bunun büyük bir yanılgı olduğunu anladılar.     Son zamanlarda yapılan çalışmalarda bazı hastaların prozac benzeri ilaçlara yanıt verdiğini gösterdi. Nörologlar ve psikiyatriler depresyon hakkında çok şey biliyor olmasına rağmen böyle bir sonucun asıl nedenini anlayamadı.   Biyomedikal bilim adamları bugüne kadar aralarındaki rekabetten dolayı işbirliğinden kaçındı. Fakat son zamanlarda birçok alandaki bilim insanı depresyona çözüm aramak için bir araya geldiler. Bunun güzel bir örneği olan ‘Depresyon Araştırmaları için Umut’ adlı kuruluş, alanında uzman bilgili ve enerjik gönüllüleri aynı çatı altında topladı. Kuruluşu başlatan Audrey Gruss konuyla ilgili depresyon karmaşık problem olduğunu ve bilim adamlarının bildiklerinin ve laboratuar çalışmalarının henüz bu problemi çözüme ulaştırmaya yetmeyeceğini söyledi.   Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü depresyonla değiştirilmiş genlerin ve beyin devrelerinin anlaşılmasının bu hastalığın tedavisinde büyük aşama olacağını kaydetti. Bu da çevrenin genlerle nasıl etkileşime geçtiğinin ve bu hastalığın biyolojik yönden etkilerinin tersi yöne çevirmek için yapılabileceklerin anlaşılmasıyla olacağını bildirdi. Aynı zamanda bu konuda genom bilimi, psikiyatri bilimi, epigenetik, elektrofizyoloji gibi alanların ortak çalışmasına ihtiyaç olduğunu duyurdu.   Onlarca yıldır hayvan denekleri esasına dayanan antidepresanlar yaygın olarak kullanılıyor. Bilim insanları artık bu ilaçların gerçek çözüm olmadığına inanıyor.   Yeni ilaçların üretilmesi beyindeki daha önce araştırılmamış bölgelerin tanınmasıyla olacak. Bu çalışmalar için hayvan deneklerinin kullanılması gerekiyor.   Kolombiyada psikiyatri alanında profesör olan Dr. Joshua Gordon yeni çalışmalarında fare beyninde depresyona benzer davranışlar kaydetti. Emory Üniversitesi'nden nörolog Dr. Helen S. Mayberg onun araştırmasını ileriye taşıyarak tedaviye direnç gösteren hastalarda beynin singulat kabuğu denen bölgesinde yeni bir hedef tanımladı. Bu bölgenin elektrotlarla uyarılması sonucunda hastalarda pozitif yönde değişiklikler tespit etti. Bu bölgenin araştırılması farelerin beyninde depresyon benzeri davranışa sebep olan hareketlenmelerin anlaşılmasına ışık tutacağına inanılıyor.   Beyin üzerinde stresin etkileriyle ilgili çalışmalarıyla bu alanda öncü olan nörolog Bruce McEwen, depresyon benzeri davranış ve huzursuzluk eğilimi gösteren genetik olarak seçilmiş sıçanlar üzerinde çalışıyor. Bu çalışmada kullanılan sıçanlarda depresyona hızlı etki eden potansiyeldeki ilaçların etkilerini araştırıyor. Çalışma sonuç verirse üretilecek olan yeni ilaçların inatçı depresyona karşı etkili bir silah olabileceği umuluyor.       Kaynak: well.blogs.nytimes.com