Çanakkale Haber

Levent GÜLTEKİN
Köşe Yazarı
Levent GÜLTEKİN
 

Düşün yakamızdan!

Hayır bloku bir araya gelemezmiş. Yüzde 49 çok parçalıymış. Herkesin farklı öncelikleri varmış. İçinde Kürt de varmış ülkücü de. Alevi de varmış Sünni de. Başı açık da varmış başı kapalı da. Bu insanları hangi değerler etrafında, kim nasıl bir araya getirecekmiş? Nasıl olacakmış da Kürt hareketine mensup Ahmet Türk ile MHP’li muhaliflerden Meral Akşener bir araya gelecekmiş? Böyle şeyler yazılıyor, konuşuluyor. Konuşanlar iki grup: Birinci grup yandaş yazarlar. Amaçları birlikteliğe çomak sokmak. İkinci grup ise gerçekten durumdan endişe duyan ve bunu dile getirip çare arayanlar. Birinci grubu, içlerindeki kötülükle baş başa bırakmak en iyisi. Fakat ikinci grubun endişesine neden olan siyaset anlayışına bir çift sözüm var: Böyle bir endişe var mı? Elbette var. Bu insanların bir araya gelip demokratik bir anayasada anlaşmaları mümkün mü? Kolay değil ama mümkün. “Mümkün” diyorum çünkü şu aşamada herkesin tek bir önceliği var ya da olmalı, o da Türkiye. Konu Türkiye’nin hayatı olduğunda kimse ideolojisini, inancını, mezhebini, kimliğini masaya süremez. Devlet, parti devletine dönüşüyor. Hak, hukuk, adalet hepsi yerle yeksan olmuş. Binlerce akademisyen ihraç edilmiş, eğitim sistemi tamamen çökmüş. İşletmeler birer birer kapanıyor. İşsizlik her gün daha da artıyor. Milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İç barış büyük yara almış. Yani ülke, tarihinin en büyük krizi ile karşı karşıya. Hal böyleyken, neymiş efendim, kimi siyasetçiler ülkeyi çok seviyormuş ama onların önceliği kendi ‘dava’larıymış, kendi ideolojileriymiş. Öyle mi? Yaşanabilir bir ülkemiz olmadıktan sonra hangi davanın, hangi mezhebin, hangi inancın, hangi kimliğin ne kıymeti var? Ülke yok olacak ama siz ülkücülük yapacaksınız? Çocuklar ölecek, şehirler yerle bir edilecek, baskıyla, tehditle insanların hayatı cehenneme çevrilecek ama siz  Kürtlük diye tutturacaksınız? Ülke yok olacak ama “Önceliğimiz inancımız, mezhebimiz” diye kimseyle oturup konuşmayacaksınız? Devlet tek bir kişinin tapulu malı olacak, ülke parti devletine dönüşecek ama ille de ‘Kemalizm’ diye dayatacaksınız? Bu mudur yani? Türkiye adım adım büyük bir yıkıma sürüklenirken inanç, mezhep, ideoloji siyasetini sürdüreceksiniz öyle mi? Bu köhnemiş siyaset anlayışından vazgeçmeyeceksiniz öyle mi? Biz Tayyip Erdoğan’ı niçin eleştiriyoruz? İnanç siyaseti yaptığı, ‘dava’ çıkarını ülke çıkarının da üstünde tuttuğu için eleştirmiyor muyuz? Peki siz niçin mezhep siyaseti yapıyorsunuz? Siz niçin kimlik siyaseti yapıyorsunuz? Siz niçin ideolojilerinizi, kimliklerinizi, davalarınızı ülke çıkarının üstünde tutuyorsunuz? Benzer bir siyaset gütmekten ve Erdoğan’ın değirmenine su taşımaktan utanmıyor musunuz? Herkesin eşit ve mutlu olduğu, kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı ülke olmak mümkün. Bunun önünde tek bir engel var o da sizin bu çağdışı siyaset anlayışınız. Hepimiz değişiyoruz. Düşüncelerimiz, yaklaşımlarımız değişiyor. Toplum değişiyor. Gençler artık meselelere farklı bakıyor. Alışkanlıklarınızdan vazgeçip siz de değişeceksiniz. “Sorun çok büyük, mesele çok çetrefilli bu nedenle bir araya gelmemiz zor” gibi saçmalıklarla kendi yetersizliklerinize kılıf aramayın. Zor olan sizsiniz, meselelerin çözümü değil. Problem, sorunların büyüklüğü değil, sizin Ortaçağ’dan kalma siyaset anlayışınız. Çözüm formülü basit: Kişiler üzerinde değil, toplumun bütününü içine alacak demokratik bir anayasa üzerinde ittifak sağlamak gerekiyor. Yani herkesin hakkını, hukukunu, yaşamını, kimliğini, dilini, inancını garanti altına alan, buranın kimsenin özel malı değil herkesin ülkesi olduğunu teminat altına alan bir anayasa. Ülkücüysen Kürtlerin dil, kimlik talebini kabul etmelisin. Bu hakkı tanımanın değil, tanımamanın ülkeyi yıkıma götürdüğünü artık görmelisin. “Buna asla yanaşmam” mı diyorsun, o zaman ülkeyi gözden çıkarıyorsun demektir. Kürt hareketine mensupsan ülke bölünüyor endişesi duyan insanların bu endişesini giderecek bir tutum içinde olmalısın. Böyle bir hassasiyet göstermiyor musun, o zaman biz bileceğiz ki senin derdin ülke değil başka bir şey. Sünni dindarsan Alevilerin istedikleri yerde ibadet etmelerini sağlamanın, o hakkı garanti altına almanın demokrasinin vazgeçilmezi olduğunu kabul etmelisin. Tek bir Alevi çocuğa devlette artık iş verilmiyor. Bu adaletsizlikleri giderecek bir yaklaşım içinde olmalısın. “Olmaz” mı diyorsun, o zaman “Ülkenin çürümesine göz yumacağım, bu adaletsizlikten memnunum” diyorsun. Dindarsan laikliğin ülke için, din ve inanç hürriyeti için vazgeçilmez bir değer olduğunu kabul etmelisin. “Etmem” diyorsan buranın Ortadoğu bataklığına dönüşmesine zemin hazırlıyorsun demektir. Atatürkçüysen insanların giyimine, diline, kimliğine, inancına, yaşam tarzına ve de her türlü özgürlük talebine saygı duymalısın. Yoksa hep birlikte cehennem gibi bir hayat süreceğiz. Bunu mu istiyorsunuz? Bu köhnemiş siyaset anlayışını sürdüren siyasetçilere son bir sözüm var: Ülkeyi bu hale hep birlikte getirdiniz. Hepiniz ayrımcılık yaptınız. Hepiniz inanç, mezhep, kimlik siyaseti yangınına odun taşıdınız. Hepimizi zehirlediniz. Bu siyaset anlayışıyla hepimizi birbirimize düşman ettiniz. Hiçbiriniz, hiçbir zaman barışçı, bütünleştirici, sorunları çözücü siyaset uygulamadınız. Çünkü hiçbiriniz gerçek bir demokrat olmadınız. Siyaseti herkes huzur içinde yaşasın diye değil, “Bal tutan parmağını yalar” anlayışıyla yaptınız. Ülkemizi el birliğiyle bu hale getirdiniz. Şimdi çıkmış utanmadan “Bütün suçlu Erdoğan” deyip kendinize kurtarıcı rolü biçiyorsunuz. Ülkenin geleceği tehlikedeyken bile bu saplantılarınızdan vazgeçmeyecek, oturup konuşmayacaksanız siz niye varsınız ki? Davalarınızı da, mezheplerinizi de, inançlarınızı da, ideolojilerinizi de Ortaçağ’dan kalma siyaset anlayışınızı da alın ve hayatımızdan çıkın. Türkiye olmadıktan sonra sizin ideolojileriniz, davalarınız, hassasiyetlerinizden bize ne? Esas olan insan gibi yaşamaktır. Ağız tadıyla bu ülkede bir hayat sürmektir. Esas olan bu ülkeyi dünyanın saygın ülkeleri arasına sokmaktır. Bu sorunlu siyaset anlayışıyla bizim hayatlarımızı heba ettiniz, bari çocuklarımızın hayatını yok etmeyin. Ya kafalarınızı değiştireceksiniz ya da tarihin çöplüğüne yuvarlanacaksınız. Benden söylemesi. Filed Under: Agora, vitrin Tüm yazılar: Levent Gültekin Diken.com.tr
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2017 - Cumartesi
Levent GÜLTEKİN

Düşün yakamızdan!

Hayır bloku bir araya gelemezmiş. Yüzde 49 çok parçalıymış. Herkesin farklı öncelikleri varmış. İçinde Kürt de varmış ülkücü de. Alevi de varmış Sünni de. Başı açık da varmış başı kapalı da.

Bu insanları hangi değerler etrafında, kim nasıl bir araya getirecekmiş?

Nasıl olacakmış da Kürt hareketine mensup Ahmet Türk ile MHP’li muhaliflerden Meral Akşener bir araya gelecekmiş?

Böyle şeyler yazılıyor, konuşuluyor.

Konuşanlar iki grup: Birinci grup yandaş yazarlar. Amaçları birlikteliğe çomak sokmak.

İkinci grup ise gerçekten durumdan endişe duyan ve bunu dile getirip çare arayanlar.

Birinci grubu, içlerindeki kötülükle baş başa bırakmak en iyisi. Fakat ikinci grubun endişesine neden olan siyaset anlayışına bir çift sözüm var:

Böyle bir endişe var mı? Elbette var. Bu insanların bir araya gelip demokratik bir anayasada anlaşmaları mümkün mü? Kolay değil ama mümkün.

“Mümkün” diyorum çünkü şu aşamada herkesin tek bir önceliği var ya da olmalı, o da Türkiye.

Konu Türkiye’nin hayatı olduğunda kimse ideolojisini, inancını, mezhebini, kimliğini masaya süremez.

Devlet, parti devletine dönüşüyor. Hak, hukuk, adalet hepsi yerle yeksan olmuş.

Binlerce akademisyen ihraç edilmiş, eğitim sistemi tamamen çökmüş. İşletmeler birer birer kapanıyor. İşsizlik her gün daha da artıyor. Milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İç barış büyük yara almış.

Yani ülke, tarihinin en büyük krizi ile karşı karşıya.

Hal böyleyken, neymiş efendim, kimi siyasetçiler ülkeyi çok seviyormuş ama onların önceliği kendi ‘dava’larıymış, kendi ideolojileriymiş.

Öyle mi? Yaşanabilir bir ülkemiz olmadıktan sonra hangi davanın, hangi mezhebin, hangi inancın, hangi kimliğin ne kıymeti var?

Ülke yok olacak ama siz ülkücülük yapacaksınız? Çocuklar ölecek, şehirler yerle bir edilecek, baskıyla, tehditle insanların hayatı cehenneme çevrilecek ama siz  Kürtlük diye tutturacaksınız? Ülke yok olacak ama “Önceliğimiz inancımız, mezhebimiz” diye kimseyle oturup konuşmayacaksınız? Devlet tek bir kişinin tapulu malı olacak, ülke parti devletine dönüşecek ama ille de ‘Kemalizm’ diye dayatacaksınız?

Bu mudur yani?

Türkiye adım adım büyük bir yıkıma sürüklenirken inanç, mezhep, ideoloji siyasetini sürdüreceksiniz öyle mi?

Bu köhnemiş siyaset anlayışından vazgeçmeyeceksiniz öyle mi?

Biz Tayyip Erdoğan’ı niçin eleştiriyoruz?

İnanç siyaseti yaptığı, ‘dava’ çıkarını ülke çıkarının da üstünde tuttuğu için eleştirmiyor muyuz?

Peki siz niçin mezhep siyaseti yapıyorsunuz? Siz niçin kimlik siyaseti yapıyorsunuz?

Siz niçin ideolojilerinizi, kimliklerinizi, davalarınızı ülke çıkarının üstünde tutuyorsunuz?

Benzer bir siyaset gütmekten ve Erdoğan’ın değirmenine su taşımaktan utanmıyor musunuz?

Herkesin eşit ve mutlu olduğu, kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı ülke olmak mümkün. Bunun önünde tek bir engel var o da sizin bu çağdışı siyaset anlayışınız.

Hepimiz değişiyoruz. Düşüncelerimiz, yaklaşımlarımız değişiyor.

Toplum değişiyor. Gençler artık meselelere farklı bakıyor.

Alışkanlıklarınızdan vazgeçip siz de değişeceksiniz.

“Sorun çok büyük, mesele çok çetrefilli bu nedenle bir araya gelmemiz zor” gibi saçmalıklarla kendi yetersizliklerinize kılıf aramayın.

Zor olan sizsiniz, meselelerin çözümü değil.

Problem, sorunların büyüklüğü değil, sizin Ortaçağ’dan kalma siyaset anlayışınız.

Çözüm formülü basit: Kişiler üzerinde değil, toplumun bütününü içine alacak demokratik bir anayasa üzerinde ittifak sağlamak gerekiyor.

Yani herkesin hakkını, hukukunu, yaşamını, kimliğini, dilini, inancını garanti altına alan, buranın kimsenin özel malı değil herkesin ülkesi olduğunu teminat altına alan bir anayasa.

Ülkücüysen Kürtlerin dil, kimlik talebini kabul etmelisin. Bu hakkı tanımanın değil, tanımamanın ülkeyi yıkıma götürdüğünü artık görmelisin.

“Buna asla yanaşmam” mı diyorsun, o zaman ülkeyi gözden çıkarıyorsun demektir.

Kürt hareketine mensupsan ülke bölünüyor endişesi duyan insanların bu endişesini giderecek bir tutum içinde olmalısın. Böyle bir hassasiyet göstermiyor musun, o zaman biz bileceğiz ki senin derdin ülke değil başka bir şey.

Sünni dindarsan Alevilerin istedikleri yerde ibadet etmelerini sağlamanın, o hakkı garanti altına almanın demokrasinin vazgeçilmezi olduğunu kabul etmelisin. Tek bir Alevi çocuğa devlette artık iş verilmiyor. Bu adaletsizlikleri giderecek bir yaklaşım içinde olmalısın. “Olmaz” mı diyorsun, o zaman “Ülkenin çürümesine göz yumacağım, bu adaletsizlikten memnunum” diyorsun.

Dindarsan laikliğin ülke için, din ve inanç hürriyeti için vazgeçilmez bir değer olduğunu kabul etmelisin. “Etmem” diyorsan buranın Ortadoğu bataklığına dönüşmesine zemin hazırlıyorsun demektir.

Atatürkçüysen insanların giyimine, diline, kimliğine, inancına, yaşam tarzına ve de her türlü özgürlük talebine saygı duymalısın.

Yoksa hep birlikte cehennem gibi bir hayat süreceğiz.

Bunu mu istiyorsunuz?

Bu köhnemiş siyaset anlayışını sürdüren siyasetçilere son bir sözüm var:

Ülkeyi bu hale hep birlikte getirdiniz.

Hepiniz ayrımcılık yaptınız. Hepiniz inanç, mezhep, kimlik siyaseti yangınına odun taşıdınız.

Hepimizi zehirlediniz. Bu siyaset anlayışıyla hepimizi birbirimize düşman ettiniz. Hiçbiriniz, hiçbir zaman barışçı, bütünleştirici, sorunları çözücü siyaset uygulamadınız.

Çünkü hiçbiriniz gerçek bir demokrat olmadınız.

Siyaseti herkes huzur içinde yaşasın diye değil, “Bal tutan parmağını yalar” anlayışıyla yaptınız.

Ülkemizi el birliğiyle bu hale getirdiniz. Şimdi çıkmış utanmadan “Bütün suçlu Erdoğan” deyip kendinize kurtarıcı rolü biçiyorsunuz.

Ülkenin geleceği tehlikedeyken bile bu saplantılarınızdan vazgeçmeyecek, oturup konuşmayacaksanız siz niye varsınız ki?

Davalarınızı da, mezheplerinizi de, inançlarınızı da, ideolojilerinizi de Ortaçağ’dan kalma siyaset anlayışınızı da alın ve hayatımızdan çıkın.

Türkiye olmadıktan sonra sizin ideolojileriniz, davalarınız, hassasiyetlerinizden bize ne?

Esas olan insan gibi yaşamaktır. Ağız tadıyla bu ülkede bir hayat sürmektir.

Esas olan bu ülkeyi dünyanın saygın ülkeleri arasına sokmaktır.

Bu sorunlu siyaset anlayışıyla bizim hayatlarımızı heba ettiniz, bari çocuklarımızın hayatını yok etmeyin.

Ya kafalarınızı değiştireceksiniz ya da tarihin çöplüğüne yuvarlanacaksınız.

Benden söylemesi.

Filed Under: Agoravitrin

Tüm yazılar: 

Diken.com.tr

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.